Bu, Kendi Ellerinizle Yapmış Olduğunuz Şeylerin Karşılığıdır. Allah Kullarına Aslâ Zulmedici Değildir.” (Âl-i imrân: 182)
Üzülüyorsan, şımaramazsın.
Kibrin kirli tuzağına düşemezsin.
Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların.
Uzak geçersin isyanlı yollardan.
Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin.
Seni Allah (C.C) yakınlığına çağırıyor demek ki...
Gözden çıkarmamış olmalı seni.
Ey İnsan!
Evet, son günlerde artan bir şiddetle Allah (C.C) fani olan bu dünyada bizleri çeşitli imtihanlara tabi tutmaktadır.
Dünyada büyük bir âfâtlar yaşanıyor. Covit 19 salgını bütün dünyaya yayıldı, birçok insan hayatını kaybetti ve kaybediyor.
Âdeta hayat durdu.
En gelişmiş, en varlıklı ülkeler bile salgın karşısında çaresiz kalıyor.
İnsanoğlu korku ve panik içinde.
Hadi kurtuluyoruz diye tam ümitlenmeye başlamışken bu defa da bütün dünyayı saran sel ve orman yangınları vuku bulmaya başladı.
Hiç şüphe yok ki bu yaşananlar Allah-u Teâlâ’nın bir azabıdır.
Elbette Hazret-i Allah’ın rahmeti, merhameti sonsuzdur ve fakat azabı da çetin ve şiddetlidir:
“Doğrusu insanların zulmetmelerine rağmen, Rabb’in mağfiret sahibidir.
Şüphesiz ki Rabb’inin azabı da şiddetlidir.” (R’ad:6)
Açıkçasi biz İnsanoğlu haddi çoktan aştık.
Bunca azgınlığının cezasız kalacağını zannettik.
Allah-u Teâlâ’nın verdiği mühleti isyan ve zulmünü sona erdirmek için kullanacağı ve şükrünü artıracağı yerde bilakis her geçen gün isyan ve zulmünü daha da çoğalttık.
Oysa bunca isyan ve tuğyanın cezasız kalmayacağını Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde, Resulullah (s.a.v) Efendimiz de Hadis-i şerif’lerinde haber vermiştir.
Allah-u Teâlâ zulüm ve isyanlarına rağmen kullarına bir zamana kadar ruhsat verir.
Süre dolduğunda ise O’nun gönderdiği cezayı ne bir an geri, ne de bir an ileri almaya kimsenin gücü yetmez: “Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar geciktirir. Süreleri dolunca da, ne bir an geri kalabilirler ne de ileri geçerler.” (Nahl: 61)
Arkasından azabın ve zilletin geleceği bir mühlet, elbette ki o mühlet verilen kimse için hayırlı değildir.
Nice kavimler gelmiş geçmiş, nâil oldukları nimetlerin kadrini ve kıymetini bilememişler, Rabbimiz tarafından verilen müsaade ve mühletten istifade edememişler, neticede de büyük felâketlere uğramışlardır.
Sonuç olarak Allah (C.C) bize hadi aşmayın.
Aşarsanız bunun bedelini ödersiniz buyurdu.
Lakin biz onu duymazdan eldik.
Öz eleştiri yapmak gerekirse yaşadığımız hayata bakınca haddi çoktan aştığımızı görmekteyiz.
Bu yüzden de bela ve musibetler yağmur olup yağmaya, ateş olup yakmaya başladı.
Dolayısı ile son zamanlarda başımıza gelen bela ve musibetlerden ders çıkarmalıyız.
Yandık diyoruz.
Boğmaya sel geliyor.
Donduk diyoruz.
Alevler her yeri yakmaya çalışıyor.
Elbette bela ve musibetlerden kurtulmanın dünyevi ve uhrevi, zahiri ve batini şartları vardır.
Bu şartları fert ve toplum olarak bir an evvel yerine getirmeliyiz.
Gaflet uykusundan uyanmanın vakti gelmiş, günah çukurlarından kurtulmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Allah rızası için nasuh bir tövbe ile kendimize gelmeliyiz.
Yoksa bu dünyada ki bela ve musibetlerle bitmeyeceği gibi bir de ebedi alemin cehennemi var.
Zaman fenalaşıyor kul haddi aşıyor.
İnsanlık nefretle dolup taşıyor.
Yağmurlar sel olup, ateş yakıyor.
İmanı korumak maharet ister...
Son söz ;’ İnsan haddi çok aştı. Şimdi de bedel ödüyor. "Bunlar daha iyi günlerimiz" olmasa bari..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.