Suriye, birçok kişi tarafından bugüne kadar sadece arada sırada ufak sorunlar yaşadığımız bir ülke olarak bilinse de, özellikle yaşanan iç savaş sonrasında ülkemiz ve dünya gündeminin bir numaralı konusu olmuştur.
Peki, Suriye’yi iç savaşa sürükleyen neden sadece dikta bir rejime karşı direnişin bir sonucu mu, yoksa dünyada süregelen güç mücadelesi ve 3. Dünya ülkeleri üzerinde oynanan oyunların diğer bir ayağı mı?
Bütün bunların aslında cevabı çok nettir.
Suriye Siyonist ve Emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda bir taraf seçip olaya dâhil olma ve bir ülkeyi böl, parçala, yut ve mazlumları kana ve gözyaşına mahkum etmesidir.
Yâda daha iyi tahlil yapmak adına biraz geçmişe gidelim.
Siyonist ve Emperyalistlerin Arap Baharı olarak isimlendirdikleri süreçle birlikte 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devrilmesi sadece Mısır’ı değil bölge halklarını da derinden etkilemişti.
Bu tarihi devrim domino etkisiyle Bahreyn’i, Libya’yı, Fas’ı etkilemiş ve hatta Kaddafi’nin ölümüne bile neden olmuştu.
Halk hareketlerinin büyük devrimlere yol açtığı bu dönemde Suriye’de Dera şehrinde iki bayan doktor telefonla konuşurken; “Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza...” şeklinde niyetlerini dile getirdiler.
Telefonları istihbarat tarafından dinlenen bu iki kadın doktor tutuklanıyor ve ceza olarak saçları sıfıra vuruluyordu.
Bunun üzerine, bu kadınlardan birinin akrabası olan 12-13 tane çocuk, duvarlara “Halk, düzenin yıkılmasını istiyor.” sloganını yazıyor.
(Sözü edilen slogan Arap dünyasında en çok atılan slogandır.)
Okulun müdürü bu çocukları istihbarata şikâyet ediyor.
Çocukları içeri alıyorlar ve çok ağır işkencelere maruz bırakılıyor.
Çocuklar içeri alınınca, Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, Dera’nın istihbarat sorumlusuna gidiyor ve bu çocukların bırakılmasını istiyorlar.
Ancak hakaretle karşılaşıyorlar ve bunun üzerine bir sonraki gün 1000 kişi çıkıyor sokağa.
Çocukların bırakılmamasını ve aşiret reislerine yapılan bu hakareti protesto ediyor.
Dera Bölgesi yapı itibariyle özel bir yerleşim birimidir.
Dera’da yaşayanlar büyük bir çoğunluğu seyyidi, Ehl-i Beyt torunlarıdır...
Dera şehrinde insanlar öldükçe isyan önce bütün şehre yayıldı.
İlk başlarda birkaç bin kişi gösterilere çıkarken, kısa bir zaman içinde on binlerce Deralı sokakları doldurmaya başladı.
Peygamber torunları olan seyyidlere, Baas rejiminin geçmişten beri büyük baskı uyguladığı biliniyordu.
Bunun da etkisiyle Dera’daki isyan büyüdükçe diğer şehirlerde de etkisini gösterdi.
İsyan dalgası Şam, Lazkiye, Humus, Banyas, Hama, Kamışlı ve Halep’e doğru genişledi.
Cuma günleri namaz sonrası Dera halkına destek için sokağa çıkan diğer şehirlerdeki halka yönelik de yönetim tarafından şiddet kullanılınca, Suriye’deki isyan katil Esad’ın gitmesini isteyen bir halk ayaklanmasına dönüştü.
Ve bugünkü yaşanan süreç başladı.
Arka planı çok da derinlikli olan sorunların su yüzüne çıktığı bu olaylardan sonra on binlerce sivil insanlar öldü, şehirler bombalandı.
