ŞİDDET ARTIK EN ÖNEMLİ BEKA SORUNU?
Şiddet olaylarının önüne geçemezsek toplumsal bir çöküş yaşarız. Sağımız-solumuz patlamaya hazır öfke dolu insanlarla dolu. Şiddet konusu artık güvenlik sorunu ve terör kadar da tehdit içeriyor.
Sadece ülkemiz değil dünya şiddet olaylarına karşı çaresiz. Şiddet meselesi artık toplumları derinden etkiliyor. Suç dosyaları kabardı! Vakalarda artış var. Peki ama artarak devam eden şiddet olaylarına karşı çözüm yok mu? Çözüm noktasında elimizi değil bedenimizi taşın altına sokmalıyız diyen HEGEM Başkanı Adem Solak Cumhurbaşkanlığı 11. Kalkınma Planı ve İnsan Hakları Eylem Planı Genelgesi doğrultusunda ”İnsan Hakları ve Şiddetle Sivil Mücadele Bilincini Güçlendirici Saha Aktörleri Yetiştirilmesi” projesini hayata geçirdi. 10 yıl sürecek proje aynı zamanda şiddetle mücadelede en büyük sivil ağ oluşumu. KGK ailesinin paydaş olduğu ve birbirinden değerli akademisyenlerin hazırladığı projenin mimarı HEGEM Vakfı Başkanı Adem Solak ile projenin uygulama aşamasını ve hedeflerini konuştuk
PEKİ BU PROJENİN AMACI NEDİR?
İnsan Hakları ve Şiddetle Sivil Mücadele Bilincini Güçlendirici Saha Aktörleri Yetiştirilmesi programının genel amacI, en büyük risk olan şiddeti daha ortaya çıkmadan aile, okul ve diğer sosyal ortamlarda önlemek için etkin tedbirler almak. Ülkemizde her tür şiddet bağlamında yaşanabilecek psiko-sosyal travmalar riskine karşı, acilen koruyucu-iyileştirici-onarıcı hizmet modellerini hayata geçirerek, ülke düzeyinde ‘şiddetle ve suçla sivil mücadele ağı’ oluşturmak. "İnsan Hakları ve Şiddetle Sivil Mücadele Bilincini Güçlendirici Saha Aktörleri Yetiştirilmesi" programının özel amacı ise, her mahalleye on sosyal arabulucu aktör, her okula yeterli sayıda şiddet önleme formatörleri ve sosyal arabulucu aktörler kazandırmaktır.
PROJE NE ZAMAN HAYATA GEÇTİ?
Proje HEGEM Vakfı tarafından son 6 yılda 537 akademisyen/uzman katılımıyla ülke düzeyinde gerçekleştirilen 34 bilimsel saha çalışmasına; daha öncesinde ise, yaklaşık 13 yıllık gibi uzun sürede gerçekleştirilen HEGEM risk araştırmaları sonuç raporlarına dayandırılarak hazırlandı. Adalet Bakanlığı çağrısı ve sekiz ayrı Bakanlıktan 16 Genel Müdürlük ve 25 ayrı Üniversite Rektörlüğü katılımıyla 2021 tarihinde bir sosyal politika programı olarak uygulamaya konmuştur. “İnsan Hakları” sorunu, insanca yaşama temelinde hiçbir tür şiddete uğramadan yaşayabilme sorunudur. İnsan haklarının ihlalinden söz edildiğinde, en ciddi risk faktörü olarak şiddet olgusuyla karşılaşırız. Barınma, beslenme, sağlık, eğitim, kişisel ve sosyal gelişim, güvenlik… gibi temel haklara erişimin önündeki her keyfi ya da kasti engel, bireyin-bireylerin zarar gördüğü bir şiddet durumudur.
NEDEN ŞİDDETİN TANIMINI YAPARKEN ZORLANIYORUZ?
"Şiddet; kişinin/kişilerin diğer bir kişiye, bir gruba ya da bir topluluğa karşı sözel, fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal, ekonomik, siyasi olarak zarar vermesi veya zarar verme tehdidinde bulunması; daha farklı olarak ise, kişinin/kişilerin kendine, diğer canlılara, doğaya bilinçli olarak zarar verici eylemler ortaya koyması durumudur" Şiddet olgusunun tek bir bilim disipliniyle izah edilmesi ve şiddet gerçekliğinin toplumda yaşanan birkaç sıradışı olay üzerinden anlaşılması mümkün değildir. Şiddeti anlama, anlatma ve şiddet bağlamındaki sorunlara önleyici, iyileştirici etkin çözüm modelleri ortaya koymada ve yürütmede ilgili bütün bilim disiplinlerinin, ahlakın, dinin ve dahası felsefenin işe karışması gerekir. "Şiddetle Sivil Mücadele”, öncelikle sahada şiddet olgusu üzerine bilgisi ve şiddeti önlemeye dair becerisi, azmi, inancı bulunan hizmet aktörlerini gerektirir.
