12 Eylül Darbesi'nin ardından yeniden seçimler yapılmış ve Turgut Özal iktidara gelmişti. Ama ülke genelinde sıkıyönetim uygulamaları hâlâ devam etmekte...Yıl 1984...Erzurum ve bağlı illerde sıkıyönetim komutanı 9. Kolordu Komutanı İrfan Yay Paşa...Soyadını şimdilik çıkaramadığım ve Erzurum'dan sorumlu 29.Tümen komutanı Nedim Paşa ise, sıkıyönetim komutan yardımcısı... Maksadını aşan ilginç ve garip bazı uygulamaları nedeniyle, ismi "Deli Nedim Paşa" ya çıkan ve her kese korku salan, hassas ve sert mizâçlı bir komutan.... O gün ve tarihlerde, Erzurum'da, aşağı Deli Nedim Paşa, yukarı Deli Nedim Paşa! Herkesin gündeminde ve dilinde..
Paşa'nın makul olmayan bazı uygulamalarına ve bu uygulamalarından kaynaklı, yiğit nâmıyla bilinir misâlı "Deli Nedim Paşa" sıfatıyla anılmasına sebep teşkil eden, ilginç, ama anlâmsız bir kaç uygulama örneğinden sonra, kendisiyle birebir yaşadığım ve günümüze de ışık tutacak ve ülkemizin yaşadığı terör belâsı ile ''FETÖ''cü ve benzeri din maskeli yapılanmaları,yıllar öncesinden görebilen ve adını deliye çıkartacak türden anlâmsız uygulamalarının yanında, ama kulaklara küpe olacak bir komutan ve devlet nâsihat ve tespitini değerlendirmek istedim.
"Deli Nedim Paşa"ya ait hâtırımda kalan, bazı garip ve hoş olmayan ugulamalarından, örnekler vermek ve paylaşmak istiyorum. Şöyle ki,sanırım Okullar Saymanı Salim Bey olacak..Mesai bitiminde vilâyet konağından çıkmış, bir eli cebinde Tümen karagâhının önünden geçerek,Cumhuriyet Caddesi'ne doğru yürümekte...O esnada komutanlık makamında, pencereden dışarıyı seyreden Nedim Paşa, eli cebinde yürüyen Salim Bey'i fark eder ve hemen talimatla ''der-dest'' ettirerek makama aldırır.
Komutanlık makamının önünden, ellleri cebinde yürüme saygısızlığını ve nezâketsizliğini gösterdiğinden bahisle, sorguya çeker ve azarlar. Günün sıkıyönetim şartlarında ve gözaltına alınmanın zorluğunda, binbir minnet ve ricadan sonra, saatler sonra salıverilir. Haber anında şehire yayılır. Özellikle mesaiye gidiş ve gelişlerinde,Tümenin önünden geçme durumunda kalan memurlar ve vatandaşlar daha dikkatli ve itinâli olmaya başlamak zorunda kalmışlardı.Yoksa durum fenâ!
Bir başka garip uygulama...Makam aracıyla seyr ü sefer halinde iken, hiç bir sivil ve resmi aracın, makam aracının önüne geçmesine müsaade etmeyen bir Nedim Paşa... Sergilediği bu tür ilginç uygulamaları yüzünden,özellikle Kars ve Erzurum istikametinde seyreden araçlar, Paşa'nın gecişi esnasında, hızlarını azaltmak zorunda kalmakta ve bu sebeple uzun kuyruklar oluşmasına ve yoğun bir trafik kesmekeşi yaşanmasına sebebiyet verilmekte. Bizler gibi, o günleri yaşayanlar, komik bir hal alan bu uygulamaları rahatlıkla hâtırlayacaklardır.
Yaşanmış en en tipik ve garip örneklerinden biri de; Aşkale Belediye Reisi rahmetli Münip Şişman'a revâ görülen uygulamadır..Paşa'nın Erzurum Havaalanı istikametinde yol alan makam aracını, hızla geçen Başkan'ın aracı refakatçı eskordlarca durdurulur. Başkan kendini tanıtır, ama nâfile..Artık bilinen ve mutad hale gelen sorgulama ve suallere tabi tutulur. Sayın Başkanın, Ankara uçağına yetişmek üzere sür'at yaptığını söyler, fakat itirâz dinlenilmez ve nezârete alınır. Ankara'ya gidişi engellenilir. Araya giren yetkililerin ricâları üzerine, bir kaç saat sonra serbest bırakılır. Başkan ucağı kaçırmış ve bulunması gerekli toplantıya katılamamıştır."Deli Nedim Paşa"ya ait, bu ve benzer epeyce ilginç uygulama var, ama konumuz başka....