Katil Esed’in zulmünden kaçan milyonlarca insan evini barkını terk ederek komşu ülkelere sığındı Avrupa yollarında cesetleri kıyılara vurdu.
Türkiye yanı başında yaşanan trajediye kayıtsız kalmadı ve sürece mecburen dâhil oldu.
Çünkü Türkiye kapılarına dayanan milyonları sınırın bu tarafına almış kurduğu kamplarda mazlumların gözyaşlarını silmeye yaralarına merhem sürmeye başlamıştı.
Aslında Suriye’deki bugünkü yapıyı özetlemek için öncelikle bu ülkeyi oluşturan toplulukları ve arkalarında ki ülkeleri görmek bütün durumu açıkça analiz etmektedir.
Türkiye Suriye’den gelen göçleri önlemek için batılılara önerdiği güvenli bölge ısrarını uzun zaman sürdürmesine rağmen sesini duyan olmadı, yada duydular işlerine gelmedi.
Çünkü bu Emperyalist ve Siyonistlerin Ortadoğu’da hazırlamış oldukları bir plan vardı.
Bu Planın uygulanmasında da ne Türkiye’nin nede önerilerinin yeri yoktu.
Onların planları aslında çok açıktı.
Oda 90’lı yıllarda Rahmetli Erbakan Hocamızın dile getirdiği önce Irak, sonra Suriye ve ardından Türkiye’yi param parça etmekti.
Bunun içinde önce Irak’ı yok ettiler,
Sonra Suriye de alfabede harf kalmamışçasına yok DAİŞ, yok PYD, yok YPG arkalarında ise PKK denen terör örgütleri ile önce Suriye’yi ardından Türkiye’yi parçalamak.
Bunların planında sınırımızın hemen yanı başında bir uzantı ile Akdeniz’e kadar uzanan bir terör devleti kurmak ve Türkiye’yi nefes alamayacak şekilde kıskaca almaktı.
Bütün planlarını hazırladılar.
Terör devleti için belli bir mesafe aldıktan sonrada Fetö denen şerefsiz, alçak bir vatan haini ve onun namussuz asker kıyafetine bürünmüş teröristleri tarafından 15 Temmuz gecesinde Türkiye’yi param parça edecek, kendilerine mahkûm, kendilerinin at oynatacağı bir ülke konumuna düşürmek için şerefsiz bir plan yaptılar.
Bu namussuzların planı vardı da.
Rabbimin yok muydu?
Vardı elbet.
Çünkü Rabbim tuzak kuranların en hayırlısı idi.
Bunların tuzaklarını boşa çıkardı.
Planlarını yerle bir etti.
Sonuçta Rabbimin izni, Sayın Cumhur Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kuvvet ve kudreti ve aziz milletimizin feraseti ile bu kâfirler topluluğunun oyunları boşa çıktı.
Elhamdülillah.
Bir millet yeniden dirilişe geçti.
Şimdi ise sıra bizde idi gereğini yapmanın zamanı gelmiş geçiyordu artık.
Ne ABD,
Ne Avrupa dedik.
Reis’i dinledik.
Tarih 24 Ağustos 2016
Ne diyordu REİS;
‘Bu sabah 04.00 itibariyle Suriye’nin kuzeyinde sürekli ülkemizi oradan tehdit eden terör örgütlerine yönelik bir operasyonu ordumuz güvenlik güçlerimiz başlatmış durumda. Bir millet şüphesiz ki onuruyla, gururuyla vardır. Bir millet istikbal mücadelesine iman etmesiyle vardır. Şu anda da ne yazık ki Suriye’den ülkemize Gaziantep Kilis tüm bu bölgelere yapılan bu saldırılar işi bir yere kadar getirdi. Artık son dedik, bu işin burada noktalanması lazım ve bu sabah 04.00 itibariyle süreç başladı"
VESSELAM..
Şimdi ne mi oluyor?
Tek Cümle ‘’SURİYE NEFES ALIYOR’’
Ne olduğunu ise ömür olursa haftaya yazarız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.