Kur'an-ı Kerim'de zulme ve zalime karşı, mazlumun yanında yer almanın imanî sorumluluk olduğunu hatırlatan birçok âyeti kerime mevcuttur.
Nisa suresinin 75. Ayeti Kerimesinde Yüce Rabbimiz Mealen buyuruyor ki;
"Size ne oluyor da, Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan şu kasabadan bizi çıkar; bize kendi katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder" diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?"
Bugün İslâm Coğrafyasına baktığımız da bir yandan uyanış hareketi etkisini gösterirken ve halkın özgür iradesini meydanlara taşımasından doğan kitlesel devrimlerle birlikte gelen olumlu bir değişim yaşarken diğer yandan zulüm rejimlerinin hâkimiyetlerini kaybetmemek amacıyla direnmelerinden kaynaklanan zulüm uygulamalarının açtığı yaralar kanamaya devam ediyor
Biz Müslümanlar olarak zulmün olduğu yerde mazlumdan yana tavır almanın imanî sorumluluk olduğunu sözde söylüyor ama icraata gelince ortaya koyamıyoruz.
Zulmedene yapılacak iyilik onu zulmünden vazgeçirmektir; zulmünü sürdürmesi için yardım etmek değil.
Zulmü benimsemek ona ortak olmaktır.
Müslümanlar olarak bir türlü gafletten uyanmıyoruz.
Çünkü çağımız zalimlerinin zulümlerini haklı göstermek için izledikleri yanıltma politikalarına ve propaganda faaliyetlerine karşı uyanmıyoruz.
Bazen de yanılgıyla reddedilmesi gerekeni benimseyerek zulme bilmeden ortak oluyoruz.
Günümüzde Müslümanlar olarak dünyanın değişik bölgelerinde Müslüman toplumlar zulme uğratılırken zulüm karşısında bir ittifak, güç birliği sağlayamıyoruz.
İslam ülkelerine baktığımız zaman bazıları imanî bilinç ve duyarlılıkla zulme karşı, mazlumun yanında tavır alırken bazıları da siyasi çıkar hesaplarıyla zalimlere destek oluyor, onların sözcülüğünü yapıyor ve zulmün önünü açıyorlar.
Din kardeşlerimizin başına musallat edilen dikta rejimler ve diktatörler saltanatlarını sürdürmektedir.
Özelliklede Suriye’de, Filistin’de, Myanmar’da, Mısır’da ve Doğu Türkistan da zulüm ve şiddet sınır tanımamaktadır.
Sadece bu kadar mı?
Müslümanlar kardeşlerimizin azınlık olduğu ülkelerde de sahipsiz olmalarının, haklarını savunacak otoriteden yoksun kalmalarının acısı ve gözyaşı arşa ulaşıyor.
Bakınız;
Suriye’de günde en az yüz kişiyi katleden, camide namaz kılan insanların üzerine tam namaz vaktinde kardeşlerimizin üstlerine roket veya bomba fırlatarak katliam yapılıyor.
Siyonist işgalcilerin Filistin'e yönelik son dönemde özellikle Mescidi Aksa'yı hedef alan ve bu kutsal mabet üzerinde Müslümanların kontrolüne son vermeyi amaçlayan taktikleri daha etkin bir şekilde devreye sokularak, zulüm daha da şiddetleniyor.
Diğer taraftan Myanmar'da dikta rejimi Siyonist ve emperyalistlerin Ortadoğu’daki tutumundan güç alıp, dumanlı havadan istifade ederek hâkimiyeti altında tuttuğu Arakan bölgesindeki Müslüman azınlığa karşı zulmün şiddetini artırıyor.
Mısır da ise zulüm gittikçe artmakta, Mısır halkının demokrasiden yana tavrı ve Lider Mursiye olan inanç ve destekleri kırılmaya çalışılmakta olup, Mısır halkı yalnızlaştırılarak yok ediliyor.
Doğu Türkistan da Çin zulmü kardeşlerimizin başına yağmur olmuş yağarken biz sözde Müslümanlar imanın en zayıf olanını seçiyor sadece ve sadece içimizden buğz ediyoruz.
Bütün bu zulümlere karşı sözde insan haklarının temsilcileri medeniyetçi olduklarını savunan medeniyetsiz milletler tarafından uzaktan sessiz ve sinsice izlenmektedir.
İslam Coğrafyasındaki bu zulümlere karşı özellikle ABD ve beraberindeki şeytanın atlıları görünüşte zulmün karşısında görünüp diğer taraftan zulmün önüne geçme amaçlı tüm olumlu girişimlere çelme takmak suretiyle dolaylı yoldan zalimlerin diktasının bileğini güçlendirmektedir.
Zaten bu zalimlerden başka bir hal ve durum beklemek tamamen gaflete düşmektir.
Çünkü onlar Rabbimin Araf Suresi 179. Ayette buyurduğu gibi;
‘’Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.’’
Ben asıl Müslümanım deyip de Müslümana darbe vuran gafil Müslümanlara yani kendimize ve düştüğümüz durumlara üzülüyorum.
Bizler Müslümanlar olarak zalimin zulmü arttıkça;
Ümmet olarak birleşmek yerine ayrılığı,
Bütünleşmek yerine parçalanmayı,
Zulme karşı güçlü bir cephe oluşturmak yerine zayıflamayı seçiyor,
İçimiz de tefrikalar çıkararak fırkalara bölünmeye devam ediyoruz.
Bizler Türkiye olarak zulüm altında inleyen Müslümanlara sahip çıkabilecek halkları organize edecek, onların eli, kulağı, sahibi, lideri ve önderi olacak kendi devletimize ve hükümetimize sahip çıkmak yerine zulmetmeye devam ediyoruz.
Biz böyle devam ettiğimiz müddetçe bu zulmün sonunun gelmeyeceğini de ne yazık ki biliyor buna rağmen hem kendimize hem de âlemi İslam’a kendi elimizle ve dilimizle zulüm etmeye devam ediyoruz.
VESSELAM
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.