Erzurum'un mahalli siyasetinde; uzun yıllar Adalet ve Anavatan Partileri'nde, il genel meclisi üyeliği ve ilçe başkanlığı gibi görevleri sürdüren, rahmetli babamın da yakın dostu ve tecübeli siyasetçilerden, Hınıs ve Karaçoban eşrâfından, Hacı Abdürrezak Güvercin, hayâta vedâ ederek aramızdan ayrılmıştır. Vefâtını büyük bir teessürle öğrendim. Erzurum dışında olmam nedeniyle cenazesine katılamamış olmaktan da hayli üzgünüm. Belediye İş Sendikası eski Genel Başkanı ve yakın dostum sayın Efendi Güvercin'in de babası olan Hacı Abdürrezak Bey'e rahmet dilerken, Güvercin ailesine sabır ve metanet diliyorum.İlâhî bir yasadır. 'Her nefis ölümü tadacaktır.' Ne yapalım ki bu dünyâda gelen geçer, konan göçer; değişmez bir hakikat... Düzen böyle kurulmuş ve hepimiz er-geç bu kervana dahil olacağız.
Hacı Abdürezzak Bey, bir asra yaklaşan doksan beş yaş gibi, dolu ve tamamı, siyâsette temsil etmiş bulunduğu ilçelere hizmetlerle geçirilen ve hayırla yâd edilecek uzun bir ömrün ardından, hayâta vedâ ederek bu âlemden göçmüş... Büyük ve geniş bir ailenin lideri olan rahmetlinin, gayret ve uğraşlarının sonucu bir çok hizmet gerçekleştirilmiştir. Yöresine yapmış bulunduğu unutulmaz hizmetlerinden birisi de Karaçoban beldesinin, Hınıs ilçesinden ayrılarak ilçe yapılması olmuştur. Eğitim-sağlık ve ulaşım alanında hizmet üretilmesi adına hep didinip durmuş ve yapılanların yakından takipçisi olmuştur.
Hayatım süresince farklı siyâsî partilerden tanıdığım pek çok itibarlı ve saygın mahalli siyasetçilerden biri olarak kendisini gördüm.Tepeden inme emirle belirlenenerek, görev verilen ve yine emirle güdülen çakma siyasetçi asla olmadı. Çünkü, o hakkıyla siyâset yapan ve bir çok siyâset arkadaşı gibi ve eskilerin tabiriyle 'çarıklı erkân-ı harp' denilen ve giderek nesli tükenen alaylı siyâsetcilerden biriydi.
Bugünlere göre çok daha demokratik şartlarda yapılan siyâset mücâdelesinde, seçimle belirlenen partili delegelerin tercihlerine ve tevecühüne dayalı seçimler sonucu, bileğinın hakkı ve gücüyle kazanan ve siyâset yapan siyâsî kişiliklerden biri oldu. Siyâseti menfaat temin etmek saiki ve iştiyakiyla yapmayan ve siyâseti bir çıkar ve geçim kapısı olarak görmeyen hizmete bir vasıta olarak gören nâdir ahlàklı siyasetçilerden biri olarak kendisini gördüm ve tanıdım. Erzurum tabiriyle, hâzâ adam gibi adamlardan biri denilecek vasıflara sahip ve dostluğuna güvenilecek kara gün dostu insanlardan biriydi. Aktif siyâsette bulunduğu yıllarda ve daha sonraki hayâtında, vakarlı ve edepli biri insan olarak, hayâtıni ve siyâsî varlığını sürdürdü ve aramızdan yüzü ak bir biçimde ayrıldı.
Ölümünün ardından, çok uzun yıllar öncesinde yaşanan ve üzerimde kalıcı ve unutulmaz tesirler birakan ve yeniden hatırladığım ve bire bir yaşanmış, iki hatıramı naklederek, ona olan vefâ borcumu acaba yerine getirebilirim mi diye düşündüm. Erzurum Milli Eğitim Müdür yardımcılığı görevini sürdürmekteyim. Rahmetli Demirel hükümeti çekilmis ve yerine de rahmetli Ecevit'ın hükümeti kurulmuş. O yıllarda sürdürulen ve çok ağır bedeller ödenen ve sağ-sol kavgası olarak nitelenen siyâsî ve ideolojik çatışma ve çekişmelerden karşılıklı olarak nâsibini alan bir kesim de memur ve yoneticilerdi. Nitekim ben de görevden alınmış ve il dışına öğtetmen olarak atanmıştım.
