Filistin yöneticilerinin Kıbrıs davasında, sözde ermeni soykırımı iddialarında, Azerbaycan- Ermeni çatışmasında yürüttükleri sakil siyaset ve 1. Cihan Savaşı'nda yaşanan ve belleklerimize silinmez biçimde kazınan arapların ihanetlerinde; bizi haklı olarak üzen, öfkendiren tutum ve davranışlar hiç şüphesiz sorgulanmalıdır. Bu açıdan çok haklı olsak da, pandemi sürecinde sokaklara dökülen bilinen malûm zihniyetlerin bize ait Doğu Türkistan duyarsızlıklarını görsek de; Çin baskı ve zulmûnun kınanmadığı siyasal bir süreç yaşasak da yine de duygularımıza kapılarak, " bu bizm değil arapların işidir" diyerek Gazze'de yaşanan insanlık dramını örtmek veya görmemezlikten gelmenin doğru ve vicdanî olmadığına inananlardanım. Bu görüş ve bakışıma katılmayanlar olsa da, en azından ben böyle düşünüyorum.
400 kilometre karelik dar bir alanda yer alan ve 1 milyon 800 bin insanın adetâ istiflenerek yaşadığı, karada ve denizde abluka altına alınmış, dünya ile irtibatı tamamen kesilmiş "Gazze Şeridi"nde bir insanlık dramı yaşanıyor. Masûm körpe çocuklar öldürülüyor. Kudüs"te insanlar ata- dede mülkü tapulu evlerinden zorla tahliye ediliyor. Gazze bombalanıyor; toplarla dövülüyor, füzelerle vuruluyor. Fakat sergilenen zorbalığa karşı ne yazık ki araplar'da ciddi bir tepki yok hiçbir kımıldanma yok ve yine ne yazık ki insanlık yapılanlara karşı sessiz ve suskun. Biz de ise bir yaptırım gücü olmayan soyut kınamalarla, bayram günü elde kılıçla hutbe okumalarla ve telin mitingleri gibi geçiştirmelerle bir çözüm üretmek, beklemek, içi boş bir avunmadır ve beyhûde bir gayrettir. İsrail'in 1967 yılı 6 günlük savaş öncesi sınırlarına çekilmesini sağlayabilmenin ve iki devletli bir çözümün tek ve çıkar yolu güçlü bir dış politika ve uluslararası ölçekte bir diplomasıdır.
Ümmetin bir meselesi gibi klasikleşen bir hamaset zaviyesinden görülen ve sürekli tekrarlanan kuru bir söylemle mes'eleye bakmak tek başına bir çözüm olmadığı bilinen, ama içe yönelik siyası bir algı oluşturma gayreti olduğu gayet açıktır. Kaldı ki, arapların böyle bir dertleinin olmadığı ortadadır. Öyle ise, Osmanlı'nın bile en kudretli döneminde kâmil mânâda sağlayamadığı, günümüz şartlarında ise islâm dünyası içinde tutarlığı ve karşılığı olmayan "ümmetin birliği' gibi kulağa hoş gelen sloganik söz ve söylemlerle günün ve çağın gerçeklerinden uzak bir yol almak ve dünyanın bu yönde ikna edilmesi de mümkün görülmüyor.
Yaşananlar saltı müslüman-musevî, Arap İsrail ve iki farklı inanç çatışmasının ötesinde görülmeli ve mazlum bir halkın kadim tarihten neşet eden tabiî ve meşru haklarının gasbedildiğinin anlatılmasıdır. Başta Amerika olmak üzere; tüm dünyanın ikna edilmesi ve İsrailin barışa zorlanmasıdır; bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının sağlanmasıdır; Filistin halkının haklarının teslim edilmesidir. Gerisi lâf ü güzâf...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.