Ekonomi, toplumsal hayatın hemen her alanını etkileyen ve belirleyen unsurlardan birisidir. Akademik dünyada yapılan birçok çalışmada; ekonomik gelişmişlik düzeyi ile demokrasi başta olmak üzere futbol gibi toplumsal birçok alan arasındaki ilişkiler incelendi. Söz konusu alanlardan bazıları genel nitelikli olup, her düzeyden insanın değerlendirme yapmasına açıktır.
Malumunuz yakın geçmişte Almanya’nın kazandığı bir Dünya Kupası Organizasyonu vardı. Yaklaşık bir ay boyunca Brezilya’da oynanan Dünya Kupası maçları izlendi ve konuşuldu. Birçok futbol otoritesi, takımların başarılarının ve başarısızlıkların nedenlerini, çoğunlukla futbol alanının/dünyasının gerçekleriyle açıklamaya çalıştı. Halbuki futbol, insan merkezli bir oyundur. Bu nedenle bu oyunun sosyal, kültürel ve ekonomik yönleri en az futbol ve futbolcu faktörü kadar önemlidir.
İnsan emeğinin sonucu olan verimliliğe etki eden faktörler yaklaşık benzerlikler gösterir. Mesela, bir işyerindeki çalışanların verimliliklerini; işyerinin teknik donanımı dışında kültür, eğitim, ahlak, edinilen tecrübe, siyasal olaylar gibi birçok faktör etkiler. Her sosyal olayın neden ve sonucunun tek belirleyeni yoktur. Tıpkı ekonomik kalkınmanın veya ekonomik geri kalmışlığın nedeninin sadece sermaye yeterliliği veya yetersizliği olmadığı gibi. Ekonomide olduğu şekliyle, hiç şüphesiz futboldaki başarıların ve başarısızlıkların da birden fazla etkileyeni bulunmaktadır. Yani futbol sadece futbol değildir. Skor, sadece bir sonuçtur.
Bir kere futbol, hem oynayanların hem takımların hem de taraftarların (toplumların)karakterlerini ve nasıl ve hangi ortamda yetiştiklerini büyük oranda yansıtan bir oyundur. Yani futbol esnasında, bir futbolcu veya bir takım yetiştiği ve geliştiği ortamın karakterini açık bir şekilde dışa vurur. Eğer bir futbolcu, sistemli ve kurumsal ilişkilere dayalı bir toplumda yetişmişse futbolu da aynı mantıkla oynar. Ve yine şayet bir futbolcu, kuralsız ve sistemsiz bir ortamda yetişmişse, yetiştiği toplumun özelliklerinden kendisini arındıramaz ve futbolu da öyle oynar. Zira toplumların kültürel özellikleri her alanda farklı sonuçlar doğurur.
Bu sebeple, kupa kazanan veya iyi futbol oynayan ülkelerin sosyo-kültürel yapıları, ekonomik gelişmişlik düzeyleri ve gelişmişliklerinin nedenleri hep dikkatimi çekmiştir. Keza, daha ilk maçlarda elenen ülkelerin durumları da… Mesela neden Almanya hem Avrupa hem de Dünya Kupalarında başarılı oluyor? Afrika veya Asya takımları neden Dünya Kupalarında başarısız oluyorlar? Arap ülkeleri neden bu organizasyonlara gelemezler? Güney Amerika ülke futbolcularının yeteneklerinin sebebi nedir? Peki Türkiye?
AB ÜLKELERİ: SERMAYE, SİSTEM VE FUTBOL
Avrupa kulüplerinin Dünya futbolundaki başarıları tartışılmaz. İspanya, İngiltere ve Almanya liglerinin kalitesi ortada. Bu ülkelere Dünya Kupasını iki kez kazanmış Fransa’yı ve dört kez kazanmış İtalya’yı da ilave etmek gerekir. Dünyanın en kaliteli futbolcuları Avrupa liglerini tercih ediyorlar. Aynen sermayenin tercih ettiği gibi. Fakat İtalya ve Fransa’nın hem kulüpleri hem de milli takımları artık on yıl öncesinin kalitesinde değil. Bu iki ülkenin ekonomileri de geçmişle aynı değerde değil. İtalya rüşvet
ve şike olaylarıyla epey uğraştı. Hem İtalya hem de Fransa’da siyasal istikrarsızlık yaratacak gelişmeler de yaşandı. Ekonomik sistemleri önemli derecede bozuldu. Her iki ülke de son on yılda borç stokları yüksek, büyüme oranları düşük ve ekonomik istikrarsızlıkların arttığı ülkeler arasında yerlerini aldılar.