İzâhına girmeyeceğim sebeplerle, bu kez de Ecevit hükümeti çekilmiş ve Demirel hükümeti kurulmuş. Haksız ve yersiz biçimde görevden alındığımdan bahisle diğer arkadaşlarımla birlikte, yenide eski gòrevimize atanma talebinde bulunmuştum. Diğer bir kaç arkadaşımın talepleri yerine getirimiş ve yeniden Erzurum Millı Eğitim Müdür yardımcılıklarına atanmaları yapılmış, ancak bana olumlu-olumsuz bir cevap verilmemişti. Araştırmalarımda, atama talebime milliyetçi-ülkücü cizgide olmam gerekçe gösterilerek başta CHP'den Adalet Partisi'ne geçen ve kurulan Demirel hükümetinde devlet bakanı görevini yürüten Gıyasettin Karaca'nın dahil olduğu bazı siyâsiler tarafından engel konulmuştu. Halbuki bir siyâsî atama talebim olmamış, sadece bir hakkın tesliminden ibaret bir yasal istekti. Hepsi o kadar...
Atama işlemlerini taakip etmek üzere Ankara'ya gitmiş ve Kızılay'da Abdürrezak Bey' le tesâdüfen karşılamış ve durumu kendisine izâh etmiştim. İyilikte bulunmayı seven ve babacan bir kişilik ve bana karşı da sevgisi bulunan Abdürrezak Bey'le ertesi gün belirlenen saatte özel samimiyeti bulunan Devlet Bakanı'ın özel kaleminde buluştuk ve bir kaç dakika sonra da makama girdik. Açık radyodan Milliyetçi Hareket Partisi Kars senatör adayı, avukat Hüseyin Cahit Aküzüm'ün saldırı neticesinde hayatını kaybettığini ve bürosunda bulunan diğer iki kişinin ağır yaralı olduğu haberleri okunmaktaydı. (O saldırıdan nasıl kurtulduğum ayrı bir yazı konusu)
Durumumu rahmetli Abdürrezak Bey'le birlikte sayın Bakan'a arzettik. Ancak sayın bakan Nuh diyor Peygamber demiyor ve hattâ Aküzüm'e yapılan saldırırıdan da bahisle, inadına bu atamaya karşı olduğunu ifàde ediyordu. Makamda bizden başka bir kaç kişi daha vardı. Hiç unutmam. Rahmetli yerinden kallktı ve makam masasına doğru yaklaşarak ve çömelmiş bir vaziyette masanın ön kenarına ellerini koyarak, 'Sayın Bakanım Fevzi Bey'i yakından tanırım. Görev yaptığı dönemde,bizlere karşı hürmetkâr davranan ve benm de yakın dostumun oğludur. Milliyetçi-ülkücü cizgide olabilir. Bızim partimize temâyüllü bir ailenin çocuğudur. Sen kırk yıl CHP'de hizmet verdin ve partinden istifa ederek bizim partimize geçtin ve bakan oldun. Bir hemşehrim olarak sevinç duydum. Farklı bir partiden gelerek bakan olmayı içine sindirebiliyorsun da, hakkını arayan bu tertemiz delikanlıya karşı yaptığın doğru değil...Telefonla müsteşarı ara ve atamanın önündeki engeli kaldır' meâlinde ifadelerde bulundu.
Sayın Bakanı Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarına telefonla bağlanarak ve adımdan da bahsederek yapılacak atamayla ilgilenmediğini ve nasıl karar verileceğine karışmadığını ifâdelerini kullandığı anda abartısız olarak söylüyorüm ve hâlâ da şaşkınım... Rahmetli Abdürrezak Bey masanın önünde doğruldu ve bakanın telefon ahizesine sert bir vuruşla, ''Biz ne diyoruz sen ne yapıyorsun Ayıp ayıp...'' sözlerinin ardından ve oturanların şaşkın bakışları arasında makamı terkettik. Bakana bu şekilde mükabelede bulunmanın pek iyi olmadığinı dediğimde ise, onunla aynı ilçedeniz, güzel olmasa sa da bu tepkiyi iyi oldu diyerek beni nispeten rahatlatı. Neyse bir iki ay sonra atamam gerçekleşti. Bu tavrını hiç unutmadım.
