Kamu bürokrasisi, ülke çıkarları için bile olsa, köklü bürokratik reformlardan hoşlanmaz. Değişimci iktidarlardan hazzetmez.
Direnmesi elbette doğrudan olmaz, buna görünüşte yetkisi yoktur zaten. Amacına ustaca temenna çakarak, eğilip bükülüp el ovuşturarak, ‘hakkı âliniz var efendim’ diyerek ulaşır, ama mutlaka ulaşır.
Değişime ayak sürümek, reformları yavaşlatmak gibi bir kadim tarzı vardır. ‘Otoriter bürokratik bir devlet yapılanmasının kanatları altına sığınarak’ varlığını sürdüren bir ‘sınıf’ haline gelmeyi başarmıştır, yıllar içinde.‘Vesayet’ meselesi de bu parantezin içindedir.
***
Sayıştay Başkanı Recai Akyel’in, AKŞAM gazetesinin manşetten verdiği açıklamalarını ilgiyle okudum. Maliye Hesap Uzmanları Vakfı'nın vergi denetimine yönelik paneline katılan Akyel, buradaki konuşmasında çok önemli tespitlerde bulunuyor.
Kamu bürokrasisinin mali denetimini yapan bir kurumun başkanı tarafından dile getirilen bu gerçeklerin gazete arşivlerinde hapsolup kalmamasını diliyorum.
***
Sayın Başkan ‘Bürokrasi kurumsal bağnazlık içinde’ diyerek önemli bir gerçeğin altını çiziyor.
Başkan’ın denetimle ilgili görüşleri de ilginç. Diyor ki “Denetimin kalite kontrolü olmalı. Denetimler açık yapılmalı. Kimi teftiş kurullarında amaçların dışına çıkan ve zararı olan denetimler gerçekleşiyor. Yanlış denetim de denetimsizlik gibi risk.”
Kamu görevlisini ‘iş yapmazsan denetimle başın derde girmez’ pısırıklığına sürükleyen denetim tarzı elbette terk edilmeli. İş yapmayanı, yan gelip yatanı da sorumlu tutan çağdaş performans denetimi de elbette gündemde olmalı… Denetim, hırsızın arsızın korkulu rüyası; çalışkan, dürüst personelin güvencesi haline gelirse, amacına erişmiş olur.
***
Sayın Başkan, Türk Bürokrasisinin ‘özgün sistem yaratımındaki’ başarısızlığını vukufiyetle dile getiriyor. Bu işlere bürokrasinin kafa yormamasından haklı olarak şikâyet edip, şöyle diyor:
“Türkiye'deki kamu kurumları bir sistem getireceklerinde hep başka ülkelerin modellerini örnek alıyor. Kamu yönetiminde örnek alınmayan ülke kalmamış. Yamalı bohça gibiyiz.
Bir sistemi ithal edince, o sistemin uygulanmasında da kurumlar arasında uyuşmazlık oluyor. Maliye bir sistem getiriyor, ama başka kurumların sistemi buna uymuyor.
Yabancı ülke modellerini bilelim, ama Türk bürokrasisi, amaçlarına uygun özgün sistemler geliştirmeli.”
***
Sayın Başkan’ın, çok önemli bürokratik zaafların altını çizen şu tespitlerini çok önemli buluyorum:
“Türkiye'de kurumsal bağnazlık var. Hiçbir kurum arasında ortak çalışma ve koordinasyon yok. Türkiye'de aynı kurum kural koyuyor, o kuralı aynı kurum uyguluyor ve yine aynı kurum denetliyor. Böyle olmaz, dış denetim olmalı. Türkiye'de reformlar konusunda da sorun var. Bir konuda anayasa düzenlemesi yapılıyor, ama uyum yasası yok. Bir yasa çıkarılıyor, ama uygulama için idari düzenleme yok. Bir reform yapılıyorsa, inanarak yapılmalı.”
***
Kamu bürokrasisinin derin hastalıkları açık yüreklilikle her zeminde ve sık sık dile getirilmelidir. Türkiye’nin siyasi eliti, vakti zamanı geldiğinde seçime gidiyor. Sandık denetimden ‘abdest tazeleyerek’ geliyor.
Yaptığının, yapamadığının hesabını yürürlükteki sistem içinde veriyor. Dolayısıyla ‘seçime tabi’ siyaset erbabı fiili bir ‘sınıf’ haline gelmiyor. Daha dinamik bir yapı olarak varlığını sürdürüyor.
Türkiye yüksek bürokrasisi, yükselen siyaset dalgasına tutunarak ikbal arayan, halka hesap vermeyen, ‘iş-makam-koltuk’ garantili ‘atanmış sultanlar’ şeklinde sistemin içinde bir imtiyazlı sınıf görüntüsü veriyor.
Etrafı yasal koruma zırhlarıyla kaplı ‘bürokratik adacıklarda’ sefa süren bürokratik yapıların reformlara direnmesinden doğal ne olabilir?
Değerli Hemşehrimiz, Sayın Sayıştay Başkanı’nın bu yürekli açıklamaları dileriz ki köklü ve hakiki reformlara kapı aralar.
Dünyanın en zengin resmi araç koleksiyonuna, en görkemli hizmet saraylarına, en iddialı sosyal tesis imkânlarına sahip kamu bürokrasisinin ciddi şekilde mercek altına alınmasının artık zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.