“İnsan nasıl ölür, bilir misiniz? Ansızın bir sendeleyişle, bir kalp duruşuyla değil. Annesinin ölümüyle, babasının ölümüyle, dostlarının, sevdiklerinin, kafa ve gönül arkadaşlarının ölümleriyle her gün birer parça, birer parça..."
Altını çizip, sonra da ezberlediğim Yusuf Ziya Ortaç’ın bu cümlelerini kederle tekrarladığım anlar çok oldu.
Bu hesaptan hepimiz birer parça, birer parça ölmüşüzdür.
Bir yanımız değil, çok yanımız eksilmiştir.
Babaannemizi, nenemizi, babamızı, dostumuzu cennet kapısının eşiğine bırakıp dönmüşüzdür.
Dönmüşüzdür dönmesine de, orada ömrümüzden bir parça bırakarak.
Şu ‘cennet kapısı’ ifadesini seviyorum.
Buna vesile olan hadiseyi bir kere daha anlatmalıyım.
Geçmiş gün, tarihi hatırımda değil.
Arkadaşlarla hasta ziyaretine gitmiştik GATA’ya.
Arabayı park edip, servislere doğru yürüyoruz.
Baktım, tertipli bakımlı bir bölümün levhasında görkemli harflerle şöyle yazıyor: “ CENNET KAPISI”
Girmek için seve seve canımızı bile vereceğimiz cennetin kapısı, işte birkaç adım ötede.
Doğrusu bir anlam veremedim, niçin bu ad verilmiş buraya?
Görevliye sordum, “Burası morg” dedi.
Yazının devamı
https://www.erzurumolay.com/insan-nasil-olur-bilir-misiniz-1273yy.htm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.