Almanya, hem milli takımlar hem de kulüpler düzeyinde son on yıldır “seyir zevki” de olan önemli başarılara imza atıyor. Geçmişteki futbol başarıları asla ihmal edilecek gibi değil. Ama burada önemli olan, geçmişteki başarılarını geliştirerek devam ettirmeleri. Yani hem kulüpler hem de milli takımlar düzeyinde sürekli kendini yeniliyor ve geliştiriyorlar. Dünyada disiplinli ve mücadeleci “takım oyununun” simgesel merkezi Almanya’dır. Öyle ki “Futbol, iki takımın oynayıp sonunda Almanların kazandığı bir oyundur” sözünü neredeyse dünyaya kabul ettirmişlerdir. Almanya, AB ülkeleri içerisinde en istikrarlı ekonomiye sahip ve Avrupa’nın lokomotifi olan bir ülke. Aynı zamanda yüksek teknolojili ürün üreten ve sanayisi sürekli gelişen de bir ülke. Yani ekonomik gelişmesi yerli sermaye ve teknolojiye ve sürdürülebilir/istikrarlı bir sisteme dayalı. Ekonomilerinin rekabet gücü çok yüksek. Almanya’nın futbol başarısı da ekonomisiyle aynı özellikleri taşıyor. Çok iyi bir futbol altyapısına sahipler. Sistem devamlı kaliteli yerli futbolcu üretiyor. Futbol sistemlerini sürekli geliştiriyorlar ve en önemlisi istikrarlı bir futbol yönetimleri var. Mağlubiyetler ve galibiyetlerde duygusal karar vermiyorlar. Sabırla sistemi geliştirerek sürdürmeyi tercih ediyorlar. Seyirci desteği çok yüksek. Başarıyı ödüllendiren Almanlar, başarısızlıkta da takımlarını terk etmiyorlar. Statlar her durumda dolu.
İngiliz kulüplerinin bir kısmı Arap ve Rus zenginlerine satıldı. Kaliteli yabancı futbolcular, kendi ülke milli maçlarının %75’inde oynama zorunluluğu taşıyan “bir sistem” içerisinde rahatlıkla satın alınabiliyor. Dünyanın en pahalı ligi İngiliz Premier Lig. Bu nedenle kulüp bazında başarıları devam ediyor. Ama milli takımlar düzeyinde İngiltere hiçte iyi bir yerde değil. Yani yerli futbolcu kalitesi düşük. Futbol sisteminde, geçmiş dönemlerine göre karşılaştırmalı bir gelişme gözükmüyor. İngiliz ekonomisi de son dönemlerde istikrarlı değil ve kırılgan bir yapıya sahip. Büyüme oranları Dünya ortalamasının çok altında ve borç stokları oldukça yüksek. Finansal krizden en fazla etkilenen ülkelerden birisi. Ama halen dış finansman kaynakları tarafından önemli derecede tercih edilen bir ülke. Yani ekonomisini besleyen kaynakların önemli kısmı yabancı. Futbol kulüplerinin de hem finansmanı hem de futbolcuları dışarıdan geliyor. Yerli kaliteli futbolcu yetiştiremiyorlar. Bu nedenle milli takımlar düzeyinde başarıları çok düştü.
İspanya, istisna bir durum sergiliyor. Ülkede, Güney Amerikalı futbolcular için istisnalar var. Ve bu kıtanın futbolcuları gelişmiş futbol dünyasına İspanya’dan giriş yapıyorlar. Bu bölge futbolcuları bu nedenle İspanya’yı tercih ediyorlar. 2008 Dünya Finans Krizinin en fazla etkilediği ülkelerden birisi olan İspanya’nın, kulüpler bazında ekonomik sorunlarıyla paralel bir başarısızlığı yoktur. Kulüpler düzeyindeki sistemleri devam ediyor. Lakin milli takımlar düzeyinde ekonomik sorunlarını çağrıştıran sorunlar yaşıyorlar. Son Dünya kupasındaki başarısızlıkları gelecek için endişe verici. Kanaatimce, ekonomisi bu kadar sorunlu olan bir ülkenin futbol geleceği de sorunlu olacaktır. Çünkü Real Madrid ve Barcelona başta olmak üzere İspanyol takımlarının önemli bir kısmı ciddi para harcayarak kaliteli futbolcuları İspanya Ligine kazandırıyorlar. Şimdilik dünyanın en pahalı ikinci ligi İspanya’da.
