KÜRT MESELESİNE MİKRO ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
Terör kanlı baltasını yine yoğun bir şekilde rast gele sallamaya başladı. Yine hayatlarının baharında toprağa masum canlar düşüyor, yine mayın çukurlarına oluk oluk kan akıyor.
‘Kan akar, gafil bakar’ duyarsızlığı almış başını gidiyor, toplumun bazı kesimlerinde… Sanki ‘Milletin kanla imtihanı’ yerel bir mesele. Vatan coğrafyasında vur patlasın, çal oynasın vaziyetleri hiç eksilmiyor; ateş düştüğü yeri yakıyor, acılar ‘müşterek sancılara’ inkılâp etmiyor.
Etmeyince de ‘ortak milli akıl’ köklü çözüm arayışlarına yelken açmakta mütereddit davranıyor. Sığ sularda kolaycı, geçici çözümlerle debelenip duruyor.
Merkez medyada köşe kapmış bulunan PKK kalem mangasının neferleri, "PKK terör örgütü değildir. PKK'lılar da terörist değildir. Onlar Kürt isyancılarıdır, hak arayan gerillalardır" Zehrini, akrep iğnesine dönüştürdükleri kalemlerinden kusup duruyorlar.
Kürt halkı adına siyaset yapan sözde milletvekilleri de daha geçen gün öpüp koklaştıkları tam teçhizatlı, silahlı teröristler için ‘bizim gözümüzde onlar terörist değil’ herzesini yemediler mi?
Bazılarımız da işin kolayını bulmuş, hükmü yapıştırmışız: ’Bütün Kürt’ler PKK’lı. Kurup sehpaları hepsini sallandıracaksın. Tepelerine bomba yağdıracaksın!”
***
Büyük devlet olma yolunda silkiniş talimleri yapan Türkiye’nin, acilen çözüm bekleyen en önemli meselesi Kürt Meselesi’dir.
‘Kürt Meselesi’ dedin mi duracaksın… Bu kadar uzamış, kemikleşmiş, derinleşmiş ikinci bir mesele hatırlıyor musunuz? Yeryüzünde…
Eğer bir mesele bu şekilde uzamış, kemikleşmiş ve derinleşmiş ise… Çözüm için de… Uzun, meşakkatli, sabırlı, karmaşık bir süreç gerekir.
***
‘Uzun, meşakkatli, sabırlı, karmaşık’ sürecin hiç kuşkusuz temel ayaklarından birisi ‘resmi kanal’dır.
Siyasetin kılavuzluk yaptığı, devletin tüm kuruluşlarının içinde olduğu bu kanal, sürekli seferberlik halinde mesai sarf etmek zorunda…
İcabında yeni paradigmalara direksiyon kırarak…
İcabında köklü reformlara yönelerek...
Aynı anda ve aynı duyarlılıkla…
‘Mayına basan aracın içinden, tam on dört metre uzağa fırlayan bir arkadaşınız oldu mu sizin?’ diye haykıran acılı, asil vicdanlara kulak kesilerek…
Kükrese Ortadoğu’yu dize getirecek güçteki koca Türk ordusunun önüne, ‘ideolojik bilinçlendirme’ ile narkozlanıp atılan 16 yaşındaki teröristin acıklı halini mercek altına yatırarak…
‘Resmi kanal’ siyasi ve ekonomik hiçbir arayışı ihmal etmeden 24 saat alarm halinde çalışmalarını sürdürmeli…
***
Yeter mi? Hayır…
Biliyoruz ki, etnik sorunlar sosyal psikolojiden sosyolojiye, antropolojiden siyaset bilimine, coğrafyadan uluslararası ilişkilere kadar birçok sosyal bilimler alanının çalışma konusuna girer.
Peki, şimdi size şöyle bir soru sorsam: ”Otuz senedir bu ağır mesele ile boğuşan siyaset, ordu, polis, istihbarat dışında… Bu mesele hakkında ciddi çalışmalar yapan ve ciddi projeler sunan… Mikro faaliyetler yürüten kuruluşlarımız var mıdır, ne gibi çalışmalar yapmışlardır?”
Sizi bilmem ama ben bu soruya olumlu bir cevap veremiyorum.
Çünkü Türkiye’de, şu ana kadar Kürt meselesi ile ilgili olarak üretilen politikalar, konunun sadece ekonomik ve siyasal boyutuyla ilgilenmiştir.
Kürt Meselesini sadece ekonomik olumsuzlukların beslediği zehabına kapılmışızdır. Fukaralık, işsizlik azaltılırsa mesele çözülür sanmışızdır.
Yahut bu devasa ve karmaşık mesele sadece güvenlik boyutuna indirgenmiştir.
Meselenin çözümü için ‘mikro proje odaklı’ çalışmalara şu ana kadar pek itibar ve iltifat edilmemiştir.
Üniversite, olayın büyük ölçüde dışındadır.
YÖK kayıtlarını incelemek lazım, otuz yıl içinde meselenin sosyolojik, sosyal psikolojik yönlerini derinlemesine ele alan kaç yüksek lisans tezi, kaç doktora çalışması var?
Kaç bilimsel makalede bu hayati konular ele alınmış?
