• BIST 9659.96
  • Altın 3002.717
  • Dolar 34.5123
  • Euro 36.1711
  • Erzurum -8 °C
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara -1 °C

ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE; MEHMET ÂKİF VE CEHÂLET

Fevzi Budak

Milletlerin millî ve manevî kültürünün geleceğe intikalinde, bir bakıma köprü görevi yapan abidevî şahsiyetler önemle yer alırlar.Türk tarihine bakıldığında ve binlerce yıllık tarihî sürecinde, Bilge Kağan'dan Atatürk'e kadar, çok büyük devlet ve kültür adamlarının, milletimize adanmışlıklarını, hizmet ve fedekârlıklarını görmekteyiz. İşte milletimizin yetiştirdiği abidevî büyük insanların ve kültürümüzün değerleri arasında ve ön saflarında yer alan kişilerden birisi de İstiklâl Marşı'mızın şairi Mehmet Âkif'tir. Biz O'nu en çok İstiklâl Marşı ve Çanakale Şehitleri şiirleriyle tanıyoruz. Safahat gibi devasâ bir eserin müellifi , eserinin ve fikirlerinin muhtevasının çok uzağında, sıklıkla ve çokluk anılmasına rağmen, sanırım, bir o kadar da anlaşılamamış bir şairdir.

Edebiyatımızın ve fikir hayatımızın en önemli eserlerinin başında gelen "Safahat"  eserinden, gerek toplumumuzun ve gerekse kendi indi görüş ve düşüncelerine destek arayanların ve O'nun adına anma toplantıları yapanların ve hatta, meydanlarda bazı şiirlerini dillerine pelesenk edenlerden bir çoğunun, Âkif'ten haberdâr olduklarını ve o'nu anlamış olduklarını söylemek hayli güç...108 manzumeden ve 11.240 mısradan oluşan muhteşem eser Safahat, "Milletimizin boy aynasıdır." toplumumuz tamamı, bu boy aynasından vatanımızı, perişânlığımızı, geleceğe olan ümidimizi ve kendisini seyreder ve ibret alır. Haliyle Âkif, hiç bir gruba, siyasî anlayışa ve zümreye mal edilemeyecek kadar büyük ve tüm toplumun üzerinde ittifak ettiği millî ve örnek bir şahsiyettir. Osmanlı'nın ve müslüman dünyasının acılarını, sefaletini, geriliğini, aymazlığını, yanlış ve hurâfelerle istilâ edilmiş din ve tevekkül anlayışını, içimizi titreten bir hassasiyetle ifade etmiş, kurtuluşu, umut ve tasavvurlarını görmek istediği gençliği ve toplumu büyük bir kuvvetle tasvir ve terennüm etmiş, yol göstermiş bir büyük şair ve fikir adamıdır.

Hemşehrimiz Nurettin Topçu, Mehmet Âkif isimli eserinde; "Büyük adam eseriyle hayatını birleştiren adamdır. Bütün ömründe aynı kanaatın, aynı imanın sahibi olan adamdır.Cemiyetlere göre değişmez, muhitine uymaz, muhitini kendine uydurur, uydurmazsa çarpışır. Cemiyetten daha kuvvetlidir ve cemiyeti sürükleyicidir. Büyük adamların başka bir vasfı da münzevi oluşlarıdır. Onlar kalabalığın içinde yalnız yaşarlar. Üçüncü bir vasıf olarak büyük adamların devlet ve ikbal mevkilerinden ve endişelerinden uzak durduklarını görürüz" ifadeleriyle Âkif'in bu vasıflarda, üstün ahlâkî meziyet ve güzellikleri, özünde barındaran ve yaşatan müstesnâ bir büyük insan olduğuna vurgu yapar.

