Cihan devleti, sözü emir telakki edilen devletimiz önce durakladı... Sonra geriledi... Sonra yıkılışa geçti. Gerçek Filistin meselesi de bu yıkılış devresinde ortaya çıktı.
1774 yılında Ruslarla yapılan Küçük Kaynaca anlaşmasıyla "Ruslar Ortodoksların hamiliğini" alarak Kudüs'e yerleşmeye başladılar. Böylece İlk adım atılmış oldu.
1820 yılından sonra özellikle 1839 Tanzimat, 1856 Islahat fermanıyla Kudüs ve çevresinde onlarca misyoner okulunun açılması işin hızlanmasına sebep oldu.
1877-78 Osmanlı Rus Harbinden sonra Alman Yahudileri, Alman kimliğiyle bölgede toprak satın alıp okullar açtılar. Yeni yerleşim yerleri inşa ettiler. 1914'lere gelindiğinde yüz binden fazla Alman Yahudi'si bu topraklara yerleşmiş bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşında Kanal Harekâtı akabinde Filistin toprakları İngilizlerin eline geçişiyle birlikte Yahudi göçü hızlanmış oldu.
Savaş sonunda İngiliz başbakanı "Baflor Deklarasyonu" sonrasında şekillenmekte olan Yahudi göçünün siyaseten tanınmasına, meşrulaştırmasına sebep oldu. Artık Avrupa'dan, Rusya'dan Yahudiler bu topraklara yerleşiyor, tedhiş yoluyla Filistinlilerin(Arap Türkmenleri) topraklarını alıyordu.
II. Dünya Savaşı ve sonrasında dünya yeniden şekillenirken 1948 yılında İsrail; ABD, İngiltere, Rusya ve diğer batılı devletler tarafından kuruluyor ve tanınıyordu. Türkiye de İsrail'i tanıyan ilk devletlerdendi.
Devlet statüsüne kavuşan Yahudiler para ile satın alınacak toprakları alıyor, toprağını satmayan Müslümanları ölümle tehdit edip istediklerini alamadıkları takdirde toprağını satmayanları öldürüyorlardı.
Aslında Ortadoğu'da kırılma noktası 1967 Arap İsrail Savaşıydı. İsrail savaşı kazanmış, yüzbinlerce Filistinli evinden, barkından sürgün edilerek mülteci konumuna düşürülmüştü. Filistinliler Ürdün, Lübnan, Suriye hatta Fas, Tunus ve Cezayir'e sığınmışlardı.
Yaser Arafat ve arkadaşları FKÖ'yü kurarak direnişe geçmişler, fakat İsrail, Amerika ittifakı 1969 yılında Ürdün'e silah, para ve lojistik destek vererek 10.000 den fazla mültecinin öldürülmesini sağlamışlardı. Bu dönemde Süleyman Demirel dik durmuş, 6 Filoya İskenderun Limanını kapatmış, ABD ye destek vermemiş, lakin 7 ay 20 gün sonra 12 Mart muhtırasıyla iktidardan uzaklaştırılmıştı.
1973 Arap-İsrail savaşı bugünkü sınırlarını belirlemiş, Filistin ikiye bölünmüş, tam anlamıyla güçsüzleştirilmişti. Arap devletleri desteklerini çekmiş, Arafat yalnızlığa düşürülmüştü.
1981 yılında Mescidi Aksa işgal edilmiş, Türkiye büyük elçisini geri çekmiş, Kenan Evren oldukça sert tavır sergilemişti. Fakat İsrail silahlandıkça silahlanıyor, yeni yerleşim yerlerini işgal ediyor, Filistinlere nefes alacak alan bile bırakılmıyordu.
Libya, Irak, Suriye, Mısır siyaseten Filistin'in yanında yer alırken 1978 yılında Camp Davitte yapılan anlaşmayla Mısır bu dörtlüden koparılıyordu.
Lübnan'ı 1982 yılında işgal eden İsrail ordusu ile aşırı sağcı Hıristiyan milislerin 16 Eylül 1982'de akşam saatlerinden itibaren başlayan ve 3 gün süren Sabra ve Şatilla kanlı baskınında kadın ve çocuk ayrımı gözetmeden 3000'den fazla Filistinliyi katlettiler.
Zaman hızla işliyor Yahudiler, MOSSAD, CIA ve diğer batılı istihbarat örgütleri önce Irak'ta Saddam'ı, ardından Libya'da Kaddafi'yi öldürerek önlerindeki engelleri tek tek aşıyordu.
Artık sıra Suriye'deydi. Suriye üçe bölünmeli, nüfusu yarıya kadar düşürülmeliydi. Sonuçta bunu da Esad'ın devrilmemesiyle, şimdilik bizim bilmediğimiz anlaşmalarla sağlamış, en az bir milyon Suriyeli öldürülmüş, en az 10 milyon Suriyeli sürgüne gönderilmişti.
İsrail Suriye'de ABD-Rusya destekli operasyonu istiyordu. Bu isteğin önüne geçilebilir miydi?
Eğer bölge ülkeleri başta Türkiye, Mısır, İran el ele verebilseydi, Irak, Libya ve Suriye işgal edilmeseydi, bu ülkelerde rejimleri değiştirmek yerine rejimlere destek olup yabancı devletlerin bu topraklara girmesini engelleyebilseydi ne Saddam, ne Kaddafi öldürülür, ne Irak, ne Suriye, nede Libya bu hale gelirdi....!
Ama ne yazık ki bunlar yapılmadı. Yapılamadı. Böylece ABD ve Rusya bölgeye yerleşerek 1774 yılından beri ortaya çıkan jeopolitik imkanları kendi lehlerine çevirmişlerdi. Atı alan Üsküdar'ı geçmişti...!
Evet sonuç olarak miting düzenleyerek, bağırarak, yok sayarak gerçeğin değiştirilemeyeceğini artık insanımızın anlama zamanı geçmektedir.
Çare doğru politikalar, doğru stratejiler kurup gereğini yapmaktır. Peki bunu yapacak ilim, hikmet, bilgiyle donanmış kadrolar, siyasi ekipler varmı? Askeri ve istihbarat gücümüz var mı?
Bütün yukarıdaki yanlış adımlar ABD-İsrail ikilisine alan açmış, Turmp'ta bu alanı kullanarak babasının kesesinde Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etmişti. Böylece "FİLİSTİNDE SON TANGO" final bölümüne gelmişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.