Anadolu coğrafyasında kültürel değerlerin en fazla korunduğu ve yaşatıldığı illerin başında Erzurum gelmiş olsa da son yıllarda yaşadığımız kültürel erozyonlar nedeniyle bu değerlerin muhafazası konusunda bir takım zaaflarımızın olduğunu söyleyebiliriz.
Şehrin ekonomik yapısı ve coğrafi şartlarının ağır olması münasebetiyle yaşanan göçün kültürel erozyonun en önemli sebeplerinden biri olduğu şüphesizdir.
Siyasetin ayrıştırıcı üslubu, kavramların içinin boşaltılıp hafifletilmesi, ötekileştirme çirkinliği ,güçlünün yanında görünme hastalığı gibi bir takım nedenler de toplumsal kültürün tuğlalarını düşüren faktörlerdir.
Uzun yılların birikimi ve aktarımı olan bazı değerlerin yıpratılması nedeniyle, Erzurum kültürüne yakışmayan görüntülerin ortaya çıkması , son yıllarda gördüğümüz bir durumdur.
Bilindiği üzere Erzurum kültüründe, ölüm ve cenaze geleneğinin özel bir yeri vardır.
Cenaze harcının bir kişi tarafından sahiplenilmesi, taziye için komşunun evini üç gün açması, acının paylaşılması , cenazenin yıkanmasında, cenaze namazında ve defin sırasında bulunulması, kapı önünde ve evde taziyet verilmesi, ,cenaze evine yemek götürülmesi ,bayramlarda taziye evlerine ziyaret gibi adetler gerçekten gıpta edilecek insani yaklaşımlardır.
Bu matem gününde ufak tefek kırgınlıkların unutulması ve helalliklerin verilmesi de erdemli davranışların en güzel örneğidir.
Son zamanlarda herkesin gıpta ile bahsettiği bu adetlerimizde bir takım zaafların olduğu gözden kaçmamaktadır.
Siyasi ve parasal gücü olanlarla, makam sahiplerinin cenazelerindeki kalabalıklar, konuyla ilgili endişelerin net bir ifadesidir. Üzülerek itiraf etmek gerekir ki bu durumu teyit eden sahnelere azda olsa tanık olmaktayız.
Diyanet işleri eski başkanı Mehmet Nuri Yılmaz Hoca’nın geçen hafta vefat eden kayınvalidesinin cenazesindeki görüntüler, bu olumsuz durumun en somut örneklerinden biriydi.
Erzurum’un yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biri olan Mehmet Nuri Yılmaz, on bir yıl gibi uzun bir süre Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürütmüş, birikimli ve aydın bir din adamıdır.
Emekli olduktan sonra Erzurum da ev alıp ,yılın büyük bir kısmını şehrinde geçiren M.Nuri Hoca’nın iyi bir Erzurum sevdalısı olduğu herkesim tarafından bilinmektedir.
Uzun yıllar, üst görevlerde bulunmuş ve geniş bir çevresi olan M.Nuri Yılmaz Hoca’nın kayın validesinin cenazesinde bir avuç insanın olması, oldukça düşündürücü ve Erzurum kültürüne yakışmayan bir tabloydu.
Cenazede, siyasetçilerden, diyanetten ve bürokrasiden kimselerin olmaması, toplumun sosyal yapısını ve psikolojisini ortaya koyan net bir fotoğraftı.
Eğer ,M.Nuri Yılmaz Hoca görevinin başında olmuş olsaydı, Narmanlı Cami’nin bahçesinde yer bulunmayacağını ,ön safı kapmak ve görüntüye girmek için önemlilerin bir birleriyle omuz omuza saf tutacağını hepimiz tahmin etmekteyiz.
Siyasetin safları belirlediği, güce tapınmanın alışkanlık haline geldiği bu çelişkili tutumlar Erzurum kültüründe alışık olmadığımız tutarsızlıklardır.
Yıllar önce Aşık Reyhani bu vefasız görüntüleri ” Bir ölünün cemaati az ise mutlak parası yok ,harçlığı kısa/ Bir ölünün cemaati çok ise, ölen insan değil ölen paradır para/Fakiri bilirim lafta bulunur/korkusundan hep hilafta bulunur /Camide de arka safta bulunur/İmamın sağında kılan paradır para ” dizeleri ile özetlemişti.
Erzurum’a kazandırdığı Dini Yüksek İhtisas Merkezi’nden M.Nuri Yılmaz Hoca’nın isminin kaldırılması ve cenazedeki katılım ,ahde vefa konusundaki bakış açısını gösteren üzücü bir durumdur.
Türk- İslâm kültüründe vefa önemli bir kavramdır ve bu kavramı Hz. Peygamberimiz “ahde vefası olmayanın dini yoktur “ diye ifade etmektedir.
Toplumların ayakta durabilmeleri kendilerini yaşatan kültürel değerlere sahip olmaları ile mümkün olabilmektedir.
Bu değerlerden uzaklaşılması veya bu değerlerin hafife alınması, toplumlara hayat veren damarların tıkanması demektir ki bu da beraberinde yozlaşmış bir toplumu meydana getirir.
Böyle bir toplumun ise dadaşlık kültüründe yeri olmadığını hepimiz bilmekteyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.