Gerçekten Âkif'in hayatına baktığımızda, yaşadığını yazan ve yazdıklarını ise, yaşayan, yani Topçu'nun ifadesiyle, eseriyle hayatını birleştiren bir şahsiyet olarak görmekteyiz. Nitekim, bu vasıflarını, " Hayır hayâl ile yoktur benim alış verişim / İnanki her ne demişsem görüp te söylemişim / Şudur cihânda benim bildiğim en doğru meslek / Sözüm odun gibi olsun doğru olsun tek." şeklinde terennüm edilen samimi ve güzel mısralarında buluruz. " Yalnız yaşadım, kim beni nerden bilecek" diyen Âkif, aynı zamanda, münzevî, gösterişten uzak, samimi ve sâde bir hayat sürdürmüş, para-mevki ve ikbâl peşinde koşmamış, yoksul yaşamış ama, asla yolsuz yaşamamış ve hayatında, şiirlerindeki tarihsel kışiliklerin dışında, hiç bir devlet adamını övmemiş, san'atını ve kalemini kiraya vermemiş ve bildiklerini, inandıklarını hep ,söylemeye devam etmiştir.

Yakın dostu Mithat Cemal, "O'nun yüzüne baktığım vakit, gök yüzüne, denize bakar gibi ferahlardım, huzur bulurdum." Hüseyin Cahit Yalçın,"Âkif'in hayatı eserlerinden daha muhteşemdir." Cenap Şahabettin,"Âkif yalnız bizim asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük destan şairidir. Edebiyat tarihi şimdiye kadar Âkif'ten daha büyük Türk-İslâm şairi görmedi." Şair-i Âzam Hamid ise, "Âkif'in "Çanakkale Şehitleri Şiiri" bir şiir abidesidir. Şimdiye kadar öyle bir şiir yayımlanmadı, korkarım bundan sonra da yazılmayacak." denilmek suretiyle Âkif'in şahsiyetinin, san'atının tartışılmazlığı ortaya konulmaktadır. Gelin görünkü, Necip Fazıl, Âkif'i şair olarak görmez, "Aruza hakim, lisânı sade, üslûbu canlı olmakla beraber, Türk edebiyatının kuvvetli bir nazmı değildir. O sadece bir vasıtadır yani bir anlâmda fail değil, yani münfaildir. "Yani etkileyen değil, etkilenendir." Yerli değil, Abduh ve Efgânı'nın tercümesidir ve bir terkip ve zaaf timsâlidir." der ve şiir sahasından sürülmesi gerektiğini ifade eder.

Türk edebiyatının önemli ve büyük şair ve yazarlarının değerlendirilmelerinin aksine, bir takım muhafazakâr geçinenler ve yıllardır Türk gençliğini iğfal eden ve her gün devletimizin kurucusu Atatürk'e ve cumhuriyet değerlerine hakaretler yağdıran,densizliğiyle müsemmâ Kadir Mısırlığlu gibilerinin, kaba ve seviyesiz söz ve söylemleriyle, İslâm adına Âkif'e de alçakça saldırılarına şahit oluyuruz. Yine, İlâhiyatçı Ahmet Davutoğlu'nun "Din Tahripçileri" isimli kitabında, ki bu kitabın önsözü  Necip Fazıl tarafından yazılmış ve Âkif için "Heyhat ki o da kendini reformculara kaptıranlardandır." ifadelerine yer vermiştir. Davutoğlu kitabında, Âkif'i reformist ve din tahripçisi olarak görmekte ve kendisine yönelik, suçlayıcı değerlendirmelerde bulunmaktadır. Âkif ile ayrı ve farklı dünyaların yolcusu Nazım ise, "Bizim İstiklâl Marşı'nda aksayan bir taraf var / Bilmemki nasıl anlatsam / Âkif, inanmış adam/ Fakat, o'nun ben / İnandıklarının hepsine inanmıyorum." derken, Âkif'ın, inanç ve düşüncelerine, hürmette kusur etmeden, gayet dikkatli, incelik içeren nezâketli bir ifadeyi kullanmayı tercih etmiş olduğunu görüyoruz. Her gün Cumhuriyet değerlerine ve Âtatürk'e hakaretler yağdıran zihniyetlerin ve ortak destekleyicilerinin Âkif'le ilgili yapılan değerlendirmelerini irdelediklerinde, yere-ğöğe sığdıramadıklarının, Âkif'i küçültücü sözleri karşısında, acaba söyleyecek sözleri olabilir mi? Önemli olanın Âkif'in nasıl anlaşıldığı ve Safahat'ında dile getirilen fikir ve düşüncelerinin muhataplarının kimler olduğudur.