Kendisiyle benzer ikinci hâtıram da şöyle: 12 Eylül darbesi olmuş ve Milli Eğitim Müďürlüğüne soyadı benzerliği olan Albay Nazım Budak görevlendirilmişti. Sağduylu ve temkinli değerli bir askerdi. Kendisini rahmetle anıyorum. 10 Kasım töreni Erzurum Lisesinde yapılmıştı. Törene sıkıyönetim komutanı Korgeneral Cambazoglu ve vali katılmıştı. Acış konuşmasını da okul müdürü rahmetli Sevinç Uğur Günay yapmıştı. Konuşma komutanın hoşuna gitmiş olacak ki, Milli Eğitim Müdürü olarak Faruk Sevinç Güney teklif edilmişti.
Albay Nazım Budak müdürlük atama kararnamesini elden almak üzere beni görevlendirdi ve Ankara'ya gittim. O tarihlerde müdür kararnameleri sadece bakan onayıyla yapılmaktaydı. Bakanlığa vardığımda, biri benim görevden alınmama, diğeri de Faruk Bey'in müdürlüğe atanmasına ait iki zarf teslim edildi. Zarfî açtığımda Erzurum il dışına bu kez de sıkıyönetim komutanının teklifiyle öğretmen olarak sürgün edilmiştim. Adetâ kendi ayaklarıyla idam sehpasına giden adamın hâlet-i ruhiyesi içindeki bir duygu metaforu yaşadım. Albay Budak'ın tüm olumlu ısrarlarına rağmen, yapılan ihbarlar sonucu böyle bir akibete uğramıştım.
Kararnameler çantamda, Kızılay'da üzgün bir şekilde yürürken, çok büyük bir tevâfük olsa gerek, bir yıl önce olduğu gibi yine rahmeti Abdürrezak Bey'le Kızılay'da karşılaştım. Hayli üzgün olduğumu görünce sebebini öğrenmek için, pastanede oturalım dedi. Yine sürgün edildiğimi anlatınca durakladı, pratik ve zeki bir insandı. Vaktinde Adalet Partisi'nden Erzurum senatör adayı olmuş emekli orgeneral Raşit Pasin'e gidelim dedi. Adres almak için Raşit Pasin'in, hal binasında çalısan ve kendisinin de tanıdığı akrabasına uğrayarak Çankaya' semtindeki ev adresini aldık ve Raşit Pasin'nin evine gittik.
Evde bir hizmetçiyle bir başına oturuyordu. Hoş beşten sonra: ' Paşam, Fevzi Bey hemsehrimiz ve benim de akrabamdır. Erzurum dışına ataması yapılmış ve lütfedin Bakan Hasan Paşa'ya bir telefon açın, en azından Erzurum'da kalmasında bize yardımcı olun' dedi. Paşa ise 'Kenan Evren benim kurmay başkanımdı. Hasan Sağlam da emrimde bir subaydı. Ben bunlara telefon açmam' diyerek başka bir moda girdi.'Senatòrlük seçiminde sizler benim kıymet ve değeri bilmediniz. Benim gibi bir insana destek vermediniz ve bu yüzden sen dahil hepinize kırgın ve küskünüm' türünde lâflar edince, Abdurrezzak bey 'Paşam bunlar gelip gecmiş işler diyerek 'Vallàhî Paşam seni senatör seçmemiş olmaktan , Allah'a şükrediyoruz. Bu yaşa gelmişsiniz ve orgeneral olmuşsunuz hâlâ neyin peşindesiniz. İyki de seçmemişiz' diyerek ve kahvesini de içmeyerek ayrıldık... Bu tavrınıda hiç unutmadık.
Tok sözlü ve doğru sözlü, bölücülüğe karşı, devlet yanlısı ve elinden geldikçe iyilik yapmak için koşturan, sâde ve mütevâzi bir insandı. Mühacır bir ailenin mensubuydu. Erivan sınırları içinde kalan Alagöz Dağları eteğinde yer alan bölgeden gelmişlerdi. Kars Milli Eğitim Müdürlüğü dönemimde Erzurum'a her gelişimdeki buluşmada, Digor ve İğdır'dan da görülen Alagòz Dağları için Fevzi Bey 'O Elegez Dağlarına hele iyice bir bak, belki dedemin aynalı konağıni görürsün' derdi.
Vefâtı nedeniyle kendisine rahmet dilerken, mekânı cennet olsun diyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.