21 Mayıs’ta genel başkan seçildikten sonra katıldığı ilk Meclis Grup Toplantısı’nda önemli bir konuşma yapmıştı Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
*
Sanıyorum ilk kez o konuşmasında dile getirdiği “metal yorgunluğu” kavramı ve “teşkilatlarımızı güncelleyeceğiz” sözleriyle değişimin ilk sinyalini de vermiş odu.
*
Sonrası malum, ‘metal yorgunluğu’ emareleri görülen belediye başkanlarının istifa süreci başladı, il teşkilatlarında da değişim rüzgârları kendini kuvvetle hissettirdi.
*
Muhalefet ve bazı köşe yazarlarının ‘seçimle gelen seçimle gitmeli” itirazlarını şöyle cevaplandırdı bir konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanı: “Bir makama getirilirken her şey iyi güzel, ama benim metal yorgunluğu olarak dediğim durumlarda makamın boşaltılmasının istenilmesi niye yadırganıyor? Kaldı ki istifa ya da görevden ayrılma, bu davada bir sorun olarak görülmemelidir. Nitekim birçok arkadaşımız daha önce birçok görevlerini bırakmışlar, sonra başka görevler almışlardır. Ama dava olarak görmez de, hasbi değil hesabi davranırsan; ‘Benim şanım var şerefim var’ dersen, kusura bakma ama, partinin şerefi herkesin şerefinin şanının çok daha önündedir.”
*
Şayet istifası istenen başkanlar, söz gelimi yargıç nezaretinde bir ön seçime girip de adaylığı hak etselerdi, kıran kırana bir yarıştan galip çıkarak seçmen önüne çıksalardı, biz de katılırdık “Seçimle geldiler, seçimle gitmeliler.” İtirazlarına.
*
Amma velakin hepimiz biliyoruz ki iş öyle değil. Bugün istifalarını isteyen irade, o gün ‘gel kardeşim sen şuraya uygun görüldün’ diyerek adaylıklarını tensip etmişti onların. Bugün o koltuklarda şanla şerefle oturan zatlar, seçim öncesi genel merkezin önünü karargâh yapmışlar, hatırlı gönüllü dostlarıyla liderlerini ikna için çaba göstermişlerdi. Bunu eleştirmek için söylemiyorum, sistemin gereği idi bu, işin raconuydu. Durum budur diye kimsenin liyakatini tartışıyor değilim, 'ön atama' sonrasında seçilenlerin birçoğu başarılı, övgüye layık insanlar Allah için.
*
Ancak, geldikleri gibi gidiyorlar nihayetinde, itiraz hakları sınırlıdır o yüzden, diyorum sadece. Kendileri atanmışla seçilmiş arası, daha doğrusu ikisinin karışımı ‘melez bir siyasi katagori’ye tabi değil miler sizce de? Bu da şu demek oluyor : Bir işaretiyle zatıâlilerini yüce koltuklarla buluşturan üst irade, yoruldun, biraz dinlen sinyalini çaktığında hiç itiraz etmemeliler. Şükran ve minneti ayakaltına alıp, vefasızlardan olmamalılar.
*
Buraya noktayı koyduktan sonra önemle işaret etmek istediğim bir husus var.
*
Sayın Cumhurbaşkanımız, bir gurup arkadaşıyla kurup bugünlere getirdiği partisinin üzerine deyim yerindeyse bir baba şefkatiyle titriyor. Davasının ete kemiğe bürünmüş şekli olarak gördüğü partisinin zaaflarını hemen seziyor, acı da verse neşteri vurmakta tereddüt göstermiyor. İyi de ediyor, böyle davranmaz, gerekli tedaviyi uygulamazsa bir canlı organizmadan farksız olan partinin hastalanmasına mani olamaz, tabii ömrünü uzatamaz. Fakat yorgun arkadaşlarını cepheden çekmesi yeterli midir? Yeterli olmadığını, daha köklü önlemler geliştirmek gerektiği elbette herkesten çok kendisi biliyor.
*
Onun bilip, sanırım gereğini süratle yapacağı hususu biz de dillendirelim. Hem bu diyeceklerimiz sadece AK Parti için değil, tüm partilerimiz için geçerli.
*
GENÇLERİ KAZANAN, 2019 ‘U KAZANIR!
Evet, kesinlikle böyle.
Çünkü…
Eski bir yazımda da altını çizdiğim gibi,
Kalkınmışlık ve ileri teknolojide ulaştığı üstün seviye bakımından hep örnek gösterdiğimiz Japonya’nın nüfusu 130 milyona yaklaşmış durumda.
Dünyanın en çok yaşlı nüfus oranına sahip ülkesi olan Japonya’da, nüfusun üçte biri 65 yaşın üzerinde.
Birçok Avrupa ülkesi de bu halde.
Türkiye nüfusunun ise sadece %8’i 65 yaşın üzerinde.
*
Sanırım bu rakamlar, ülkemizde gitgide artan genç seçmen kitlesinin, sonuçlara ne kadar tesir edeceğini, siyasi bir tomografi hassasiyetiyle gözler önüne seriyor.
*
Tercüme edelim: Gençler ne diyorsa o!
Nitekim son seçimde de onların tercihleri kritik sonuçlara çok tesir etti.
*
Siyasi partilerin stratejistleri, vizyon avcıları, karar vericileri işte bu gerçekten hareketle seçim politikalarını belirleyeceklerdir kuşkusuz.
Birer genç seçmen avcısı halinde çalışacak seçim timleri oluşturacaklardır her halde.
Hani eskiden Refah ve AK Partililer ev ev dolaşıp seçim çalışması yaparlardı ya…
Özellikle, kadınlara yönelik kampanyalar düzenlerlerdi ya… O anlayışla seferberlikler lazım şimdiden.
Yeter mi? Hayır!
Bunlara ilaveten, beyni ile akıllı telefonu arasında gizli yollar tesis etmiş gençlere yönelik sihirli formüllere ihtiyaç var. Sadece ev eve, yüz yüze değil, Tweet tweete, face faceye, net nete temas...O derece yani.
*
Hani şu Y Kuşağı, Z Kuşağı gençler, yeni insan nesli indigo çocuklar var ya, şu haşarı, ele avuca sığmaz, dünyayı avuçlarına almış yavrular…
İşte geleceği de, seçimi de kazanmanın yolu onlardan geçecek…
Virgülü, noktalı virgülü bilmem ama siyasî noktayı onlar koyacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.