Bugün nefsinin arzu ve hevasına esir olmuş bazı siyasiler için dört kavram revaçtadır.
Siyasilerin çok büyük iştahını kabartan bu dört kavram SİYASET artı ŞÖHRET artı ŞEHVET eşittir SERVET.
İşte her şey burada bitiyor.
Bu dört kavram sonucu ortaya çıkan tabloda ne dindarlık, nede İslamiyet kalıyor.
Siyaset siyaset ile elde edilen Şöhret, Şöhret ile elde edilen haksız Servet, Servet ile Atın yemi fazla geldi misali kudurur ortaya çıkar doyumsuz ve hayvani Şehvet sonunda ortaya çıkar rezalet ve felaket.
Nefis öyle bir doyumsuz melanettir ki insanoğlu ve taşıdığı nefis sonunun rezalet ve felaket olduğunu bildiği halde istek ve arzulara bir türlü gem vuramaz.
İnsanoğlu içindeki tatminsizliği gidermek için son sınırına kadar her şeyi (servet, siyaset, şehvet, şöhret) kendimizde toplamak ve böylece yıkılmayacak bir mülke kavuşmak istemektedir.
Şeytanın soldan, sağdan, arkadan, önden yaklaşması bu durumda içimizdeki servet, siyaset, şöhret ve şehvet tutkularının bizi hırsa ve hasede sürüklemesi demektir.
Bunlar olmayınca biz Ademler “şecere-i huld” ve “mülk-i la yebla” peşine düşeriz.
Böylece “yasak ağaçlara”dokunur, bunun için olmadık (servet, siyaset, şehvet, şöhret) suçları işler ve içinde bulunduğumuz doğal dünyayı (Cenneti) Cehenneme çeviririz.
Şeytanın bu tuzaklarından açıkça konuşmak gerekirse kimsenin tam manası ile kendini koruyabildiğini sanmıyorum.
Ne mutlu bunu beceren kardeşlerimize.
Tasavvufa göre tasavvuf terbiyesinden geçen insanın gönlünden en son çıkan üç şeytani arzu servet, şehvet, şöhrettir.
Bunlara sebebiyet veren en önemli unsurlardan biriside siyasettir.
Servet yani para sevdası; şöhret yani meşhur olma isteği, baş olma sevdası; şehvet yani karşı cins sevdası.
Siyaset ise bunlara ulaşmanın kısa yolu.
Kuran'da Yusuf peygamber ile Züleyha'nın kıssası anlatılırken Züleyha'nın Yusuf'u istemesi üzerine yüce Allah şöyle buyuruyor. "Ant olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi (Onu korumasaydı) o da kadına meyletmişti." (Yusuf Suresi -24. Ayet )
Yani demek oluyor ki Allah korumasa idi peygamberlerin bile bu arzulardan kurtulması zor idi..
Peygamberlerin bile Allah tarafından korunmaya ihtiyacı varsa o halde kim bunlardan kendini kurtulmuş ve korunmuş sayabilir.
Asla ve kat'a almam, yapmam, istemem dememeli, Allah yaptırmasın, aldırmasın, istetmesin demeli.
Günümüzde onun var.
Benim niye olmasın.
O yapıyor.
Bende yapacağım.
Ona bir şey olmadı.
Bana da bir şey olmaz.
Onun yanına kar kaldı.
Bana da kar kalır.
İfadelerini çok açık ve yüksek ses ile duyar olduk.
Ben öyle insanlar tanıyorum ki.
Siyaset ardından gelen, şöhret peşinden helal haram ver Allah'ım senin kulun yer Allah'ım diyerek haksız yere edinilen servet ve ardından ahirinde bakıyorsunuz rezalet ve felaket içerisinde değeri beş para etmez insanlar ortaya çıkmış.
Bir makam hırsı yüzünden bir bakıyorsunuz ki adamın yapmadığı melanet kalmamış.
Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) "Her ümmetin bir imtihanı vardır, benim ümmetimin de imtihanı mal iledir." buyuruyor.
Efendimiz bile malın şerrinden korkmuş ve ümmetin imtihanın mal ile olduğunu ikaz etmiştir.
Biz de onun gibi korkmazsak mal hırsından dolayı zekât memurlarını kovan Salabe’ye, “Salebe’ye yazık oldu!” dediği gibi bizlere de yazık oluverir.
Siyaset; Servet, şehvet ve şöhretin en çok kullanıldığı makamdır.
Günümüzde hain eller ve şer güçler istediklerini elde etmek için insanları bu üç şeyle avlamaya çalışıyor.
Tıpkı geçmişte yaptıkları gibi.
Önce ele geçirecekleri insanların zaaflarını öğreniyorlar.
Karşılarında ki adam eğer satın alınır cinstense sorun yok.
Yok eğer satın alınır cinsten değil de şantaj yapılacaksa adam farkında olmadan bu istekleri karşısında buluyor.
Sonuçta da hainler elde ettikleri ile insanları kendilerine hizmet etmek zorunda bırakıyorlar.
Şeytanın ve onun en kuvvetli silahları olan paranın, kadının ve makam hırsının şerrinden Allah'a sığınırız.
Bütün insanların kuduz köpekten kaçtığı gibi bu durumlardan kaçması lazımdır.
Özelikle devlet adamlarımızın bunlara asla tevessül etmemesi gerekir.
Vallahi aksi takdirde insanoğlu önce mücahit ise kısa bir süreç içerisinde müsait oluyor, ahirinde de müteahhit oluyor.
Bununla da kalmıyor şöhret arayışına giriyor.
Sonra şehvet ve sonra en vazgeçilmez bir durumda servet, sonradan rezalet ve felaket ile her iki dünyasında da zelil oluyor.
Allah bizleri, gençliğimizi, siyasilerimizi ve devlet adamlarımızı bu dipsiz kuyulara düşmekten korusun.
Duamız odur ki; Rabbim bizlere Rüşvet korkusundan hediye bile kabul etmeyen Hz. Ömer’in valisi Said İbn Amr gibi insanlar nasip etsin.
Şimdi bir kardeşimzi sorar.
Kimdir bunlar?
Bizim lafımız ortaya, illada alana deriz.
Herkesin kendini bildiği gibi..
Günümüzde herkes kimin ne olduğunuda biliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.