Geçenlerde münasebetsiz bir büyük kent magandasının asap bozucu hoyratlığına tanık olunca, yıllar evvel yazı konusu yaptığım aşağıdaki hikâyeciği hatırlayıverdim.
İster misiniz tekrar okuyalım birlikte.
*
Şöyle anlatıyor gelecek bilimcisi Magnus Lindkvist kitabında:
Stockholm’ün banliyölerinden birinde yaptığım bir yürüyüşte bir ağaca raptiye ile iliştirilmiş küçük bir not gördüm.
Üzerinde ‘Kayıp eldivenler bulundu. Size aitse lütfen şu numarayı arayın’ yazıyordu ve aşağısına bir isim ve telefon numarası eklenmişti.
Birisi bir çift eldiven bulmuş, eve gitmiş, oturup bir kâğıda bu notu yazmış, onu plastik bir dosyaya koymuş, sonra eldivenleri bulduğu yere geri dönmüş, evden beraberinde getirdiği bir raptiyeyle onu yakındaki bir ağaca yapıştırma zahmetine girmişti.
Bir parkta olduğumuz için en yakın ev en iyi ihtimalle beş dakika uzaklıktaydı.
İlan sahibinin buraya en yakın evde oturduğunu varsayarak, tamamen yabancı birine yardım etmek için en az yarım saatini harcadığını hesapladım.
*
Uzak diyarlardaki bu asil adamın ruhunu kendinize çok yakın buldunuz siz de benim gibi değil mi?
Gıyaben ona ısındınız, ‘Böyle evlatlar yetiştiren bir baba olmayı’ kim istemez diye geçirdiniz içinizden.
Ve göğsünüzü iftiharla kabartarak şöyle düşündünüz:
Konu edep, adap, fedakârlık olunca örnekleri neden uzaklarda arıyorsunuz ki…
Gözünüzü eski Erzurum’a çevirin, o saadet yurdu beldenin her hanesinde, her sokağında, her caddesinde bu seciyede dedelerimiz yaşayıp, cennete göçtü. Yüce Allah hepsine rahmet etsin ve kabirlerini nurla doldursun.
*
Ne yani, her güzel ahval, her örnek davranış çekilip gitti mi hayatımızdan?
Övündüğümüz her güzel haslete, şanlı ecdadın kabirlerini ziyaret ettiğimizde fatiha mı okumamız gerekiyor yani?
Elbette değil.
Belki üstüne sürekli ahlaksızlık sağanakları dökülen asrın, köhne medeniyetin pası, kiri terbiye töre aynamızı puslu hale getirdi biraz.
Lakin hepten yok edemedi, şükür. Az biraz silelim, tozunu alalım, dadaş mizacı tüm haşmetiyle ortaya çıkacaktır.
*
Demem o ki;
Yaşlıya dolmuşta yer vermeyen, otobüs kuyruğunda hakka riayet etmeden en öne süzülen…
Trafik ışıklarında kurala uyanları arkadan kornayla taciz eden…
Kaba saba insanlar.
Camide bile kardeşinin hukukunu gözetmeyen. Ramazanda bile pide, güveç kuyruklarını öfke nöbetleriyle kirleten yaratıklar.
Sözünde durmayan, kazıkçı, yeminci, hileci esnaf…
Bire alıp ona satan tamahkâr tüccar…
Kaytarmacı, rüşvetçi memur…
Kul hakkı gaspçıları, ağızlarından yemin düşmeyen laf müminleri, yalancı şahitler…
Az değil toplumumuzda.
Amma velakin, ‘Ağaca raptiyelenmiş kayıp eldiven ilanı’ gibi muhteşem manzaraların mimarı olabilecek yüksek seciyeli insanların sayısı daha fazla şehrimizde de, tüm ülke sathında da…
Küçük ruhlu bir sürü insanın büyük şehirleri yaşanmaz hale getirdiklerini inkâr edemeyiz, doğru.
Bozmayın ama moralinizi, bu milleti cihanın efendisi yapan üstün karakteri hâlâ dimdik ayakta.
Paslansa da, kirlense de, islense de “Yere düşmekle cevher, sakıt olmaz kadr-ü kıymetten.”
Kaldı ki cevher şükür yere düşmüş değil, şöyle bir tozunu alalım elmas parlamaya başlayacak yeniden.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.