• BIST 9659.96
  • Altın 3002.717
  • Dolar 34.5123
  • Euro 36.1711
  • Erzurum -7 °C
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara -1 °C

Uzmanlardan Erzurum'da yaşayanlara uyarı!

Uzmanlardan Erzurum'da yaşayanlara uyarı!

Türkiye'de bir üniversitenin yaptığı araştırma her gün içtiğimiz çaydaki büyük tehlikeyi gözler önüne serdi. Sıcak çayın kansere davetiye çıkardığını iddia eden uzmanlar Erzurum, Ağrı, Kars ve Van'da yaşayan vatandaşları uyardı.

Şehir hayatı, trafik, hava kirliliği, stres, sinir, tahammülsüzlük, yanlış beslenme elerken Türkiye'de midesinden rahatsız olanların sayısı günden güne artıyor. Sosyal ve çevresel olumsuzluklar midemize vuruyor!

Gün geçmiyor ki "reflüm var"," midem ağrıyor" diyen birine rastlamayalım. Yaş ortalaması da yıldan yıla düşüyor. Neyse ki teknolojinin hızlı gelişmesi ile tıbbi tedavi imkânları da "ölümden gayri her derde çare" olabilecek ölçüde yüksek... Ancak mide ve yemek borusu kanserlerinin asıl ilgi çekici yanı, buna sebep olan faktörler...

Genetik değil, şartlara bağlı gelişiyor

Yemek borusu kanserinin nedenleri; sigara, sıcak sıvı tüketimi, tütsülenmiş et, yanmış yağda et pişirilmesi, sebzeden fakir beslenme olarak belirlenmiş. Mesela Japonlarda sıcak ve acı yedikleri için çok sık görülüyor. Türkiye'deki sebebi ise günlük hayatta vazgeçemediğimiz çay... Koyu ve çok sıcak çay içme alışkanlığı doğrudan yemek borusu kanserine davetiye çıkarıyor.

Genetiğin önemli olmadığı neredeyse tek kanser tipi, yemek borusu kanseri. Yemek borusu kanserlerinde genetiğin değil yaşanılan bölgenin önemi var. Çin'den başlayarak Doğu Anadolu'ya kadar uzanan yemek borusu kanseri kuşağı var. "En batı kısmı bizim Doğu Anadolu kısmına geliyor. O bölgede yemek borusu kanseri oranı Batı'dakinden ciddi oranda daha fazla. Çevrenin önemli olduğunu gösteren bazı bulgular da var. Çin'de yaşayan kişilerin yemek borusu kanseri olma riski çok yüksekken, başka ülkelere gittikten sonra ihtimalleri bir jenerasyondan sonra hızla düşüyor.

Hastalık genellikle 50-70 yaş arasında görülüyor. Erkeklerde daha sık rastlanılan hastalığın görülme sıklığı, coğrafi olarak da farklılıklar gösteriyor. Batı ülkelerinde 100 binde 20 iken, Uzakdoğu ülkelerinde 100 binde 100 oranında rastlanıyor. Bu oran Güney Afrika'da 100 binde 160, Kazakistan'da 100 binde 540'lara kadar çıkıyor. Ülkemizde ise oran tam olarak bilinmese de Doğu Anadolu Bölgesi'nde daha sık görülüyor.

Sıcak ve "kıtlama" çaya dikkat!

Yemek borusunun kendi hücresinden gelişen türde kanserlere sigara içmek, alkol kullanmak etkili oluyor. Sosyo-kültürel düzeyi düşük yörelerde daha sık görülebiliyor. Bunun nedeni de yiyeceklerin saklanma koşullarının kötü olması. Bunun yanında baş, boyun kanseri görülen kişilerde yemek borusu kanseri de görülebiliyor.

Halk arasında "kıtlama" da denilen "kırklama" çay içen doğu illerinde çayın en az 10 derece daha sıcak olmasının bu kanseri tetiklediği araştırmalarla ispatlanmış. Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı'ndan bir ekibin yaptığı araştırmada, halkın yöresel olarak alışkanlık gereği çok çay içtiğini, özellikle kış mevsiminin uzun sürmesi nedeniyle sıcak yemeklerin çok hızlı tüketildiği kaydediliyor Erzurum, Van, Kars ve Ağrı gibi bölgelerde ağız içi ve yemek borusu kanseri bu nedenle yaygın sonucuna varılıyor.

