Erzurum’un tarihi ve kültürüne katkı anlamında çalışmalarını sürdüren ve bir çok konuda derleyici ve ders niteliğinde yazılar kaleme alan Tıp alanında da başarılara imza atan Prof. Dr. Hakan Hadi Kadıoğlu, bu yazısında da Çifte Minareli Medrese’nin Taç Kapısında Türk Evren Algısı Nakışı konusunu yazdı
İşte, bir cerrahın kaleminden Hayat Ağacı ve Huma Kuşu…
Bilindiği üzere Çifte Minareli Medresenin portalında çerçeve içerisindeki motifte bir kemer altında, adeta onu omuzlamış haldeki çift başlı karakuş hayat ağacının üzerinde durmaktadır. Hayat ağacı yerden yükselmekte ay biçimli bir rozetten geçerek Gök’e yükselmektedir. Böri~kurt başlı, pullu gövdeli iki ejderha hayat ağacını sarmaktadır. Hayat ağacının daları hurma biçiminde resmedilmiş, dalları arasında nar biçimli meyveler ve küçük kuş figürleri görülmektedir. Çift başlı karakuş ya da kartalın Umay~Huma kuşunu temsil ettiği de düşünülmektedir. Hayat ağacının dalları göğün katmanlarını karşılamaktadır. Dalları arasında Hüma’nın yavruları ve kutsal meyveler bulunmaktadır. Kökleri yerin altında bulunan Hayat Ağacı göğe yükselmektedir. Ülgen’i temsil eden Hüma yer ile göğü birbirinden ayırmakta ve gök’ün kapılarını tutmaktadır. Gök tanrı inancında her şeyin mutlak yaratıcısı Kayra’dır. Ülgen onun çocuklarından birisidir. Göğün en üst katında Kayra, onun bir altında Ülgen oturur. Evrenin yazgısını Kayra belirler. Yeryüzünü yarattıktan sonra yerle göğü birbirine bağlayan dokuz dallı hayat ağacını da Kayra dikmiştir. Onun oğlu Ülgen Han’ın yedi oğlundan birisi Karakuş Han’dır. Kuşlara hükmeder. Göğün kapılarını tutar. Karakuş Türklerde büyük ve yırtıcı kuşları tanımlar.
Hayat Ağacı başlı başına üzerinde durulan bir konudur, etraflıca araştırılmıştır. Doğu ve batı uygarlıklarında değişik biçimlerine rastlanılmaktadır.
Hayat Ağacı’na dair Eliade şunları yazmaktadır; “Tarih öncesinden başlayarak karşılaştığımız en yaygın mitsel dünya merkezi kozmik dağ ve dünya ağacıdır. Bu imgelere hem Altay halklarında hem de Asya’nın her yerinde rastlanır. Altay Tatarları Bay Ülgen’in göğün oratasında, Altın Dağ (Al-tau~ Altay) oturduğuna inanır. Abakan Tatarları buna ‘Demir Dağ’ adını verir.” (Mircae Eliade. Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, c 3, Kabalcı: İstanbul, 2003, s 23)
And, Demir Kazık adlı ağacın yerden Kutup Yıldızına kadar uzandığına inanan eski Türklere göre yedi kat gök olduğu, cennetin burada yerleştirildiği ve göklerin en üstününün dokuzuncu gök olduğu düşüncesinin bulunduğunu ifade etmektedir. (Metin And. Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, YKY: İstanbul, 2012, s 74)
Gök ile yeri bağlayan Hayat Ağacı şamanik ayin sırasında şamanın göğe, gezegenlere yükselmesinde aracılık yapar. Hayat Ağacı’nın dalları arasındaki kuşların doğmamış şaman ruhları olduğunu düşüncesinin yanında Işık Yaratıcısı (Ayıg Toyon) denen üstün varlığın çocukları olduğu fikri de vardır. Bu son fikre göre ağacın tepesinde bulunan çift başlı kartal da muhtemelen Ayıg Toyon’u simgelemektedir. Bir başka düşünceye göre ise bu kuşlar ölümden sonra gidilen öbür dünyaya ruhların geçişini sağlamaktadır. Şaman ayinlerinde, şamanın hayat ağacının dallarını kullanarak göğe çıkışında karakuşun bulunduğu kapıdan geçmesi gerekmektedir. Bu ayinlerdeki şaman hareketlerinin günümüzde Siirt'te “Harahusta”, Urfa ve Adıyaman’da “Karakustana”, Hınıs'ta “Yarkusta” denen kartal oyununda yaşadığı görülmektedir. Yakutiye Medresesi’nin portalında bulunan aynı tabiattaki motifte alt sırada görülen aslan ve pars figürleri ise ayin sırasında göğe yükselen şamanı veya sıradan insanları kötü ruhlardan koruyan bekçilerdir.
Umay, hayat ağacının sahibi ana tanrıçadır. Doğum ve doğacak çocukların koruyucusudur. Gök Tengri inancında Tanrıdan sonraki en önemli varlıktır. Eski Türk yazıtlarında Tanrı'nın yanında, ara sıra sadece onun adı geçmektedir. Hakas halkı Imay Ece, Sibirya Yakut’ları Ayısıt adını verdikleri umay bazen de Humay olarak adlandırılır ve Hüma kuşu ile bütünleşik anlamları vardır. Hüma kuşu türküsüyle günümüzde Erzurum ile özdeşleşmiş gibidir.
Çifte Minareli Medrese portalında olmayıp Yakutiye Medresesi’nin kapısında bulunan ‘şemse’ denen rozetler ise ay, güneş ve diğer gezegenleri temsil etmektedir. Bu figürler gün ve ay tapıncına ilişkindir. Günümüzde ay ve yıldız olarak bayrağımızda, âlemlerde yer almaktadır.
Çifte Minareli Medrese portalındaki motifte yer alan ejderha figürü kozmogonik anlamlıdır. Kâinatı kuşatmaktadır. Zaten buna yılan, nek yılan, büke ya da evren denilmektedir. (Jean-Paul Roux. Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Kabalcı: İstanbul, 2005, s 39) Türk mitolojisinde yer ve gök evrenleri vardır. Yer evreni pulsuz, düz, boru gibi bedene sahip iken gök evreni pullu, kanatlı olarak tasvir edilmişlerdir. Sağlık, uzun ömür ve hükümranlık anlamları da yüklenmektedir. Evrenlerin zaman içerisinde biçim değiştirerek kurt başı şeklini kazandığı görülür. Bu biçim kayması anlamında kayma olarak görülmektedir. Gök kubbe ve Tanrı’ya ulaşma anlamındaki kozmik simge alp manasında kullanılmıştır. Bu son şekline Gök Türk, Uygur ve Selçuklu dönemi eserlerinde rastlanılmaktadır. (Emel Esin. Orta Asya’dan Osmanlı’ya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı: İstanbul, 2004, s 130)
Türk düşüncesinin günümüze ulaşan maddi varlığını oluşturan bu eserin yukarıda temas edilen anlamlarını yansıtacak biçimde yayımlanmasını bundan dolayı arzu etmekteyiz. Çifte Minareli Medrese kapısındaki bu motifin derinlemesine anlatılmasının yolu belki de nitelikli bir resimle mümkün olurdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.