Âkif 63 yıllık hayatı boyunca, örnek bir hayat sergiledi. Âkif, ihtiyacı olmasına rağmen, İstiklâl Marşı için verilen ve hakkı olan ödül  parasını almadı ve Kızılay'a bağışladı. İslâm dünyasının içinde bulunduğu acı perişanlığını, kurtuluşunu mısralarına yansıtarak ve adetâ feryâd edercesine, "Virâneler karşısında baykuşlara döndüm / Gördüm hazânında bu cennet gibi yurdu / Gül devrini bilseydim onu, bülbülü olurdum / Yarâp  beni evvel getireydin ne olurdu." hüznü ve ittihâd-i islâm hayâllerinin yıkılışıyla, yüzünü son vatan olan Anadolu'ya çevirdi ve İstiklâl Savaşı'nı bir gâzâ olarak gördü ve "Yurdu baştan başa virâneye dönmüş Türk'ün / Fakat sen öyle değilsin, yanar çiğerin / Vatan deyip öleceksin semada olsa yerin / Nasıl  tahammül eder hür olan esâretine/ Kör olsun ağlamayan ey vatan felâketine." diyerek, büyük bir vatanperver olarak vatanın imdâdına, yani Ankara'ya koştu ve Millî Mücadele safında yerini aldı. Halkı irşâd ve tenvir ederek Milî Mücadelenin saflarına davet etti. Millî kimlik ve bütünlüğümüzün simgesi İstiklâl Marşı'mızı, yani şanlı destanımızı yazdı ve milletimizin unutulmazları arasındaki saygın yerini aldı.

Âkif, samimi bir müslüman olarak, dini bir huzur ve kuvvet kaynağı olarak görmüş, yanlış tevekkül ve kader anlayışını, miskinlik ve tembelliği yerden yere vurmuştur. O, hurafesiz, bid'atsız ve ileriye bakan bir din anlayışına sahibir. "O Nebi'ye atıfla binlerce herze uydurdun / Yıktın da din-i mübini yıktın yrni bir din kurdun." gibi sarsıcı ifadeler kullanır. Edebiyatımızda, o'nun kadar taasuba ve cehâlete düşman bir başka şairimiz yoktur. "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı /Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâmı / Sen de bilirsin ki ölüler dini değildir bu din / Diri doğmuş, diri duracak durdukça zemin/ Bu kuru dava ile olmaz kudret ister / Ben o kudrette adam görmüyorum varsa göster." mısralarıyla Kur'anın asrın idrakiyle yeniden yorumlanması gerektiğine inanmaktadır. Yine, ünkü biz bilmiyoruz dini, evet şayet bilseydik / Çâre yok göstermezdik bu kadar sersemlik / Lâfz-ı muhkem yanlız anlaşılan Kur'anın / Çünkü hiç birimiz kaydında değiliz Kur'anın / Ya açar bakarız Nazm-ı Celil'in yaprağına / Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına / İnmemiştir hele Kur'an  bunu hakkıyla bilin / Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak içindir." Hülâsa Âkif,in gerçek dindarlara ve susan inançsızlara öfkesi yoktur. Dini geriye götüren, hurâfe ve taasuba büründüren kişiler ile Türk halkının inanç degerlerine saygısızlık edenlere itirazları vardır.

Türk halkının bir gecede câhil bıraķıldığı hikâyesine, Harf ınkılâbından yıllar öncesinden yazılan Âkif'e ait şiirler üzerinden baktığımızda, Âkif'e göre, bir gecede câhil bırakıldık  hikâyesinin bir şehir efsânesinden ibaret olduğu anlaşılacaktır. Âkif, İslâm dünyasının en büyük düşmanın cehâlet olduğuna, onu gidermeden kurtuluşun olamayacağına inanmakta ve cehaleti " Hasm-i hakiki" olarak görmekte ve yani ondan gerçek düşman olarak söz etmektedir. Gelin bir gecede câhil kalıp kalmadığımızı Âkif 'ten dinleyelim.