HER İLDE ÇALIŞMA YAPILACAK MI ?
HEGEM Vakfı, 25 farklı ilde 25 devlet üniversitesiyle 10+10 yıl süreli iş birliği protokolleri imzalayarak, planlanan sosyal politikaların hayata geçirilmesi hususunda önemli bir hizmet gücü/yapılanması ortaya koymuş; bu sistematikle, öncelikle (İnsan Hakları Eylem Planı HEDEF 3.5 gereği) Adalet Bakanlığı ile iş birliği ve katılımcı diğer Bakanlık ve Kurum/kuruluşlar birlikteliğiyle “Şiddetle Sivil Mücadele” alanında ciddi bir süreç başlatmıştır. Şubat 2022-Temmuz 2022 altı aylık proje hazırlık döneminde 25 pilot ilde tanıtım faaliyetleri yapılmış; bu süreçte öncelikle paydaş üniversite akademisyenlerinin ve Bakanlıklarda çalışan konu ilgilisi kamu yöneticilerinin başlatılan sertifikalı eğitim programlarına katılımı için faaliyetler yürütülmüştür. Bu altı aylık hazırlık döneminde “Sosyal Arabuluculuk” sertifika programına 2200 ve “Şiddet Önleme Formatörlüğü” sertifika programına 1100 kişinin gönüllü katılımı sağlanmış; 32 Genel Müdürlük, 27 Valilik ve 40 Rektörlük katılımıyla 26 Mayıs 2022 tarihinde Manisa ilinde yapılan pilot il çalışmaları değerlendirme toplantısında sürecin Eylül 2022 sonrası 81 ile yaygınlaştırılmasına karar verilmiştir.
SUÇ ORANLARINDAKİ ARTIŞI NEYE BAĞLIYORSUNUZ?
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre; Türkiye'de 2019 yılında Cumhuriyet Başsavcılıkları soruşturma dosya sayısı 9 milyon 342 bin 676'dır. Bu dosyalarda yer alan şüpheli sayısı 13 milyon 562 bin 961 ve mağdur sayısı 10 milyon 504 bin 922'dir. Bu ise bize, ülkemizde hane başına yaklaşık olarak bir şüpheli ya da mağdur kişi düştüğünü göstermektedir. 2020 yılı 1 Ocak tarihi esas olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti adliyelerinde icra/iflas dahil toplam açık dosya sayısı 48 milyon 700 bin üzeridir. Türkiye suç bağlamında, İslam Ülkeleri arasında birinci ve OECD ülkeleri (36 ülke) arasında ABD'den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye'de suça karışanların; TBMM Şiddet Araştırma Komisyon Raporuna (2007) göre %88'i, Etkin Hükümlü Projesi Sonuç Raporuna (2009) göre %84'ü, HEGEM Gençlik ve Şiddet Araştırma Raporuna (2018) göre %78'i, "okulunu terk eden" çocuklardır. Terör üzerine yapılan araştırma ve belirlemelere göre ise, Türkiye'de, 2007-2015 yılları arasında devam, disiplin, vs. nedenlerle okulunu terk eden öğrenci sayısı 1 milyon 929 bin 966'dır. Bu ve diğer benzer verilerden hareketle, ülkemiz için "okul terk problemi, bir güvenlik sorunudur" diyebiliriz.
ŞİDDET FAKTÖRÜNDE AİLELERİN ETKİSİ NEDİR?
