Bu makaleyi kaleme almama vesile olan Antalya’da tanıdığım vatanın yetiştirmiş olduğu çok kıymetli abim Köksal Buğra Çelik’in sanal âlemde paylaşmış olduğu ‘’Cahiliye döneminin bezirgânları, Ebu Lehebleri, Ebu Cehilleri, Ebu Süfyanları, Velid bin Muğireleri. Yine arzı endam edip ABD ve Avrupa ülkeleri olarak dolar ile Euro ile oynuyorlar; hepsinin bir planı var, ancak Rabbimin de bir planı var; kazanamayacaklar elbet.’’ paylaşımıdır.
Yüreklere tercüman olan yüreğinize, yüreğimize ilham olan cümlelerinize sağlık kıymetli abim.
Okuyan, araştıran şöyle bir maziden haberdar olayım diyen her insan geçmişi anlatan gerçek araştırmacı ve yazarların kitaplarına baktığında abimizin yapmış olduğu paylaşımın ne manaya geldiğini açıkça gözlemleyebilir.
Kaynaklardan yaptığım araştırmada Cahiliye döneminde Mekke’de Kâbe çetesi denilen 7-8 tefeci bezirgân şehrin kaderine el koymuş.
Bunlar Sümer’in veya Babil’in tapınaklarına getirilen hediye sığır, koyun, deve, altın, gümüş ve malların üzerine Tanrı malıdır diye damga vurur ardından bunları kendi mallarına katar bunu da din adına yaptıklarını belirten tacirlermiş.
Tıpkı dün Irak’a, Afganistan’a, bugün Suriye’ye, Libya’ya ve bunlar gibi Müslüman coğrafyasına mazlumların yaşadığı topraklara özgürlük getireceğiz bahanesi ile işgal eden bu ülkelerde ki petrol başta olmak üzere yeraltı kaynaklarının borularının ucunu kendi ceplerine bağlayan Siyonist ve Emperyalistler ABD, Rusya ve AB ülkeleri gibi.
İşte bugünkü bu Siyonist ve emperyalist uşakları o günde vardılar. Bunlar Kabe ye getirilen mallarla zenginliklerine zenginlik katmışlar, büyük sermaye birikimine kavuşmuşlar.
Kervanlar oluşturarak Suriye’ye kış Yemen’e yaz yolculukları yapmışlar buradan kazandıkları paralarla tefecilik yapıyorlar, faizle borç veriyorlar, ödeyemeyenlerin erkeklerini köle kadınlarını ve kızlarını sermaye olarak çalıştırıyorlardı.
Öyle bir zalimlikti ki bunların yaptığı Mekkeliler bunların eline düşmesin diye kız çocuklarını daha küçük yaşta diri diri toprağa gömüyordu.
Bu düzenin başını da 7-8 tefeci bezirgândan birisi olan Ebu Leheb çekiyordu.
Kuran-ın Yeda Ebu Lehep ‘’Ebu Leheb düzeni’’ dediği şey tamda bu idi.
O zamanlarda Mekke de bir devlet olmadığı için Kâbe’ye getirilen hediyeler ondalıklar, kırkta birler, beşte birler vs. vardı.
Bunların hepsi günümüzde de sömürü düzeninin başında oturan o zaman ki tefeci Kâbe baronlarının cebine gidiyordu.
Tüccarlar, tefeciler (bankerler), köle satıcıları, kervan ve panayır mafyası, insan kaçakçıları, fuhuş şebekeleri ve silah (kılıç, deve, at) tacirlerinin hüküm sürdüğü bir kabile oligarşisi vardı.
Bu kabilelerden birisine mensup olmayan veya namı hesaplarına çalışmayan kısacası barona hizmet etmeyen ihanet etmiş, yolda kalmış ve düşmüş sayılırdı ve derhal ortadan yok edilirdi.
O zamanlar Mekke Suriye ile Yemen arasında uluslararası ticaret merkezi konumundaydı.
Ebrehenin fil ordusu saldırısı ve Mekke’nin fethinden sonra Bizans’ın saldırıya geçme kararı almasından da anlaşılacağı gibi, devrin süper güçleri tarafından dikkatle izlenen bir yerdi.
Tıpkı bugünkülerin ağzından akan salyalar gibi Mekke deyince ağızlarından salya akıyordu.
Bizanslılar da Mekke devriminden sonra Suriye kolonisini Mekke’ye saldırtarak devrimi daha doğduğu yerde boğmak istemişti.
30 bin kişilik Tebuk seferi buna karşı yapılmıştı ve sonuçta muvaffak olamamışlardı.
Yine bu 7-8 tefeci bezirgândan birisi olan Ebu Süfyan bunu şöyle ifade etmişti.
‘’Şerefim devenin sırtındaki mallardadır.’’
Bu kâfirlerin Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’e yönelik itirazlarına baktığımızda yoksul olmakla, mala ve mülke sahip olmamakla suçlandığını görüyoruz.
Bu Kur’an, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” (Zuhruf; 31)
Diye Efendiler Efendisine itiraz ediyorlardı.
Çünkü temel değerleri zenginlik, mal, mülk, altın ve gümüştü.
Mekke’de de Dinar ve Dirhem adı altında hüküm sürmekteydi.
Tabı bu mesele sadece insani bir alışveriş ve ticaret meselesi değildi.
Onlar dinara ve dirheme iman ediyorlardı, mal ve mülk onların tanrısıydı.
Putlara bunu perdelediği için tapıyor görünüyorlardı.
Gerçekte taptıkları perdenin arkasındakilerdi.
Tıpkı bugünün Ebu Leheblerinin, Ebu Cehillerinin ve Ebu Süfyanlarının Dolar adı altında hüküm sürmesi ve arkalarında taptıkları Dolar babaları gibi.
Ama üzülerek belirtmek istiyorum ki gümüz de Dolar Müslümanları ve İslam’ı tıpkı cahiliye döneminde olduğu gibi adeta şahdamarından teslim almış durumdadır.
Müslümanlar olarak yarınları güzel ve bağımsız yaşamak istiyorsak biran evvel bu Dolar teslimiyetinden kurtulmamız gerekmektedir.
Artık uyanalım ve şunu açıkça görelim Cahiliye ekonomizm ve kapitalizminin modern ekonomizm ve kapitalizmle ele ele vererek bizleri teslim almaya yok etmeye çalışıyor.
Kurtuluşun yolu Kuran-a ve Sünnete sımsıkı sarılmaktan elimizde avucumuzda yastıkların altında Dolar adı altında ne var ise bozdurup milli olan Türk Liramıza çevirmektir.
Kardeşlerimi!
Milliyetçilik lafla olmaz.
Bugün Milliyetçiyim, vatanseverim, bayrağım vatanım için canımı seve seve feda ederim diyen her vatandaşımızın damarında asi kan taşıyan her kardeşimizin dün cephede olduğu gibi bugün ekonomi alanında seferberlik ilan etme günüdür.
ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere ülkemiz dışında yaşayan bütün vatandaşlarımızın Siyonist ve Emperyalist bankalarında ne kadar parası var ise bunları derhal Türk Lirasına çevirerek getirip kendi ülkemizde değerlendirmeliyiz.
Evet, yine bu kâfirlerin bir planı var, ancak Rabbimin de bir planı var; ne yapsalar boş göklerden inen bir karar vardır. Rabbim nurunu mutlak tamamlayacaktır.
Son söz
‘’Bugün yeniden diriliş günüdür. Bugün Ya İstiklal Ya ölüm günüdür.’’
VESSELAM
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.