Yazının başlığında yer alan ve birbirini tamamlayan, üçlü söz öbeği, sayın Mehmet Âğar'a ait... "15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu"na bilgi veren Mehmet Ağar; her örgütün içinde üç kademe olduğunu, bunların yönetici- militan ve sempatizanlardan oluştuğuna dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı "Mücadele yürütülürken, örgütün sempatizân kesimine islâh olmalarına, geriye dönmelerine fırsatı verilmelidir. Eğer onlarla ilgili yapılan tüm soruşturmalarda yanlışlık olur ve kendilerine, geriye dönüş ve yeniden kazanma imkân ve fırsatı verilmezse, onları militânlaştırırsınız. Doğru olmaz."gibi, ifâdelerde bulundu.
Emniyet Genel Müdürlüğü - Adalet ve İçişleri Bakanlığı gibi kritik görevlerde bulunan Ağar'ın, eski bir vali- emniyetçi ve siyâsetçii olmasından kaynaklanan tecrübelerine dayalı, teknik ve psikolojik hukukî söz ve söylemleri, şüphesiz kendisini bağlayan şahsi değerlendirmeleridir. Denilen şekliyle, örgüt sempatizanlarının rehâbilite edilerek kazanılması ise, hukukî süreçte devletin alacağı kararlara ve hukuk adına atılacak adımlara bağlıdır. Zaten, yargılama aşamasında, suçlu ve masum ayırımına, itina ve dikkat edilerek, adil bir yargılamanın, yapılacağı elbette olacaktır ve olmalıdır. Ağar'ın, bu tespit ve değerlendirmelerini okuduğumda, valiliği döneminde, yasak ve yasal olmayan bir eyleme katılmış olabilecekleri gerekçesiyle, haklarında işlem yapılması istenilen öğrencilerle ilgili sergilediği sağduyulu bir yaklaşımıyla, beni yıllar öncesinde, küçük, ama önemli bir olaya götürmüş olmasıdır.
Yıl 1991 veya 1992... Mehmet Ağar Erzurum Valisidir. Günümüzde devletin katılımıyla gerçekleştirilen "Nevrûz" tören ve kutlamalarına, o tarihlerde yasal olarak izin verilmemekteydi. Haliyle kutlamalar, yer yer yakılan Nevrûz ateşi'yle, korsan gösteriler halinde yapılmakta.. Birçok şehir ve yerleşim birimlerinde olduğu gibi, Erzurum'da da, Mahallebaşı denilen semtte; Nevrûz gösterileri yapılmakta ve nevruz ateşleri yakılmakta... Aynı gün Emniyet Müdürlüğünden, Millî Eğitime yazılan yazıda; korsan gösterilere katıldıkları gerekçesiyle, dört lise öğrencisi hakkında işlem yapılması istenilmişti. Gerçi bir yıl sonra olacak sanırım; Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, nevrûz ateşinin üzerinden atlayacak! Devlet politikaları, olayların akışına ve olayların ardından "defacto" denilen "fiili"bir duruma göre şekillenemez....Ön alır...Neyse!
Olayın hassasiyeti nedeniyle, disiplin işlemi yapılmak üzere ilgili okul müdürüne, anında talimat verilmişti. Hatırladığım kadarıyla, bir gün sonra olacak, makamına davette; olaydan nasıl haberdâr olduğunu bilmediğim sayın Ağar, söz konusu öğrencilere ilişkin ne işlem yapıldığını ve ne yapılacağını sorduğunda, "Yasadışı bir eyleme iştirak eden veya destek veren öğrencilerle ilgili yapılacak işlem, okuldan atılarak, öğrencilik hayatlarına son verilmesidir." dedim. Ağar, "Halen küçük yaşlarda bulunan ve belki de merak saikiyle nevrûz ateşinin yakıldığı alanda bulunan bu öğrencileri, okuldan atar ve öğrencilik hayatlarını bitirirsek, dağda adam bekleyen PKK'ya ve Apo'ya militan kazandırmış olmayacak mıyız? Bunlar dağa çıktıklarında ya ölecek veyâ öldürecekler"dediğinde ise,''Efendim doğru, ama bizim idare olarak bu yazı karşısında yapabilecek farklı bir işlemimiz ve insiyâtifimiz olamaz" ifâdelerim karşısında "peki" dedi ve ben müsaade isteyerek ayrıldım.
