• BIST 9882.79
  • Altın 3364.057
  • Dolar 36.047
  • Euro 37.2662
  • Erzurum -17 °C
  • İstanbul 3 °C
  • Ankara -1 °C

Eğitimci yazar Abdullah Nehir'in kaleminden:'Maarifin Davası: “Kapitalist Anlayışa Karşı Ruhun Dirilişi”

Eğitimci yazar Abdullah Nehir'in kaleminden:'Maarifin Davası: “Kapitalist Anlayışa Karşı Ruhun Dirilişi”
Eğitimci yazar Abdullah Nehir, 'Maarifin Davası: “Kapitalist Anlayışa Karşı Ruhun Dirilişi” konulu bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı..

Maarifin Davası: “Kapitalist Anlayışa Karşı Ruhun Dirilişi”

Nurettin Topçu, pragmatik eğitim sistemini, kapitalizmin insanı maddi çarklara mahkûm eden ve ruhunu körelten kullanışlı mekanizması olarak görür. Ona göre; “Hemcinsini çiğneyip geçme yarışı manasında rekabet hürriyeti esasına dayanan modern kapitalizm, insanlığı patronlarla, esirler halinde ikiye bölen bir büyük musibettir. Devrimizin afetidir.” Okul artık insanı hayata bütün olarak hazırlayan bir ocak değil, var olma idealini kaybetmiş, diploma peşinde koşan gençliği iş hayatına hazırlayan, ekonomik sistemin hizmetinde fabrikadır. Bu fabrika, çocukları müfredatlarla biçimlendirir, sınavlar ve notlar ile sıralar, dönemin ihtiyaçlarına uygun mesleki becerilerle donatır ve nihayetinde onları tüketim kültürünün makineleşmiş üreticisi ve aynı zamanda müşterileri haline getirir. Topçu’nun eleştirisi, sadece eğitim kurumlarının işleyişine değil, insanın anlam arayışını yok eden bir medeniyet krizinedir. Krizin kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizm ise bir zihniyet sorunudur. Kapitalizm insanı "ne kadar üretirse o kadar olan" bir varlığa indirger. Üretim için yarışan insan ruhu, metalaşır ve bencillik normalleşir, aidiyet duygusunu körelir. İnsanın isyan iradesini ortaya koymaya cesaretleneceği ilk öykünmede iradeyi nefsin tahakkümü karşısında yok eden koca bir sistemin adıdır kapitalizm.

Kapitalizmin etkisindeki pragmatik eğitim felsefesinin hâkim olduğu müfredatlar ve eğitim sistemleri, öğrencileri; sınav puanlarıyla ölçülen, sıralamalarla değer biçilen ve nihayetinde ekonomik sistemin çarklarına uyumlu hâle getirilerek araçsallaştırılan birer ürüne dönüştürür. Notlar ile başarı sayılara indirgenirken sanat, felsefe veya maneviyat gibi insanı insan yapan unsurlar, müfredatın kenarına itilir. Fabrika benzetmesi burada anlam kazanır. Sınıflar üretim bantları, öğretmenler montaj işçileri, diplomalar ise standartlaştırılmış kalite belgeleri gibidir. Bu sistem insanı, kendini sürekli tüketen, ancak hiçbir zaman "hayatı" sorgulamayan bir varlık haline getirir. Topçu için; “Madde/ruh mücadelesi, yeryüzünde madde ve ruh, birincisi sonsuz ihtiraslar ve sefaletlerle yüklü olarak, ikincisi ise Allah'tan ilham ve işaret alarak koşmakta ve daima daha ileri atılmak gayesiyle müsabaka halindedirler. Madde ileri gitti mi aramızda kinlerle garazlar ve düşmanlıklar çoğalıyor, daha varlıklı yaşamak için sanki her hareketimizde ölüyoruz; ruh ileri gidince dünyamız aşkla, iradeyle, ilhamla doluyor; her hareketimizde ebedileşiyor ve ölürken bile ebedî olmak için ölüyoruz. En ufak hareketlerimizin içerisinde bile ruhla madde birbiriyle boğuşmaktadır.”

