Cehl-i basit, cahil olduğunu bilen ve bu nedenle de susandan değil; bunlar zararsız cahillerdir. Cahil, cahil olduğunu bildiği halde inadına israr edenler ve karşısındakilere bilgelik - bilgiçlik taslayan ve kendisini güya aydın sanan cehl-i mürekkeplerdir. Zararlı olan cahiller işte bunlar.
Atatürk 1922' de cepheden gelerek ayağının tozuyla katıldığı maarif kongresi'nde eğitimle ilgili görüşlerini açıklarken; "Biz cahil derken okuma yazma bilmeyenleri değil, onlara kısa zamanda dilini, dinini, tarihini ve dört işlemi bilecek kadar bilgi verebiliriz. Cahilden maksat okuma yazma bildiği halde hakikatı görmekten uzak kimselerdir. Nice okuma yazma bilmediği halde arif insanlar görürüz" diyor.
Günümüzdeki asıl sıkıntı cehl-i mürekkeplerin oluşturduğu ve kendilerinin aydın olduğunu sanan cahil zümrelerdir. Cemil Meriç " Aydın kendi fikrinin sahibi olan kimsedir" diyor. Diploma sahibi nice kör cahilleri ve kendi fikri olmayan malumatfuruşt kimseleri, hakikatı kavramaktan uzak nice cahilleri görürüz.
İslâm tarihinden cahile ilişkin bir örnek verirsek; Mekke'yi yöneten ve ileri gelen altı oligark'tan en önemlilerden birisi de asıl adı Hişam olan Ebu Cehil'dir. Atatürk'ün cehaleti ve cahili anlatan ve tanımlayan ifadesiyle Ebu Cehil'in okuması da var, yazması da var. Ama islâmla gelen hakikatı kabul ve kavramaktan uzak durmuş olmasından kendisine cehlin babası anlâmında Ebu Cehil denilmiş ve islâm tarihine de bu isimle geçmiş ve bu isimle anılmıştır.
Çağımızın büyük ve müstesna Ozan'ı Veysel Baba ise bir şiirinde "Cahil ile sohbet zor olur/ Kulağı sağırdır gözü kör olur/ Her sözünde kavga niza var olur/ Cahiller dikenli çalı sayılır/ Yetişmeyecek yere el uzatma/ Ben bilirim diye halkı aldatma/ Mânasız mantıksız kem laf sarfetme/ Boş sözler kavganın dili sayılır" derken ârifâne bir söyleyişle cehaleti noktalar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.