Kadınların anne olarak gelecek nesillere kişilik kazandırmada rolleri ve etkileri çok fazladır. Oysa ülkemizde bölgeler/iller arasında bu yönde sosyal risk oluşturacak büyük farklılıklar vardır. Örneğin; Eskişehir'de okur-yazar olmayan ya da hiçbir okul bitirmeyen kadınların haneye oranı %4 iken, bu oran Şirnak'ta %84, Muş'ta %73, Hakkâri’de %70, Şanlıurfa'da %65, Van'da %63, Siirt/Ağrı'da %62, Bitlis'te %58, Diyarbakır/Mardin'de %57’dir. 120 bin liseli ve 12 bin hükümlü gence ulaşılan "HEGEM: GENÇLİK VE ŞİDDET" saha çalışmasından elde edilen bazı önemli bulgular şöyledir: Ankete katılan 120 bin lise öğrencisinden %70,5'i ve Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan 12 bin gencin %86'sı okudukları okul ortamlarında haksızlığa, adaletsizliğe uğradıklarını beyan etmiştir. Okullarda haksızlığa uğrama sıklığının (katılanların üçte ikisi, haftada ya da ayda birkaç kere) yüksek oluşu dikkat çekici bir durumdur. ABD'de yedi eyaleti kapsayan bir araştırmada 25-34 yaşları arasında olup lise düzeyinde okulu terk eden bireylerin, lise eğitimlerini tamamlamamaktan ötürü 944 milyar dolar civarında vergi kaybına neden oldukları hesaplanmıştır. Amerikan devlet hapishanelerindeki mahkumların %75'i liseyi erken terk etmiş kişilerden oluşmaktadır.
GENÇLER NEDEN SUÇ İŞLEMEYE MEĞİLLİ?
HEGEM Vakfı Şiddet Raporu verilerine göre, okulunu terk eden ya da suça sürüklenen çocuk ve gençlerin en bariz özelliklerinden birisi, ailesinde suç mağduru olmuş en az bir bireyin var olmasıdır. Ülkemizde bu nitelikteki ailelerle ilgili bilimsel araştırmalar, istatistiki belirlemeler çok yetersiz durumdadır. Bu bağlamda, okulu terk eden ya da ailesinde suç mağduru birey bulunan çocuklarla birebir çalışma yürüten etkin yapıların, aktif görevli hizmet aktörlerinin bulunmaması çok önemli bir sosyal risk faktörüdür. "Gençlik ve Şiddet Araştırmaları" anketine katılan 120 bin lise öğrencisinden ancak %47 kadarının anne-babası, anlaşmazlıklarını olumlu yollarla çözme yolunu seçiyor; %53'ü ise negatif yolları, yani şiddete başvurmayı yeğliyor. Ceza İnfaz Kurumları ekseninde ankete katılan 12 bin hükümlü gençten ise, anne-babasının ortaya çıkan anlaşmazlıklarını olumlu yollarla çözenlerin oranı sadece %27'dir. Bunun anlamı ise, hükümlü gençlerden %77'sinin anne-babaları anlaşmazlıklarını negatif yollarla (şiddete başvurarak) çözme yolunu seçtikleridir. Bu oran ailedeki çatışma ortamı ile çocukların suça sürüklenmeleri arasındaki bağlantıyı düşündürmektedir. Ankete katılan liseli gençlerden sadece üçte biri kardeşleriyle ya da arkadaşlarıyla ortaya çıkan anlaşmazlıklarını olumlu yollarla çözme yolunu seçiyor; bu oran hükümlü geçlerde ise, beşte/altıda bir oranına kadar düşmektedir.
GENÇLERDEKİ NEFRET DUYGUSU NEDEN ARTIYOR?
Bu araştırma verilerine göre, yeni nesillerin anne babalarına göre insan ilişkilerinde, iletişimde daha olumsuz ve yıkıcı bir tutum sergilediği söylenebilir. Oysa, bir çocuk şiddete başvurduğunda ortaya çıkan durumdan çocuğun kendisi, ailesi, mağdur olan taraf ve dahası bütün toplum zarar görmektedir. 120 bin liseli ve 12 bin hükümlü gence ulaşılan HEGEM Raporuna göre (2018); Liseye devam eden gençlerin %58'i, Ceza İnfaz Sistemindeki gençlerin %82'si kendinden nefret ettiğini belirtirken; liseye devam eden gençlerin %80’i ve Ceza İnfaz Sistemindeki gençlerin %88'i diğer insanlardan nefret ettiğini beyan etmiştir. Geçmişte cinsel taciz vb. en az bir travmatik olayla karşılaşma durumu: Liseye devam eden gençlerde %21, Ceza İnfaz Sistemindeki gençlerde %58'dir. Ailesinde son 15 yıl içinde en az bir kere suç mağduru kişi olma oranı; liseye devam eden gençlerde %21 ve Ceza İnfaz Sistemindeki gençlerde %84'tür. İntihar eğilimi taşıma durumu; liseli gençlerde %37 ve Ceza İnfaz Sistemindeki gençlerde %64 olarak tespit edilmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.