Kainat yaratılalı milyarlarca yıl oldu. Galaksiler, kara delikler, yıldız kümeleri, yıldızlar ve nihayet gezegenler zamanla şekillenerek bugünkü haline geldi. Dinamik bir yapıda olan Kainat, galaksiler ve dünyamız değişerek, dönüşerek, genişleyerek kendine tayin edilmiş sona doğru ilerlemektedir. Bu Sünnetullahtır. Sünnetullahta da kusur göremezsin.
Kur'an-ı Kerim'deki ayetler özelikle "Zilzal" suresi bize bir gerçeği, yani deprem gerçeğini hatırlatıyor ve dünyanın denge, ayar, nizam sistemi üzerine kurulduğunu gösteriyor. Kolay anlaşılabilir olması için dünyayı bir düdüklü tencereye benzetebiliriz. Eğer düdüklü tencerenin ayarı bozulursa tencere patlar, eğer buhar çıkan fitili düzgün çalışırsa tencere emniyette yemek pişirmeye devam eder.
Depremler, volkanlar, sıcak su kaynakları dünyanın sibobu, güven ve denge sistemidir. Biriken enerjinin zaman zaman dışa vurumudur. Gayet tabiidir. Şaşılacak bir şey yoktur. Önceden haberi verilmiş, saati söylenmemiştir.
Fizik, kimya, jeoloji ve diğer bilimler meydana gelmiş veya gelebilecek olayları inceler, insanoğluna tedbir almayı öğütlerler. Sözgelimi fay çatlakları, yönleri ve yerleri artık bugün bilinmektedir. O halde yapılacak şey fay hatlarından uzak durmaktır.
Bilimler bize şunu öğütler...! Denizleri doldurarak inşaat yapamazsınız....! Bataklıkları kurutarak yerleşime açmazsınız...! Dere yataklarına ev ve işyeri kuramazsınız....! Fay hatlarının yakınana asla şehir kurmazsınız.....!
Evet 1939 Erzincan Depremi, 1983 Erzurum Depremi, 1999 Gölcük depremi, 2020 Elazığ depremi ve diğerleri gösterdi ki biz olaylardan, hadiselerden ders almamış, öğüt tutmamış, kendi kitabımız Kur'an-ı Kerimi okumamışız. Çünkü Japonya'da 7. şiddetindeki depremde ölen olmuyor, bizde oluyorsa söylediklerimin doğrulanmasıdır.
Günlerdir deprem Türkiye gerçeğidir diye konuşan onlarca akademisyen fay hatlarıyla ilgili haritalar karşısına geçip depremi anlattılar....! Yarında anlatmaya devam edecekler...! Şurada, şurada deprem yıkıcı olacak.....! Öldürücü olacak.....! Tedbir alın diye bağırmakta ve yarında bağırmaya devam edeceklerdir. Evet buraya kadar doğrudur.
Peki bu gerçeklere karşılık; siyasiler, yönetenler, işin icra makamında olanlar ne yapıyor? Asıl can alıcı soru budur.
Müteahhitler ne yapıyor? Binaları kontrol etmekle görevli elemanlar ne yapıyor? Asıl işin kontrolünü yapacak, izin verecek siyasi mekanizmalar ne yapıyor? Kanunlar, yönetmelikler ne durumda....!
Pek çok sohbette anlatılan "belediye encümeni kararıyla fay hattı 3 kilometre güneye kaydırıldı" gibi garabet işlerle uğraşıyorlar. Bunu yapanlara da biri çıkıp yahu siz ne yapıyorsunuz? Sizin gücünüz ne ki fay hattını kaydırıyor, yer değiştiriyorsunuz? Diyene rastlamadım....!
Beklenen İstanbul depreminin yıkıcı olacağı söylenmesine karşılık özellikle siyasi iradenin ve belediyelerin ateşe körükle gitmesi, muhtemel felaketlere zemin hazırlıyor.
Halbuki akıllı bir yönetim yerleşim yerlerini, üretim tesislerini, sanayi merkezlerini ülke sathına düzgün olarak yaymalı, planlamalı, muhtemel tehlikelere karşı önceden tedbir almalıdır. Ancak bu yolla zayiatı azaltabilir, minimize edebiliriz. Bizim görevimiz yönetimlerin bu işe bilimi dahil ederek stratejik düşünerek, İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa gibi illere nüfusu doldurarak değil, ülke geneline nüfusu dağıtarak sağlam zeminlerde yapılacak evlerde, sağlam yapılacak binalarda oturtarak düzeni sağlamaktır. Türkiye'nin çaresi budur. Yoksa İstanbul'a yeni insanları toplamak hiçte doğru değildir.
Depreme karşı önceden tedbir almayan, insanları rant için metropollere toplayan kim olursa olsun ülkeye kötülük etmiş, yıkımlardan ve ölümlerden sorumlu olmuştur. Tüm tedbirleri almadan meydana gelen her olayda ihmal, kusur ve hata vardır. Hata ve kusurları minimize etmeyenler KADER GERÇEĞİNİ anlamamış kimselerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.