Üstad Necip Fazıl'ın buyurduğu gibi.
'Bir nar ağacı var bir de dar ağacı, namerde nar düştü yiğide dar ağacı' Rabbim makamlarını Cennet eylesin inşallah..
Ölümü şehadet bilen yiğitleri ölüm ile korkutamazsınız.
Hayat baştan sona bir adanış sürecidir.
İnancı ve yaşam tarzı ne olursa olsun her insanın hayatı bir adanış öyküsüdür aslında.
Her insanın bağlandığı bir anlayış, üzerinde bulunduğu bir yol vardır.
Her hayatın bir yönü, bir çizgisi vardır. Kimi insan vardır hayatını nefsani arzularının tatminine adamıştır.
Yaşamının merkezine taraftarı olduğu futbol takımını oturtanlar, hayatlarını hipodromla ganyan bayisi arasında geçirenler, yaşamını daha çok zengin olmaya hasredenler... hep bir adanışın öyküsünü yazmaktadır.
Oysa adanışların en güzeli, Alemlerin Rabbi ’ne adanmaktır.
Malın, canın, mesainin Allah yoluna hasredilmesi adanış ve adayışların en hayırlısıdır.
Kur’an’ın daha önce de işaret ettiğimiz şu ifadesi bu adanışın ne güzel ifadesidir:
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am 6/162)
Goncaların güle dönüşmesi vakit ve emek ister.
Tomurcuklar zamanı gelmeden meyveye durmazlar.
Davalar da böyledir.
Onlar da iradesi güçlü insanların omuzları üzerinde yükselirler. Azim, sebat ve gayret gerekir davayı sırtlamak için…
Resulullah’tan bugüne kadar İslam davasının hizmetkârlığına soyunanlar, bu yolda sayısız çileleri kucaklamışlardır.
Onlar, ‘ağuy’u ‘bal’ niyetine içme cüretkârlığını gösteren, ender karakter abideleridir. Her birinin hayatı, dikenli yollardan saadet iklimine varan güzergâhın kilometre taşlarıdır.
Bu yollar, çile taşlarıyla örülmüştür.
Gelmiş geçmiş yolların en kutlusu ve hayırlısı İslam’a giden yoldur. Zira Resulullah Efendimiz “Muhakkak ki, en güzel söz Allah’ın kitabıdır.
En güzel yol da Muhammed’in yoludur.” diyerek sırat-ı müstakimi işaret etmiştir.
İnsan ya hayatını yüce Allah’a adayacak, ya da çeşitli aldadışların kurbanı olacaktır. İnsanın önünde şu iki seçenek vardır: Ya Allah’a adanmak, ya da aldatıcılara aldanmak.
Adayış ve adanış denince akla ilk gelenler, hidayet önderleri peygamberler olur.
İbrahim (a.s)ın oğlu İsmail’i adayışı, Yahya (a.s)’ın en kıymetli varlığını, yani canını adayışı, Hz. Peygamber’in yurdunu, evini-barkını adayışı bizim için ne güzel örneklerdir. Kur’an insanlık tarihindeki Allah’a adanış örneklerini konu edinerek bizleri bu kıssalardan ders çıkarmaya çağırır.
İslam davası, bu dünya görüşünü benimseyen şahısların omuzlarında yükselecektir.
İslam hiç kimsenin tekelinde olan bir inanç sistemi değildir.
Bu inanç içerisinde ruhbanlığa da yer yoktur.
Herkes dinine sahip çıkmak ve onu yakın çevresinden başlayarak geniş kitlelere yaymakla mükelleftir.
Bu bir tercih değil, aksine mühim bir vazifedir. Aslında hayatın yaşanma sebebi bu olmalıdır.
Öteki uğraşlar bunun önüne geçmemelidir.
İmanla küfrün kavga halinde olduğu iki kutuplu bir dünyada yaşıyoruz.
Böyle bir ortamda saflarımızı net olarak belirlemeliyiz.
İkisine birden taraftar olmak ve öyle görünmek öncelikte tezattır, bunun yanında münafıklığa da alamettir.
Kişinin batını neyse, zahiri de öyle olmalıdır. Sonunda bir bedel ödeyeceksek bile, inanç hususunda rengimizi ve safımızı net olarak belirlemeliyiz.
