Erzurum’un halk bilgelerinden biri olan Hacı Bekir Topdağı çevresinde “Efe” lakabıyla tanınırdı.
Dervişane yaşantısı, hoş sohbeti, parlak zekâsı ile şehrin manevi dünyasına renk katan arif bir insandı.
Kendisi Tortum’un Haho köyünden olduğundan genelde Kongre Caddesi’ni mekan tutardı.
Yeğen Ağa, Kasım Paşa, Gölbaşı gibi muhitlerde de dolaşan Bekir Hoca’nın sık uğradığı yerlerden biride Karasu Kütüphanesi’ydi.
Çalışkan ve zeki bir insan olan Bekir Hoca ,çiftçilik, dava vekilliği gibi hayatın bir çok alanında geçimini temin etmiş olsa da sonunda yazmış olduğu kitaplarını ( Müslümanlıkta Temizlik, Cuma ve Bayram Namazları,32 Farz,Şehr-i Erzurum ve Çevresinde Metfun Mana Âleminin Definelerini Takdim) çok cüzi ücretlerle satarak günlük iaşesini çıkarırdı.
Geçim sıkıntısı olmamasına rağmen hocanın bu yolu tercih etmesi insanlara okuma alışkanlığı kazandırmak, onları bilgilendirmek ve bunun karşılığı aldığı üç beş kuruşla hela rızık edinmenin huzurunu yaşamaktı.
Solak Zade Müftü Efendi’den ders alan ve kendi azmi ile dini konularda bilgi sahibi olan Bekir Hoca’nın en fark edilir yönü görüşlerini ve düşüncelerini nükteli bir şekilde yansıtmasıydı.
Bağbaşı Köyü Cami, Kasım Paşa Cami, Hacı Cuma Cami ve Yeğen Ağa Camileri’nde verdiği vaazlarında ve yaptığı dost sohbetlerinde kıvrak zekâsının ürünü olan bu tür anlatımlar bir hayli fazladır.
Bekir Hoca’nın mesaj dolu nükteli görüşleri bu gün halk arasında tebessümle anlatılmaktadır.
Bilindiği üzere dün olduğu gibi bu günde din üzerinden siyaset ve ticaret yapılmaktadır.
Dinin özünde olmayan bir takım hurafe ve bidatler dinin aslı gibi gösterilerek dine zarar verilmekte, inanan insanların iyi niyetleri istismar edilmektedir.
Sosyal hayat içerisinde ne yazık ki bu tür uygulamalarla sıkça karşılaşmaktayız.
Bir takım geleneksel alışkanlıkların abartılarak zaman içerisinde dinin olmazsa olmaz hükümleri gibi algılanması maalesef şahit olduğumuz bir durumdur.
Bilindiği gibi Efendimizin irtihalinden sonra onun aziz hatırasına muhabbetle sayısız mevlit yazılmıştır.
Bu mevlitlerden en rağbet göreni ise Osmanlı döneminde Süleyman Çelebi’nin yazmış olduğu mevlittir.
Hasbi düşünceyle ortaya çıktığından şüphe edilmeyen bu edebi eser yıllar içerisinde merasim haline dönüştürülmüş ve istismar aracı haline gelmiştir.
Bu anlayış, bir kesime rant sağlarken, dini algılamada zorlanan bazı kesimler tarafından da dini mükellefiyetleri yerine getirmenin tatmin aracı olmuştur.
Yaygın olan bu düşünce, dinin uygulanmasını istediği ibadetleri ihmal edenlerin, bir mevlit okutarak dini sorumluluklardan kurtulacağı algısını yerleştirmiştir.
Bu durumun farkında olan Bekir Hoca’ya vatandaşlardan biri gelerek “Efe, mevlit hakkında ne buyurursunuz?” diye bir soru yöneltmiş.
Hacı Bekir Hoca, adama yaklaşmış ve “BAK HEMŞERİM, OKUYAN PARASINI, DİNLEYEN ŞEKERİNİ, OKUTAN DA HEVÂSINI ALIR ” diyerek, mevlit okuma merasimleri ile ilgili en açık ve anlaşılır mesajı vermiş.
Bekir Hoca, bazı kaba softa cahillerin Ay’a çıkılmaz denildiği günlerde Ay’a çıkıldığına inanan aydın Müslümanlardandı.
Mütevaziliği, takva yaşantısı, okumaya olan ilgisi, nüktedan kişiliği ve hoşgörülü yapısı, ile 1986 yılında aramızdan ayrılan Hacı Bekir Hoca şehrin solmayan yüzlerinden biriydi.
Makamı cennet olsun..,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.