Erzurum’un düşman işgalinden kurtarılışının 98’inci ve istiklal marşımızın kabulünün 95’inci yıldönümünü büyük bir coşkuyla kutladık.
Ayrı iki olay gibi görünüyor, ama değil.
Biri diğerinin ilk adımı, hazırlayıcısı ve hatta besmelesi.
Nedenini, geçen yıl ENER adına yaptığım açıklamada belirtmiştim, tekrar edeyim:
Eğer Erzurum, Milli Mücadele’nin başlangıcında işgal altında olsa idi, burada bir Kongre’nin toplanması mümkün olamayacaktı.
Belki Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’da olduğu gibi kendini liderliğe taşıyacak bir organizasyon imkânını bulamayacaktı.
Yani seçimle geldiği ilk görevi deruhte imkânına kavuşamayacak, askerlik görevinden de azledildiği için orduyu ve milleti harekete geçirecek bir pozisyonu belki de yakalayamayacaktı.
Doğu’da asayişi sağlayıp arkayı emniyete almadan, Anadolu’da yeni bir ordu teşekkülü imkânsız hale gelebilecekti.
Erzurum Kongresi’ne zemin hazırlayan tarihi olay, Erzurum’un 12 Mart’ta kurtarılmış olmasıdır.
Tekrar altını çizelim ki, Kazım Karabekir Paşa’nın düzenli bir orduya komuta etmesi; Gazi’ye, “Ben ve kolordum emrinizdeyiz!” diyebilecek bir konumda oluşu, milli mücadelemizin en kritik merhalesini teşkil eder.
İşte bu yönüyle 12 Mart’ın, ülkemizin topyekûn kurtuluşu ile doğrudan bir bağı var.
Bu yönüyle Erzurum’un kurtuluşu diğer şehirlerin kurtuluşundan muhteva ve mana bakımından farklılık arz ediyor.
Kısaca ifade edersek, “Ülkenin kurtuluşuna, Millet Meclisi’nin açılışına ve Cumhuriyet’in kuruluşuna giden yol Erzurum’dan geçmiştir”.
Hep belirttiğim gibi, kurtuluş yıldönümlerinde şehir insanının iki temel tavrı olmalı.
Birisi, kurtuluş coşkusunu doya doya yaşamak, diğeri de şehrin neden kurtarılacak hale geldiğinin muhasebesini yapmak.
Ne olmuştur da, bir şehir ve hatta bir ülke kurtarılacak vaziyete düşmüş, esaret zilletiyle yaralanmıştır?
Bu tarihi mukadderatı hazırlayan sosyal, ekonomik ve tarihi gerekçeler nelerdir?
Bunların hangileri kaçınılmazdır; hangileri idarî hata ve dirayetsizlikten başımıza gelmiştir?
Kısacası; bu günleri birer “milli tarih muhasebesi” fırsatı olarak kabul etmeliyiz.
Bu, bayramın neşelendirici ruhuyla tezat teşkil etmez.
Bugün çifte bayramımızın biri de istiklal marşımızın kabulüdür.
İstiklal savaşımızın büyük destanı, kurtuluş imanımızın sonsuzluğa haykırılışı olan istiklal marşımızın muhteşem şairi ''Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın'' demiştir.
Biz de bu duaya âmin derken, ‘Allah bir daha bu şehri ve tümüyle aziz vatanımızı kurtulacak hallere düşürmesin’ temennisini tekrarlıyoruz.
Bizlere bu aziz şehri ve vatanı canları pahasına miras bırakan şehitlerimizi ve kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.