15-17 Ekim tarihleri arasında, Atatürk Üniversitesi Nene Hatun Kültür Merkezi’nde ve 7 oturum şeklinde devam edecek olan bilgi şöleninin açılışına akademisyenler, saz âşıkları ve öğrenciler katıldı.
60 YILA YAKLAŞAN BU SÜREÇTE ÂŞIKLIK GELENEĞİ, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ’NDE DERS OLARAK OKUTULMUŞ
Açılış konuşmaları kısmında konuşan Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilaver Düzgün, sanayileşme, hızlı şehirleşme ve iletişim ağının genişlemesi sonucunda yüzlerce yıllık geçmişe sahip kültür unsurlarının, değişim ve dönüşüm sürecini hızlandırdığını ve âşıklık geleneğinin de böyle bir süreçte olduğunu söyledi. Dekan Düzgün: “ 20. Yüzyılın aydın ve bilim adamlarından biri olan rahmeti Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin kurucu dekanı olarak, 1958 yılında Erzurum’a gelişi ve halk bilimini üniversiteye disiplin olarak yerleştirmesiyle başlayan süreçte âşık edebiyatı, aydınların ve eğitimcilerin gündemine kalıcı bir biçimde oturmuş, milli kültürle ilgilenen kişi ve kurumların araştırma alanlarından biri haline gelmiştir. 60 yıla yaklaşan bu süreçte âşıklık geleneği, Atatürk Üniversitesi’nde ders olarak okutulmuş, konuyla ilgili lisans, yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlanmış, onlarca kitap ve makale yayınlanmış, bildiriler sunulmuştur.
Öte taraftan Türkiye’nin de taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında, 2009 yılında Âşıklık Geleneği UNESCO dünya kültür mirası listesine kaydettirilmiştir. Bunu anlamı şudur: Ülkemiz âşıklık geleneğini, yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir kültür mirası olarak kabul etmektedir ve bu mirasın korunması için gerekli önlemler alınacaktır” dedi.
NİCE ÂŞIKLAR SÖZLERİYLE HALKIN SÖZCÜLERİ, NAMELERİYLE SESİNE SES KATANLARIYDI
Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Başkanı Prof. Dr. Turan Karataş ise: “ Ben eskiden, her aşığın bir ahı vardır şeklinde düşünürdüm. Bazı yerlerde böyle de söylenirdi. Bu sözü her duyduğumda âşıkların çok dertli olduklarını düşünürdüm. Ancak daha sonra Karacaoğlan’ı, Âşık Emrah’ı, Sümmani’yi, okudukça, Veysel’i, Reyhani’yi, Mahsuni’yi dinledikçe, âşıkların kederlerini, hüzünleri ve acılarını daha yakından duyma ve anlama imkânım oldu. Fark ettim ki bu ah başka bir ahın ünlemi. Bu içli ve kederli söyleyiş, Anadolu’nun bağrında büyüyüp boy atanları âşıkların söyleyişlerine yönlendirmiştir. Bu nedenle radyoda ve televizyonda sağ çalıp türkü söyleyen insanlara kulak kabartmadan geçemedik. Çünkü söylenenlerde içimize dokunan yerli bir ses vardı. Bu sözler derdimize dair ve dâhildi. Nice âşıklar sözleriyle halkın sözcüleri, nameleriyle sesine ses katanlarıydı. Birde âşıkların dilinden dinlemeyi isterdik, severdik yaşadığımız olayların hikâyesini, insanımızın macerasını. Ağıtlar, toplumsal destanlar, göçler, sevdalar ve daha bir yığın yaşamaların acılı, yaralı, sızlayan ince yerleri, âşıkların dilinde türküleşirdi. Yaşar Reyhani, Murat Çobanoğlu, Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş, Ali Kızıltuğ gibi onlarca ozan, içimizden, başımızdan geçen hayatların türküsünü çığırırdı” şeklinde konuştu.