Elimde istatistikî bilgi yok, ama rahatlıkla iddia edebilirim ki, ABD Üniversiteleri ve araştırma merkezlerinde 11 Eylül ile ilgili olarak gerçekleştirilen yayınların sayısı, bizim Kürt Meselesi ile ilgili çalışmalardan katbekat fazladır.
Kaldı ki, onlar için 11 Eylül, geniş bir etnik tabanı olmayan bir güvenlik sorunudur, bizim için Kürt Meselesi egemenlik ve beka meselesidir. Ülkenin bütünlüğü meselesidir.
***
Memleket, kan gölüne dönmüşken…
Yüzlerce Mehmet, bir hilal uğruna toprağa düşmeye devam ederken…
Henüz melaike kanatlarını soyunmamış genç yavrularımız hunharca katledilirken…
‘Mayına basan aracın içinden, tam on dört metre uzağa fırlayan bir arkadaşınız oldu mu sizin?’ diye soran vatan evladının haykırışı her gece uykumuzu bölerken…
Kafamızda şu sorular cevelan edip duruyor…
***
Otuz yıldır, okulunu zar zor açan öğretmen…
Ezan okunurken acaba bana da bir kurşun isabet eder mi? Endişesi taşıyan imam.
Hizmet sürem ne zaman bitecek diye, askerin gün sayması gibi şafak sayan Kaymakam…
Acaba gün gelecek…
Birlik, beraberlik, kardeşlik misyoneri gibi çalışabilecek mi?
Bundan daha da önemlisi…
Bölgenin sivil toplum kuruluşları…
Orada bir şekilde bulunan dernekler, cemiyetler, cemaatler…
Hatırlı kanaat önderleri…
Kürt Sorununun çözümü için şöyle kuvveli şekilde, candan, yürekken devreye girebilecekler mi?
Yüz yıllar boyunca bizi ‘birlik, dirlik, varlık’ formülünün müşterek elemanı yapan ‘yapıştırıcı, yapıcı, kaynaştırıcı’ dini, manevi, ahlaki unsurlar, tekrar devreye girebilecek mi?
Bir yandan ‘resmi unsurlar’ lazım geleni yaparken, diğer yandan ’sivil inisiyatif’ asıl belirleyici misyonunu yerine getirebilecek mi?
***
Şu tablo bir Türkiye gerçeği…
Siyasetçilerimiz,
Seçim çalışması için gittikleri Kürt köylerinde, 5- 15 yaş grubu çocukların kendilerine PKK bayrağı salladıklarına, terör örgütünün zafer işaretini yaptıklarına çok tanık olmuşlardır.
Zafer işareti için sallanan parmakların bir sonraki durağı, keleş tetiği, bomba timi, mayın düzeneği değil midir?
Evet öyledir…
Öyle olmamasının bir yolu o çocukların ‘kardeşlik’ ruhunun hâkim kılacak manevi iklime çekilmesi değil midir?
Bunun için elbette evvela güvenlik, sıfıra yakın terör ortamı…
Sonra…
***
Asıl önemli olan tabii ki sonrası…
İşte bu noktada siyasetin inşa edici, yeniden yapılandırıcı, tanzim edici, kararlı sihirli gücünün devreye girmesi gerekiyor.
Ak Partinin, CHP’nin, MHP’nin…
Ev ev, köy köy, varoş varoş, şehir şehir ciddi çalışmalar yapması gerekiyor.
Oy alamıyorsa, neden alamadığını, nasıl alacağını bilmesi gerekiyor.
Oyu azalıyorsa, neden azaldığının teşhisini koyması gerekiyor.
Terör bitse bile, Türk ile Kürt’ün kıyamete kadar sürecek beraberliklerinin temelini ‘gönüllü beraberlik irade ve kararlılığı’ teşkil edecektir. Arık, zoraki nikâh devri geride kalmıştır, çünkü…
O nedenle, yeni bir ruh ve anlayışı gerektiren ‘birlik, beraberlik, müşterek varlık’ projesinin, siyaset ve sivil toplumca sabır ve sebatla inşası gerekiyor…
Bu kadim meselenin çözümünde makro ve mikro arayışlar birbirine paralel şekilde yürütülmeli, önce güvenlik sağlanmalı, sonra da ‘ebedi huzur ve güvenlik!’
***
Bir sohbet ortamında, Erzurum Milletvekili Sayın Cengiz Yavilioğlu’nun bu konudaki gayretlerine muttali oldum.
Ak Parti, köy, ilçe, varoş ölçeğinde geniş kapsamlı bir çalışma başlatmış. Sivil inisiyatifi önceleyen, temel alan, çözümün merkezine koyan bir yöntem benimsenmiş. Dini kanaat önderleri, dernekler, cemaatlerle temas kurulmuş, ortak çalışmalar başlatılmış.
‘Uzun, meşakkatli, sabırlı’ bir çalışmanın gerekliliğini vurguladık ya… İşte öyle bir çalışmanın ehil kişilerce, ciddiyetle yürütüldüğü anlaşılıyor.
Entelektüel derinliği, ciddiyeti ve güvenilirliği ile dikkat çekip, takdir toplayan Cengiz Bey’in, bu çalışmaların içinde oluşu bize başarı yolunda itimat telkin ediyor, umut veriyor.
|
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.