Kapitalizm, eğitimi rekabet ve bireysel başarı üzerine kurgulayarak okulları bir kriz alanına dönüştürür. Sınavlar ve ödül sistemleri, öğrencileri bencilliğe iterken dayanışmayı yok sayar. Nurettin Topçu’ya göre bu sistem, ruhu önemsemeyen ve insanı maddi çıkarlara esir eden 'ruhsuz nesiller' yetiştirir. Ona göre gerçek eğitim, ruhun olgunlaşmasına ve manevi derinliğe dayanmalıdır. “Önceden sırf bedenden ibaret maddi şahsiyete sahip olan insan, kendi iç dünyasının yaptığı hamlelerle kendi kendini yoğurarak ruhî şahsiyetini elde ediyor. Duygular, tasavvurlar, ideallerle istekler, insana insan olan şahsiyetini kazandırıyorlar. Ruhî şahsiyet gelişerek kuvvetlendikçe, maddi şahsiyet zayıflıyor, eriyor, bazen adeta yok oluyor. Vücut var olduğu halde, şahsiyet unsuru olmaktan çıkıyor. Bu olgunlaşma, insanın insanlaşmasıdır. Bu hal insanın yükselişidir. Eğer ruhî şahsiyet işlenmez de maddî şahsiyet değerlendirilirse, bundan hoyratlık doğuyor. O zaman midelerin selâmeti için yaşanıyor, bedenler kutsallaşıyor, şiir ve sanat zevkinin yerine otomobil sevdası ve maddi saadet sevgisi geçiyor, muvaffakiyetin manası maddileşiyor, ruha ait olan aşkın yerini bedenden fışkıran kin ve haset tutmaya başlıyor, stadyumda kardeş kardeşi boğazlıyor.” 

Tüketim odaklı kimlik inşası okulun ve dolayısıyla toplumun diğer bir krizidir. Eğitim, para kazanma, statü edinme veya kariyer yapma gibi maddi hedeflere indirgenir. Öğrenci, sürekli daha fazlasını istemeye programlanmış bir müşteriye dönüşür. Topçu için öğrenci artık diploma avcısıdır. Sınavlarla yarış, diploma ve kariyer girdabına düşmüş bu okul, insanın içsel arayışları, manevi ihtiyaçları ve varoluşsal sorgulamalarını görmezden gelir.

Krizlerin en derini ise hiç şüphesiz millet hayatını derinden etkileyen kültürel yabancılaşmadır. “Kültür, bir cemiyetin kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bu değerler, ilim, sanat, ahlâk ve dine ait değerlerdir. Kültür, ruhîdir ve her cemiyetin kendi malıdır, bizzat kendinin meydana koyduğu eserdir. Millet, kültürü teşkil eden bu değerlerin üstünde yaşar. Bu değerler alanında, aynı medeniyete giren milletler bile başkalıklar taşırlar.” Batılı eğitim modellerinin körü körüne taklidi, yerel değerleri ve milli kimliği aşındırır. Kapitalizmin küreselleşme dinamikleri, toplumu köksüz bırakır; aidiyet duygusunu zedeler ve insanı kendi tarihinden koparır. Oysa “kültür taklit edilmez, nakledilmez, kopya edilmez, medeniyet âletleri gibi satın alınmaz, kaçak eşya gibi gümrükten kaçırılmaz.” Topçu için asıl trajedi, bu süreçte insanın kültürel köklerden kopuşu ve kendine yabancılaşmasıdır. Bu durumda okul, artık "kalp insanı yetiştiren" bir yuva değil, cemiyete “gözlerini kapayıp vazifesini yapan, işlevsel bireyler" üreten bir araç haline gelmiştir.

Topçu’nun kapitalizm eleştirisi, Marksist yaklaşımdan belirgin bir ayrışma gösterir. Marksizm, kapitalist sömürüyü sınıf çatışması ve üretim ilişkileri üzerinden değerlendirirken, Topçu bunu manevi bir çöküş olarak görür. Ona göre esas sorun, yalnızca işçinin emeğinin sömürülmesi değil, gençliğin diploma peşinde koşan, hız ve haz arasında sıkışmış, sonsuzluk idealinden yoksun bir nesle dönüşmesidir. Topçu’nun mücadelesi ekonomik değil, varoluşsaldır. O, insanı ruhsuz bir makineye çeviren zihniyete karşı isyan eder. Bu isyan, eğitimi bir direniş alanı olarak tanımlar; okulun fabrika modeline karşı ruhun dirilişini, rekabete karşı dayanışmayı ve tüketim kültürüne karşı anlam arayışını savunur.