Nedim Paşa'nın nev'i şahsına ait nâhoş uygulamalar faslına son vererek, kendisiyle yaşamış olduğum asıl konu ve hâtıraya gelince....Askerì darbenin ardından, sıkıyönetim komutanının talebiyle, Erzurum Millî Eğitim Müdür Yardımcığından alınmış ve Erzincan'nın bir köyüne gönderilmiştim. Kazandığım yurt dışı sınavı sonucu, Türk Alman Kültür Merkezi'nde aldığım yabancı dil eğitimi de hiçe sayılarak keyfi biimde, yurt dışına yapılacak görevlendirilmem de engellenmişti. Detayına girmeyeceğim bir sürü dilekçe ve komutanlıkla birebir yapılan görüşmelerin ardından, nihâyet bir yilı aşkın sürenin ardında, Erzurum Lisesi öğretmenliğine dönebilmiştim.
Öğrencilik ve meslek hayâtımda yaşadıklarımdan hareketle, bir husus önemle vurgulamak istiyorum. Devletin kayıtlarına şöyle veya böyle girmeniz ve hele olumsuz bir biçimde yer almnız halinde, yillar içinde bu tür olumsuzlukları gidermeniz çok zor.. Bir nâkise olarak, bir tür ve bir şekilde,beklenmedik yerde her zaman karşınıza çıkar. Biz de öyle olmuştuk herhalde... Bir kez mimlenmiştik. Ne yapalım. Hak aramaya devam demekten başka çaremiz yoktu...
"Deli Nedim Paşa" ile karşılaşmamın hikâyesi şöyle: Anavatan Partisi iktidara gelmiş, Milli Eğitim Bakanlığı görevini ''Vehbi Dinçerler'' üstlenmişti. Bir vesileyle kendileriyle yaptığım görüşmede; sıkıyönetimce haksızlığa uğratılarak, keyfi biçimde mağdur edildiğimi izâh etmiş, mağduriyetimin giderilerek yeniden Erzurum Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevine iade edilmem talebinde bulunmuştum. Sayın Bakan, samimi ifâdelerimden ve belki de mağduriyetimden etkilenmiş olacak ki, "Hocam bırak müdür yardımcılığını, o görevi zaten yaptın ve bedelini ödedin. Genç ve dinamik bir delikanlısın. Gel seni Erzurum veya Kars'a Millı Eğitim Müdürü olarak atayalım" diyerek Genel Müdüre işlem yapılması talimatını vermiş ve sayın Bakan'ın, bu beklenmedik teveccühü karşısında haylı duygulanmıştım.
Ertesi gün genel müdürlük makamına vardığımda; genel müdür Erzurum ve Kars illerine atanabilmem için, daha önce sıkıyönetimce görevden alınmış olmam bahane edilerek, sıkıyönetim komutanlık uygun görüşü olmadan atama işeminin yapılamayacağını ve bu nedenle vereceğim dilekçe ile olumlu ve olumsuz görüşün intikalinin sağlanılması neticesinde işlem yapilabileceği ifade edilmişti. Başka bir il ve istenilen görüşün bakanlıkça talep edilmesine, olumsuz cevap verilmişti. Sayın Bakan'a rağmen, sanırım sıkıyönetimce görevden alınmış olmam, genel müdürü, yarın ne olur ne olmaz gibi bir endişeye sevketmiş olacak ki, ipe un seriyor ve işin olumlu sonuçlanması izlenilmini vermiyordu.
Genel müdürün tutumunu kavramış ve hemen Erzurum'a dönmüş, genel sekterlik aracıyla sayın komutana ulaşmış, derdimi anlatmış ve Bakanlığa görüş bildirilmesine ilişkin dilekçemin işleme alınmasını sağlamıştım. Dilekcemin incelenmek ve araştırma yapılmak üzere, Erzurum'dan sorumlu Tümen komutanlığına intikalinini sağlanacağını ve gelecek cevaba göre görüş bildirileceği, genel sekreterce tarafıma iletilmiş ve böylece beklemeye koyulmuştum...
Erzurum Lisesi müdürü rahmetli ve güzel insan ''Necip Bey,'' beni makamına çağırmış, sanıyorum Haziran başı olacak. Nedim Pâşa'nın kendisiyle birlikte beni şu gün ve saatte makamına davet ettigini bildirmiş, yalan olmasın Deli Nedim Paşa'nın serglediği tutum, beni haylı endişeye sevketmedi desem doğru olmaz.. Ne ise, belirlenen gün ve saatte makamına tedirgin bir bicimde gittik ve kurmay başkanı bizi kapıda karşıladı, başkanın makamında çay içerek, kısa süre dinledik. Bana hitaben "Hocam yaptırılan inceleme ve araştırmada, zararlı ve olumsuz bir düşünce ve eyleminizin olmadığı ve yalnızca "Ülkü-Bir" üyeliğinizin var olduğu tespitinin yapiıdığını ve onu da siz Paşamıza izâh edersiniz"diyerek bizleri makama aldırdı.
