Ramazan-ı Şerif, mübarek bir zaman dilimi, çok faziletli ve bereketli bir aydır. Bu ayda yapılan ibadet ve hasenata diğer zamanlara göre daha fazla çok sevap verileceği ve günahlar affedileceği Müslümanlara müjdelenmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Ramazan ayının önemi hakkında şöyle buyurmuştur: “Ramazan girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
Gelin görün kü bir çok şehrimizde olduğu gibi Şehri Erzurum'da da Ramazan ayı adete kavga gürültü ayına çevrildi.
İnsanlar öyle bir hale geldi ki, Allah’ın selamını bile vermeye korkar olduk.
Ramazan ayında çok sık bir şekilde vuku bulmaya başlayan şiddet olaylarının sebeplerinin iyi bir şekilde tahlil edilmesi gerekiyor.
İnsanların sinirleri gergin; hoşgörü, tevazu, edep ve ahlak kuralları artık yok oldu.
Neyi bölemiyoruz?
Neyin hesabını yapıyoruz?
Toplumun içerisindeki magandalıkların sebepleri neler?
Emniyette zaaf mı var?
Neden birbirimize tahammül edemiyoruz?
Sorulara devam etsek, sayfalar yetmez.
Geçtiğimiz gün Cumhuriyet Caddesi üzerinde ‘’korna çaldın’’ diye, çekilen bıçak ve sopaların sonucunda görüyoruz ki bu iş artık bardağı taşırdı.
Tabi bu olay şehrimizde ilk değil, son da olmayacaktır.
Geçmiş yazılarımda da bu sorunları dile getirerek korkularımı belirtmiştim.
Ama görüyoruz ki bu olaylar artık bireysellikten çıkıp toplumsal bir sorun olmaya başladı.
Erzurum'lu mert, cesur, delikanlıdır.
Nerede nasıl hareket edeceğini iyi bilir.
Bu manzaralar bu şehre ve ‘Dadaş’a yakışmıyor.
Kışın altı ay buzun üzerinde ve kırk dereceyi bulan zemheri ayazında yaşayan, ‘’bu şehrin insanını yaşadığı bu iklim şartları sertleştiriyor mu?’’ sorusunu kendi kendime soruyorum.
Ama cevabım hayır!
Çünkü Erzurumlunun bakışları kılıç kadar keskin olsa da yüreği sıcaktır.
O zaman bu öfkenin sebebi kırk derecelik zemheri ayazı değildir.
Toplumdaki kin ve nefret tohumlarının artmasına sebebiyet veren ve kitleleri bu hale getiren sebepler var.
Bu sebepleri ortadan kaldırmak elzemdir.
Aksi halde bu olaylar gittikçe artacaktır.
Ne yazık ki bir cadde üzerinde rezilliğin dibine vuranlar, insanları rencide edici, kırıcı ve yaralayıcı ifadeleri kullanmaktan utanmıyorlar.
Bu olayların sebepleri ve çözüm yollarına gelince;
En başta düşünen, üreten, maneviyatçı, dinine bağlı, edep ve ahlak kuralarına uyan gençler yetiştirmeliyiz.
Gençlerin ellerine kitap-kalem yerine bıçak ve içki şişesi verirsek,
Gerçek başarının, huzurun ve mutluluğun yolunu unutturan hayatlar yaşatırsak,
Kendisine ve çevresine saygı kavramını entegre edemezsek,
Prensipler geliştirerek, onurlu hayatlar yaşatmazsak,
Sadece para ve bilgisayarla oyalanarak zaman öldürmelerine müsade edersek,
Olacağı budur elbet!
Yarının ne olacağını bilmeyen hayat merkezlerine dizi-filmlerdeki ve izdivaç programlarındaki karakterleri oturtan gençleri hali bu olur.
Ama inanın, şuçlu olan biz anne babalarız!
Suçlu olan toplumun tamamıdır.
Suçlu olan basın yayın organlarıdır.
Biz toplum olarak bugünü ziyan ettiğimiz gibi, maaselef yarınımızı da yok ediyoruz.
Bugün dünya toplumlarına baktığımız zaman, onlar gıda, su, enerji güvenliği, döviz kuru savaşlarını nasıl kazanır, ülkemi nasıl daha zengin edebilirimin hesabını yaparken; Bizim ülkemizde gençlik anlamsız ve gereksiz konulara kafa yorarak malayani şeylerle ömürlerini heba ediyor.
Gençlerimiz maalesef bütün enerjisini eğlencenin, kısa yoldan köşeyi dönmenin ve emek vermeden para kazanmanın yollarını bulmaya harcıyor.
Şunu bilmeliyiz ki bir ülke zenginleşmeden, toplum zenginleşemez.
Ama asıl olan en büyük zenginlik ise güç ve vicdan zenginliğidir.
Bütün toplum birbirini sevmeli ve her fert birbirine tahammül göstermelidir.
Çünkü ‘’ayrılıkta azap, birlikte hayır vardır’’.
Gençlik en başta kendine güvenmelidir.
Kimseyi suçlamamalı ve dışlamamalıyız.
Sonuç olarak bu magandalıklara son vermek için,
Hedeflere koşan,
Çalışarak kazanan,
Başarılı,
Dindar,
Maneviyatına bağlı,
Edep ve ahlaklı gençlik yetiştirmeliyiz.
Ramazan ayının kıymetini bilmeli, bu mübarek ayı büyük bir fırsat olarak görmeli, böylece daha fazla sevap işlemeli ve günahlardan sakınmalıyız.
Resûlullah (s.a.s.), Ramazan ayının kıymetini şöyle açıklıyor: “Eğer insanlar, Ramazan-ı Şerîf'in ne olduğunu lâyıkıyla bilselerdi, senenin tamamının Ramazan olmasını arzu ederlerdi.”
O halde mübarek Ramazan’ın feyz ve bereketinden gereği gibi istifade ederek günahlarımızdan kurtulmanın gayreti içinde olmalıyız.
Bunun için; Kur’an-ı Kerim kıraati, tevbe-i istiğfâr, dua, zikir ve tesbihat ile meşgul olmalı; tuttuğumuz oruçla nefsimizi dizginleyerek günah işlemekten sakınmalı; Allah’ın rızasını kazandıracak salih ameller işlemeli, imkânlar ölçüsünde hayır ve hasenatta bulunmalı, fakir fukarayı gözeterek hayır dualarını almalı, oruçlu mü’min kardeşlerimize iftar ettirmeli, akraba ve komşularımıza ikramlarda bulunmalıyız.
Rabbim Ömrümüzü Ramazan, Ahiretimizi Bayram Eylesin İnşallah........
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.