Topçu’nun önerdiği yeni okul, bu karanlık tabloya karşı bir direniş manifestosudur. Eğitimin merkezine ahlaki erdemler ve ruh terbiyesi yerleştirilmelidir. Öğrenci, matematik problemleri çözmeden önce iyi bir insan olmayı öğrenmelidir. Hakikat, adalet ve merhamet gibi değerler müfredatın özünü oluşturmalıdır. Öğretmen, yalnızca bilgi aktaran değil, ruhları işleyen bir sanatkâr olmalıdır. Bu okulda rekabet yerine dayanışma esastır. Öğrencilere bireycilik değil, ortak iyiyi gözeten bir bilinç aşılanmalıdır. Diğerkâmlık, her talebenin ruhuna işlenmelidir. Aynı zamanda eğitim, kültürel köklerle yeniden bağ kurmalı, Batı taklitçiliğinden sıyrılarak yerel değerlerle buluşmalıdır. Milli kimlik, kapitalizmin tektipleştirici etkisine karşı bir direnç noktasına dönüşmelidir. Topçu’ya göre ancak bu şekilde insan, makinenin bir çarkı olmaktan kurtulup, var olma hamleleri yapan bilinçli bir birey haline gelebilir.

Topçu’nun yıllar önceki eleştirilerine konu ettiği pragmatik eğitim anlayışına dair meseleler bugün dahi güncelliğini korumaktadır. Dijital sınav sistemleri ve kariyer odaklı müfredatlar, onun eleştirdiği ruhsuzlaşmayı daha da derinleştirmiştir.

Nurettin Topçu’nun idealize ettiği maarif modeli pratikte zorluklar barındırır. Küresel kapitalizmin kemale ermişçesine hüküm sürdüğü bir dünyada milli ve manevi değerler, maddeci/kapital eğitim modelleri ile nasıl uzlaştırılacak? Rekabetçi/maddeci sistemlerin dışında kalan ruhçu model, öğrencileri gerçek dünyaya hazırlayabilir mi? Diğerkâmlık ile yetişmiş bir kimse, yarışmacı eğitimin ürünü zorbalar ile nasıl birliktelik oluşturacak? Bu sorular, Topçu’nun modelinin sınırlarını zorlasa da, eleştirel bakışın önemini azaltmaz, aksine eğitimin insani boyutunu yeniden merkeze alma çabasını besler. Bütün bu mücadele mayaya sahip çıkma çabasıdır.

Nurettin Topçu’nun önerdiği yeni okul, yalnızca bir asrısaadet özlemi değil, somut bir alternatiftir. Bu model, hızla dönen kapitalist çarklara karşı insanı yavaşlatmayı, derin düşünceye yönlendirmeyi ve anlam arayışına davet etmeyi amaçlar. Öğrenciyi varoluşun hikmetini sorgulamaya teşvik eden, doğayla iç içe, kalabalıktan uzak, toprakla temas halinde bir eğitim anlayışı sunar. Bireysel başarının ötesinde toplumsal adaleti ve refahı önemseyen, kültürel köklerle evrensel değerleri harmanlayan bir yaklaşım benimser. Millet ağacının köklerine güvenen, kültürel derinliği olan bir kızıl elmadır. Nurettin Topçu’nun önerisi basit ama derinliklidir. İnsanı insan olarak korumak ve onu bir robota dönüşmekten alıkoymaktır.  İnsan, yalnızca ürettikleriyle değil, inandığı değerlerle var olur. Onun yeni okulu, kültürel değerleri yaşatan bir sığınak, kapitalizmin gürültüsüne karşı ruhun sessiz çığlığıdır. İşte bu yüzden, Topçu’nun maarif modeli bir umut ışığıdır; eğitim, ruhun dirilişinin anahtarıdır.

  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Erzurum Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 532 414 82 11 0 538 776 25 25