"Deli Nedim Paşa" dediğimiz komutanın, makamına girdiğimizde, yerinden kalkararak ve gayet içten bir nezaketle, her ikimizin de ellerini sıkarak, "Hoş geldiniz değerli arkadaşlarım" samimi ifadelerininin ardında koltuklara oturduk. Doğrusu kafamızdaki ve zihnimizde oluşan Nedim Paşa imajı gitmiş, farklı bir Nedim Paşa gelmişti. Ve bizler rahatlamıştık. Kahvelerimiz geldi ve Rahmetli Necip Bey'le, okul ve eğitim konularında sohbete daldı ve okulun bir ihtiyacının olup olmadığını sordu ve yardımlarda bulunabileceğini ifade etti. Necip Bey de özet izahatlarda bulundu.
Bu sohbetin akabinde bana dönerek, ''Bölgemiz illerinden birinde birüst göreve atanmanız düşünülmekte her halde. Komutanlık olarak görüşümüz olumlu, görüşümüz 9. Kolordu Komutanlık makamına intikal ettirilecektir. Komutanımızın görüş ve düşünceleriyle bölgemizde görev almanızda sakınca bulunmadığı MEB Bakanlığı'na sunulacaktır. Haydi hayırlı olsun'' dedi ve ''Ha unuttum ya! bu "Ülkü-Bir" nedir dedi" ve izahat istedi. Bir öğretmen kuruluşu olduğuna ilişkin açıklamamı yeterli görmüş olacak ki, üzerine fazla gitmedi.
Deli Nedim Paşa, tekrar bize dönerek ''Bakın arkadaşlar! eğitimcisiniz, önemli görevler ifâ ediyorsunuz Türkiye'yi gelecekte bekleyen çok büyük ciddi iki tehlike var. Bunlardan biri emperyal destekli ve sesi yeni yeni duyulmaya başlayan PKK terör örgütüdür. Devlet olarak herkes ve hepimiz gerekli tedbirleri zamanında alamazsak korkarım ki başımıza çok işler açılır.'' Nedim Paşa bu sözleri ne zaman söylüyor? Haziran 1984... Daha PKK'nın devletimize ve ülkemize şok yaşatan ve hazırlıksız yakalayan, 15 Ağustos Eruh ve Şırnak baskınlarından aylarca önce... O gün devletimizi yöneten rahmetli Özal ve Kenan Evren bu baskın karşısında ''Kendini bilmez baldırı çıplak üç beş serserinin işi'' söylemiyle adeta baskını hafife almışlardı. Paşa o tarihte bu günlere uzanan tehlikeyi işaret ediyor, devleti yönetenler ise başka bir pencereden bakıyor.
Nedim Paşa'nın işaret ettiği ikinci bir tehlikeyi değinerek ''Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte laik ve üniter yapımıza, inançlarımızın kutsal değerleri adı altında, yönelen ve aslında dini olmayan, ama din görünümlü cemaat veya tarikat isimli, ve her geçen gün mevzi kazanmaya çalışan yapılanmalardır. Devlete sirayet etmelerine fırsat verilmesi halinde, devletin başındaki ikinci büyük belâ da bunlardır. Nitekim, devletimiz kuruluşundan itibaren siyasi bölücülüğü ve bu tür yapılanmaları hep tehlike olarak görmüştür.'' Deli Nedim Paşa bu sözleri, ''FETÖ''cü kalkışma hareketi ile devleti ele geçirmeye çalıştığı 15 Temmuz 2016 tarihinden 32 yıl önce dile getirmişti. İşte bizim Deli Nedim Paşa olarak vasıflandırdığımız bir komutanımızın, bugünlere uzanan yıllar evveline dayanan önemli teşhis ve ön görüsü.
Bu ileri görüşlü ve telkin edici sözleriyle bizlere adeta uyarıcı nasihatlarda bulunmuştu. Ülkemizin bugün mücadele ettiği ve güvenlik konseptinde iki büyük tehlike olan bu örgütlerle yapılan mücadele, beni 32 yıl önceki bu komutanın söz ve tespitlerine götürdü. Yaşıyorsa sağlıklı bir ömür, vefat etmiş ise rahmet diliyorum.
Netice olarak, ''Araba devrilince, yol gösteren çok olur'' gibi söz ve deyimimiz var. Önemli olan arabayı devirmemek, devirdikten sonrada yol göstericilere inanmamaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.