AFRİKA: FUTBOL TAKIM OYUNU AMA …
Gelelim Afrika’ya. Afrika kıtası, yüzyıllardır Batılı ülkeler tarafından sömürgeleştirilmiş topraklar. Ülkeler her ne kadar bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da, Batılıların modern sömürüleri devam ediyor. Kıtada, yeraltı ve yerüstü kaynakları yerli şirketler değil de daha çok yabancılar işletiyor.
Afrika’nın birçok ülkesinde küçük gruplar arasında iktidar savaşları devam ediyor. Mandela’nın Güney Afrika’sı dışında neredeyse bütün Afrika’da farklı gruplar bir araya gelip de “ortak bir güç” oluşturamıyorlar. Bu nedenle sürekli sömürülen ve kaynakları kullanılan bir coğrafyadır Afrika. Kulüp takımları hakkında fazla bir bilgiye sahip olmamakla birlikte, ülkelerin milli takımlarından hareketle futbol başarısızlıklarını/başarılarını konuşabiliriz. Afrika milli takımları genellikle; bireysel olarak çok kabiliyetli ve güçlü fiziğe sahip futbolculardan oluşuyor.Futbol şayet tek kişilik bir oyun olmuş olsaydı Afrikalılar dünyanın en başarılı sonuçlarını alırlardı. Ama futbol bir takım oyunu ve maalesef Afrikalılar bir “takım” olamıyorlar. Bireysel olarak bu kadar yetenekli futbolcudan bu kadar başarısız takımların çıkması ancak o bölgenin toplumsal ve siyasal kültürüyle ve ekonomik gerçekleriyle açıklanabilir. Afrikalı futbolcular, milli takımlarının başarısı için oynamaktan daha çok kendi kişisel gelecekleri için oynamayı tercih ediyorlar. Halbuki, her bir futbolcu takım için oynamış olsa hem ülkeleri hem de kendileri kazanacak. Kaynakları da ülkelerin kendi şirketleri işletmiş olsa hem şirketler hem de ülkeler kazanmış olacak. Bu bir taraftan çok zor diğer taraftan da çok kolay bir iş. Bunun olabilmesi için Batılı sömürgecilerin yarattığı “travmadan ve özgüven yoksunluğundan” Afrikalıların kurtulması lazım.
ARAP ÜLKELERİ: TEKNOLOJİ DE FUTBOLCU DA ÜRETİLMEZ, SATIN ALINIR
Arap ülkelerinin durumu ise daha ilginç. Bilindiği gibi çoğu Arap ülkesinde kişi başına düşen milli gelir düzeyi, birçok AB ülkesinden daha fazla. Ama Arap ülkeleri BM standartlarında gelişmiş ülkeler sınıfında değiller. En yüksek teknolojiyi kullanırlar ama teknolojiyi üretemezler. Paraları çoktur. Bu nedenle ihtiyaçları olan silah, her türlü elektronik cihaz, araba, bilimum tefrişat eşyaları gibi her türlü malzemeyi dışarıdan satın alırlar. Gelişmiş Batı dünyası için çok iyi bir pazardırlar. Tıpkı iyi para kazanmak isteyen futbolcular için olduğu gibi. Tanınmış, kariyerli futbolcular için “son transfer” yeridir Arap Ülkeleri. Yani artık futbol yaşamının sonuna yaklaşmış dünya futbolcuları, Arap takımlarına cazip ücretlerle transfer olurlar. Anlayacağınız, çok parası olan Arap ülkelerinin teknoloji ithalatıyla futbolcu transferinin mantığı aynı. Bu nedenle ne teknoloji ne de futbolcu üretebilirler. Onun için, çok paraları olsa dahi bu ülkeler gelişmiş ülkeler sınıfında değiller ve ne ekonomik ne de futbol başarıları bulunmamaktadır.