Ertesi gün Emniyetten gelen ikinci bir yazıda, öğrencilerin nevruz törenlerine iştirak etmediklerini, seyirci olarak alan çevresinde yer aldıklarını ve bir yanlış anlaşılma nedeniyle, bir önceki yazının işleme alınmaması yönündeki görüşlerine istinaden, öğrencileri, okul müdürü ve verileriyle birlikte müdürlüğe davet etmiş ve nasihatlerde bulunmuş ve velilerin de çocuklarına sahip olarak, bu tür olaylardan uzak kalmaları hususunda kendilerine, yardımcı olmalarını istemiştim. Ama yine de, kendilerine ders olması bakımından, okul disiplin kurulunca, birer hafta okuldan uzaklaştırma cezası verilmiş ve öğrenciler okullarına devam ederek, bir sonraki yıl mezun olmuşlardı.
Böylesine itinâlı ve sağduyulu bir yaklaşımdan rahatsız olan ve ahlâkî olmayan bazı davranışları nedeniyle de, bir kaç kez ikaz etmiş olduğum bir sendika başkanı, şahsıma duyduğu husûmetle, Erzurum gazetelerinden birine, yasa dışı bir eyleme destek veren ve iştirak eden öğrencileri, koruduğum yönünde demeç vermişti. Halbuki valinin bilgi ve talimatıyla yapılan çok güzel ve doğru bir iş ve işlemdi. Dün olduğu gibi, günümüzde de, gençlerimize dağ yolunu kapatmak ve onları ailesine ve devletimize bağlayabilmek gayreti, hayatı önemde, bir vatan-severlik örneği olduğu şüphesizdir. Ama,bunu anlama idrâkinden yoksun bir câhilin ağır ithâm ve iftiralarına uğramıştım. Bu densiz ve özensiz şahıs hakkında, cezai, manevî tazminat ve idarî işlem başlatılmış ve nihayetinde de, hak etmiş etmiş olduğu cezaları alarak, il dışına gönderilmişti.
Yıllar sonra, bir çok siyasetçinin ve çok sayıda insanın da bulunduğu bir mekânda oturanlardan biri, şahsımı mahçup eden iltifatlarda bulundu ve orada bulunanların huzurunda, şahsıma dönerek; "Hocam, nevrûz törenlerine katılmadıkları halde, bir yanlış anlaşılma sonucu, neredeyse okuldan atılacak çocuklardan şunun babasıyım. O, okuldan atmadığınız çocuklar, üniversite bitirdiler. Benim oğlum ise, şu anda Selimiye Kışlası'ında Türk ordusunda, teğmen rütbesiyle ve şerefle görev yapmaktadır, Mehmet Ağar ve size teşekkür ediyorum. Allah sizlerden razı olsun."sözleri karşısında haylı duygulanmıştım. Akan ve geçen zaman ufku dar ve geleceği göremeyenleri değil, teenni ve sağduyulu hareket ederek, ülkelerine sâhip çıkan kişi ve yöneticileri haklı çıkarmaktadır.
Mehmet Ağar'ı dinlerken; örgüt sempatizanlarının kazanılarak, militanlaşmalarının, önüne geçirilebileceğine ait görüş ve değerlendirmelerini, Valiliğinde yaşanılan olay misâli, samimi bir devlet adamının düşünce ve değerlendirmeleri gibi gördüm ve olayı bu vesileyle hatırladım. Ağar'ın komisyonda ifâde etmiş olduğu görüşleri, tecrübelerine dayalı bağlayıcılığı olmayan niyet ve temennilerden ibarettir. Valilik yaptığı dönemde, çocukların kazanılmasındaki spesifik bir küçük olayı, FETO'cü örgüt mensupları ve sempatizinlarıyla her halde mukayese imkânı yok ve olamaz. Darbe girişimi içinde bulunanlara, ancak şunu demek mümkün... Eski tabiriyle "iltisâki" veya şayet doğru ise, "sempâtisi" bulunan, binlerce kişiye yönelik başlatılan, hukukî ve idarî süreçte; suçlu - masum ayırımını, haliyle yalnız ve yalnızca adaletin mizân terâzisi yapacaktır. Bekleyelim ve görelim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.