İslam’a hizmet edenlerle yan gelip yatanlar, Allah katında elbette bir tutulmayacaktır.
Malla, bedenle yapılan hayırlar ve ibadetler, Hak katında tartılacaktır. Sonsuz âlemde herkes karşılığını eksiksiz bulacaktır.
Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım.(Bu,) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O’nun katındadır.” (Al-i İmran, 195)
Adamak denince akla gelen bir isimdir.
Rahman Nizami
31 Mart 1943 senesinde doğan Motiur Rahman Nizami, Dakka Üniversitesi’nde eğitim aldı.
Cemaat-i İslami partisi içerisinde İslami faaliyet yürüten Motiur Rahman Nizami, Gulam Azzam'ın ardından Cemaat-i İslami hareketinin liderliğini üstlendi.
Nizami, 2014 yılında, Bangladeş'in Cemaat-i İslami liderlerini idam etmek için kurduğu Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından idama mahkum edildi.
Ardından Nizami'nin, 2014'te kendini idama mahkûm eden kararın gözden geçirilmesi için yapılan başvuruyu reddeden mahkeme idam kararını onadı.
İşin en acı tarafı da nedir bilir misiniz?
Dünya üzerinde sözde insan hakkından ve özgürlükten bahseden sözde medeni özde medeniyetsiz ve cibilliyetsiz batı.
Bu idam kararı ve uygulanması karşısında hiç sesini çıkarmamıştır.
Çünkü idam edilen bir Müslümandır.
Evet, onun suçu Müslüman olmaktır.
Suçu bir ömrü İslam davasına adamaktır.
Suçu ülkesinde İslami değerleri savunmasıdır.
Suçu ümmetin gözyaşını dindirmek hakkı hakim kılmak için çabalamaktır.
Şehadete giden yolda Rahman Nizami bakın ne diyordu.
"Ben kimseden af dilemem.. Hayatın ve ölümün tek sahibi Allah'tır. Hiç bir suç işlemedim. Her zaman batılın, zulmün ve haksızlığın karşısında ilmi mücadeleye devam edeceksiniz. Bir mümin asla Allah'tan ümidini kesmez. Hayatınızın sonuna kadar Allah yolunda bir gaye ile görevinizi sürdüreceksiniz. Batılın tüm tuzaklarına ilim yoluyla cevap vereceksiniz. Kadınlarımızın yetiştirilmesine ve ahlâk yoluna önem vereceksiniz. Cemaat-i İslami'de asla bir lider problemi yaşanmayacaktır. Durum ne kadar kötü olursa, o kadar iyi ve kaliteli liderler yetişecektir. Ben yaşlandım. Rabbim her an canımı alabilir. Ben şehit olarak Allah'ın huzuruna gitmek istiyorum. Benim şehadetim ile beraber değişim başlayacaktır. Halkım ve dünya Müslümanlarından dua istiyorum. Cennette görüşeceğimizi ümit ediyorum inşallah."
Bizde İnşallah diyoruz.
İnşallah Cenneti alada buluşmak dileği ile Rabbim şehadetlerini kabul eylesin.
Rabbim makamını Cennet eylesin İnşallah.
Ve bizler bugün Siyonist ve Emperyalist Kafirler topluluğuna diyoruz ki;
İnsana cesaret ve güç veren, sahip oldukları davalarıdır.
Ey, Kâfirler topluluğu!
Şunu iyi biliniz ki; Biz Müslümanlar olarak şundan eminiz ki alemlerin Rabbine adanan hiçbir şey ziyan olmaz.
Meryem (a.s)’ın kıssasında da anlatıldığı gibi, Allah’a adanan varlık en emin ele teslim edilmiş demektir.
Bu canımız da olabilir, malımız da, çoluk çocuğumuz da...
Rabbimiz yeter ki adağımızı kabul buyursun.
Hiç şüphesiz hayat Allah’a adanmakla gerçek anlamına kavuşur, yaratılışın gayesi böylece gerçekleşmiş olur.
İslam’a dört elle sarılan ve onu bir hayat tarzı olarak kabul edenler, toplumları için diriliş sembolü olmuşlardır.
İslam kardeşliğinin ve fedakârlığın zirvesidir.
Müslümanlar olarak bunu bilir bu yolda yaşarız..
Vesselam..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.