Brezilya son on yılın ekonomik açıdan en fazla büyüyen ülkelerinden birisi. Brezilya, ileri teknolojili ürünler üreten ülkeler içinde yer alıyor. Geleceğin en iyi ekonomisine sahip olacak ülkeler arasında gösteriliyor. Futbolu ise istisnai bir özellik gösteriyor. Dünyanın en fazla futbolcu ihraç eden ülkesi. Brezilyalılar Allah vergisi yeteneklere sahipler. Sokak futbolu çok meşhur. Yerli kültürün futbola bu kadar olumlu yansıdığı başka bir ülke yok. Brezilyalılar için futbol, sınıf atlamanın en kolay yolu. Ekonomik gelişmeleri, futboldaki kalitelerine süreklilik kazandıracak gibi gözüküyor.
YENİ TÜRKİYE: KURUMSAL İLİŞKİLERE DAYALI ÜRETKEN SİSTEMLER
Türkiye ise önemli siyasal ve ekonomik krizler yaşamış bir ülke. Uzun yıllar hem üretken imalat ve sanayi altyapısına hem de futbol altyapısına sahip olamadık. Futbolda olduğu gibi ekonomik büyümede de çok sert iniş çıkışlarımız oldu. Ekonomimiz büyük oranda dış finansman kaynaklarıyla büyüdü. Ekonomide, diğer dönemlere göre sağlanan istikrar daha çok Menderes, Özal, Erdoğan gibi liderlerin başında olduğu istikrarlı hükümetler sayesinde elde edildi. Yani, sistemlerden daha çok liderlere bağlı iyileşmeler yaşadık. Tıpkı Fatih Terim ile Galatasaray’da yaşanılan başarılar gibi. UEFA Kupasını kazanan Fatih Terim jenerasyonunda; Arif, Okan, Hasan Şaş, Hakan Şükür, Hakan Ünsal, Emre Belözoğlu, Ümit Davala, Bülent Korkmaz, Fatih Akyel, Ergün Penbe vardı. Bu futbolcular Türkiye’ye milli takımlar düzeyinde Dünya üçüncülüğü de kazandırmışlardı. Futbolcular yaşlanınca
milli takım başarıları da bitmiş oldu. Eğer üretken bir altyapımız olsaydı başarılarımız da devam ederdi. Hiç şüphesiz sürekli bir başarı için mutlaka futbol veya üretim altyapısı olmalı.
Bugün Türkiye ekonomisinin geleceği imalat sektörü alt yapısına yani üretim sektörünün gelişmesine bağlı. Ekonomimiz, siyasal istikrarın oluşturduğu güven ortamında dünyanın birçok ülkesinden gelen finansal kaynaklarla büyüdü. Makro ekonomik iyileşmelerin önemli bir kısmı, finansal araçlarla sağlandı. Ama artık, kişi başına gelire göre “orta gelir” düzeyine ulaşmış durumdayız ve bu seviyede bir “orta gelir tuzağı” denilen bir tuzak var. Bu tuzaktan kurtulmanın iki yolu mevcut: Tasarruf artışı ve imalat sektörünün gelişmesi. Yani kendi öz kaynaklarımızla daha çok fabrika açmalıyız, sanayimizi daha da geliştirmeliyiz ve ithalatın çok fevkinde ihracat yapmalıyız. Ekonomik büyümenin altyapısını üretim sektörü oluşturmalı.
Futbolda beklenen iyileşme de ancak ekonomik gelişme konusundaki bu vizyonla sağlanabilir. Zira, kişilerin başarısı üzerine kurulu olanlar değil, sistemlerin üzerine kurulu başarılar kalıcı olacaktır. Erdoğan, ekonomide ve siyasette sağladığı istikrar ve vizyon ile ilk defa kurumsallaşmanın altyapısını oluşturdu. Artık herkes istikrarın ve kurumsallaşmanın, gelişme/kalkınma için olmazsa olmaz olduğu gerçeğini Erdoğan sayesinde anladı. Davutoğlu’nun başkanlığındaki Yeni Hükümet, kurumsallaşmayı ve üretime dayalı istikrarlı bir ekonomik yapıyı geliştirmeyi öncelikli hedefleri arasına koydu. Benzer çabanın futbol kulüplerimizde ve milli takımımızda da olması gerekir. Hem ekonomide hem de futbolda hedeflerimize ulaşmak istiyorsak; Erdoğan’ın ve Terim’in başarılarına süreklilik sağlayacak üretken altyapılara dayalı sistemleri daha da geliştirmeliyiz. Yeni Türkiye söyleminden kastedilen şey biraz da budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.