ÂŞIKLIK GELENEĞİ KADİM KÜLTÜRÜMÜZÜN ÖNEMLİ BİR PARÇASIDIR
“Kadim kültürümüzün bir parçası olan âşıklık geleneğini burada konuşmak, nereden geldiğini görmek, değerli bilim insanlarımızın düşüncelerini almak ve âşıklarımızın sazından ve dilinden de bunu görüp dinlemek bizleri memnun edecektir” cümleleriyle konuşmasına başlayan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak, konuşmasına şöyle devam etti: “Âşıklık geleneği nedir? Nasıl tarif ederiz? Bunlar farklı sorular. Ancak değişik açılardan bunlara cevap verebiliriz. Türk coğrafyasının hemen hemen her yerinde sazıyla, sözüyle bu geleneği yaşatan ve o günleri bize kültürü, yaşam şekli ve olaylarıyla anlatan bir bölüm görüyoruz. Yine Orta Asya’dan Erzurum’a gelen bir silsile görüyoruz. Yani unutulmuş, bir köşeye itilmiş âşıklık geleneğini görüyoruz.
Tabi çok geniş bir tarihi süreçten bu güne geldiğimiz göz önüne alınırsa Osmanlının son döneminden Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren batılılaşmanın tek taraflı olarak düşünüldüğünü ve sadece batıya yönelik ne varsa onların alındığını, bize yönelik gelenek, görenek, kültür, miras, sanat gibi kavramların ötelendiğini görüyoruz. Bu noktada bu toplantı önem arz ediyor. Bilgilerini paylaşacak olan bilim insanlarımız, büyük bir sorumluluğu yerine getiriyorlar. Bu sorumluluk içerisinde üniversiteler de var. Üniversiteler, gerek fen, sağlık, bilim ve teknoloji alanında çalışmalar yaparken, kendi öz benliğini ve geçmişini de bugünkü gençlere veya gelecek kuşaklara aktarmak durumundadır.
TÜRKİYE’NİN ÖĞRENCİ SAYISI BAKIMINDAN EN BÜYÜK İKİNCİ ÜNİVERSİTESİYİZ
Atatürk Üniversitesi ’de bu misyonu yerine getiren üniversitelerden birisidir. Üniversitemizin kuruluş yıllarından itibaren gerçekten çok büyük bilim insanları Erzurum’a gelmiş, buraya yerleşmişler ve kendilerini geliştirdikleri gibi çok sayıda da bilim insanı yetiştirmişlerdir. Hala daha bu bilim insanlarının kalıntıları ve uzantıları devam etmektedir. Ölenlere rahmet, kalanlara ise hayırlı uzun ömürler diliyorum. Üniversite olarak bugün baktığımızda, Türkiye’nin öğrenci sayısı bakımından en büyük ikinci üniversitesiyiz. 70 bin örgün öğretim ve 130 bin Açık öğretim olmak üzere toplamda 200 bine yakın bir öğrenci sayımız var. Üniversitemiz misyonu gereği yapması gereken diğer işlerde de öne çıkmak arzusunda ve bu konudaki çalışmalarımız da devam ediyor. İşte onlardan birisi de sosyal sorumluluk projeleri.
ERZURUM KADİM BİR KÜLTÜR MERKEZİDİR
İstanbul nasıl bir kültür merkeziyse Erzurum’da kadim bir kültür merkezidir. Erzurum geçmiş bilim insanları, âlimleri ve kâşifleri açısından gerçekten çok çok zengindir. Çoğunu da bilmiyoruz veya sadece ismen biliyoruz. Biz bunu da düşünerek inşallah önümüzdeki birkaç ay içerisinde Erzurum’a ait ne varsa hepsini kütüphanemize kazandırmak istiyoruz. Böylece bilim ve teknolojiyi takip ederken, diğer taraftan da bizim kültürümüze, Türkiye’ye, bölgeye ve Erzurum’a ait bilim insanlarını da sizlere tanıtmak, sunmak istiyoruz. Bilgi şöleninin çok güzel sonuçlara vesile olacağına inanıyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından Prof. Dr. Nebi Özdemir, ‘Gelenek ve Değişim’ başlığı adı altında bilgi şöleninin açılış bildirisini okudu.
Gerçekleştirilen birinci oturumun ardından bilgi şölenine konuk âşık olarak gelen Mustafa Ruhani kısa bir konuşma yaptı ve ardından, Âşık Fuat Çerkezoğlu saz eşliğinde âşık tarzı şiir örneğini sergiledi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.