Felâketimizin başı hiç süphe yok  cehâletimiz / Bu derde çare bulunmaz ne de olsa mektepsiz / Ne kürt elifbâyı sökmüş ne Türk okur ne Arap / Ne çerkez'ın ne Lâzın var bakın elinde kitap / Hülâsa milletin efrâdı bilgiden mahrum /Ĺakin unutmamak lâzım, zaman, zaman--ı ulum."  Âkif'ten ve Safahat'tan devam edelim. "Yıllarca, asırlarca süren uykudsn artık / Silkin de muhitindeki zulmetleri yak-yık / Bir baksana gökler uyanık yer uyanıktır / Dünya uyanıkken uyumak maskararalıktır / Eyvâh ! Bu zilletlere sensin illet yine illet / Ey derd-i cehâlet sana düşmekle bu millet / Bir hale getirdin ki,  ne din kaldı ne nâmus / Ey sine-i İslâmâ çöken kapkara kâbus / Ey hasm-ı hakiki seni evvel öldürmeli / Sensin bize düşmanları üstün çıkartan el."  Evet. Harf inkılâbından 12-13 yıl öncesine ait bu şiirler karşısında, bizler hakikaten bir gecede (!) câhil kalmışız da haberimiz olmamıştır. Âkif'e söyleyecek sözleri olanlar varsa, hikâye ve efsâne anlatmaya devam etsinler. Bir Edebiyat öğretmeni olarak, zamirlerinde bâska bir niyetleri yoksa, Osmanlıca'nın seçmeli ders olarak okutulmasının faydasına inanırım. Bu tartışmalar üzerinden,% 2-3 civarındaki okur-yazarlık oranının karşısında, cumhuriyete ve Atatürk'e bühtan "iftira" edilmesinden elbette rahatsızlık duyarız.

Türk halkı cumhuriyetle birlikte yaygın biçimde okur-yazar edilmeye çalışılmıstır. Tarihî hakikat budur. Âkif'in iddalleri bir bakıma cumhuriyetle realize edilmiştir. Yine Âkif'i dinleleyelim. "Sayısız mektep açılmış, kadın erkek okuyor / İşliyor fabrikalar yerli kumaşlar dokuyor / Mülkü baştan başa imar edecek şirketler / Halkın irşâdına hâdim yeni cemiyetler / Durmayıp iş buluyor, gösteriyir, uğraşıyor / Gemiler sahile baştsn başa servet taşıyor." Âkif bir taraftan cehâletin, ilkelliğin geri bıraktığı, bit taraftan Avrupa ordularının baştan başa virâneler haline getirdiği islâm dünyasını derin üzüntüyle seyreder. Sultan Hamid'e karşı bile sözünü esirgemeyen Akif'in, Ümit ve tasavvurlarının yeşerdiği, Türkiye Cumhutiyeti ve Atatürk aleyhine olumsuz tek cümlesine ve mısrasına asla rastlamayasınız. Atatürk ve Âkif'in karşı karşı karşıya getirilmesi çabaları beyhudedir.

Âkif, "Safahat'ımda eğer şiir arıyorsanız aramayın." ve "Şiir için gözyaşı derler, onu bilmem, yalnız / Aczimin giryesidir bence bütün âsarım / Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem / Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizârım." derken, tevâzuluk gösterir. Oysa, Millî ve dini coşkunlukla yazılmış en güzel şiirler Safahat'ta yer almaktadır. Çanakkale Şehitleri, İstiklâl Marşı, Bülbül gibi millî ve lirik şiirleri; hayâl, mecâz ve musikinin üstün imkânlarının kullanıldığı ve edebiyatımızın emsâlsız en güzel şiirleridir.

Âkif'in hayata vedâ ettiği 27 Aralık, aynı zamanda Allahuekber dağlarında şehit düşen askerlerimizin de anılma yıl dönümüdür. Âkif'i ve şehitlerimiz bir kez daha rahmet ve minnetle anarken, Âkif'in, " Gök kubbenin altında yatar al kan içinde / Ey yolcu bu topraklar için can veren erler / Hakk'ın bu veli kulları taş türbeye girmez / Gufrâna bürünmüş yalnız fâtiha bekler. "  mısralarında ifade edilen o manevî huşunun huzuruyla, rûhları şâd olsun.

  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Erzurum Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 532 414 82 11 0 538 776 25 25