Yemek borusu cerrahisi, akciğer zarı kanseri ve mide kapalı ameliyatlarını Türkiye'de ilk kez uygulayan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel, bu kanserin sebepleri hakkındaki kanaatini şöyle aktarıyor: "Bizim hastalarımızın büyük bölümü Erzurum, Erzincan, Van, Bitlis, Ağrı, Kars, Muş ve civarından geliyor. Kışın soğukta kaynar çay içiyorlar çünkü. Van Üniversitesi'nin bu konuda çalışması var. Elde edilen sonuçlar çok basit ama çok kapsamlı bir çalışma. Bu bölgelerde kıtlama çay içiyorlar. Biz normalde şekeri çayla karıştırıyoruz. Karıştırdığımızda sıcaklığı 65 derece oluyor. Ama kıtlama çay içerseniz sıcaklık 75-80 dereceye çıkıyor. Ayrıca, kıtlamada şekeri damağa yapıştırıyorlar, şeker içerken eriyor. Dolayısıyla yemek borusunu daha çok yakıyorlar kıtlama içtikleri için. Böylece kronik hasar oluşuyor ve buna bağlı olarak da yassı hücreli kanser dediğimiz, farklı tür bir kanser gelişiyor yemek borusunda."

Skuamöz hücreli kanser Türkiye'de çok az. Bunun sebebi midemizde Helicobacter pylori dediğimiz bir mikrobun varlığı. Bu mikrop Türkiye'de yüzde 80-90 sıklığında görülürken, Batı dünyasında yüzde 10 civarında bulunuyor. Dolayısıyla bizim midelerimiz çok fazla asit üretmiyor ve mideyi çok fazla yakmıyor.

Midedeki mikrop kanseri önlüyor

Yemek borusunda bir darlık, cepleşme varsa yine yemek borusu kanseri olabileceğini kaydeden Prof. Batırel, genellikle yemek borusu kanserlerinin doğulu hastalarda fazla görülmesine rağmen aslında Türkiye'de rakam olarak bu kanser türünün Batı'ya göre oldukça az olduğunu söylüyor. Sebebi de çok enteresan:
"Tıpta Barett Özofagus olarak tanımlanan Skuamöz hücreli kanser Türkiye'de çok az. Bunun sebebi bizim midemizde Helicobacter pylori dediğimiz bir mikrobun varlığı. Bu mikrop Türkiye'de yüzde 80-90 sıklığında görülürken, batı dünyasında yüzde 10 civarında bulunuyor. Doyasıyla bizim midelerimiz çok fazla asit üretmiyor. Üretmediği için de çok fazla yakmıyor. Türkiye'de gerçek baret çok az. Mikrop midemizi iltihaplandırıyor ama bu çok fazla zararlı bir mikrop değildir. Mide, yemekten sonra hidroklorik asit salgılar. Bunun PH değeri 1 'dir, yani bir yere döktüğünüz zaman yakacak sertlikte bir asit biçiminde... Ancak bizdeki PH 4'e düşüyor bu mikrop sayesinde. Böylece yemek borusundaki hasar daha az oluyor ve baret dediğimiz yemek borusu kanseri bizde daha az görülüyor.

Reflü herkesi tehdit ediyor

"Reflü şehirleşmeyle alakalı. Fazla çay, kahve içiyor toplum. Bizim erişkin popülasyonda özellikle erkeklere (yaklaşık yüzde 50 civarında) ve şehirli kadınlarda c artıyor. Yeme alışkanlıklarımız değişti. Hızlı yiyoruz. Be de ameliyat arasında iki dakikada yemeğimi yiyorum, b çok sağlıksız. Yemeğin içeriği de çok kötü; doğal değ doymuş yağlar fazla ve bol bol karbonhidrat tüketiyordu Çay kahve, gazlı içecekler gibi" diyor Prof. Hasan Batın ve ekliyor: "Eskiden çocukluğumdan hatırlıyorum, bütün ailede gastrit vardı, hatta ülser çoktu. Aslında onların bir kısmı da reflüydü. Biz tanı koyamıyorduk o zaman. Bizde de reflü çoğaldı şimdi. Amerikalılar reflüye "heartburr diyorlar, yani "kalp yanması". Bizde kalp yanmasında kimse doktora gitmez mesela. Çok şiddetli olursa tedavi gerektirir."
Genellikle anatomik, fiziki bir problem varsa 15-2' yaşlarında başlayan reflü, eğer strese veya yiyecekler bağlı ise çoğunlukla 25-30'lu yaşlarda kendini gösteriyor Anatomik bir bozukluk varsa tamamen düzelmez mümkün olmuyor. Kiloya bağlı olarak artıyor. Çünkü karın basıncı, yağ oranı artıyor, bu da reflüyü tetikliyor Çok fazla çay, kahve sigara kullanımının yanı sıra antidepresan ilaçlar da bu alt kapakçığın çalışmasın; engel oluyor."

Mide koruyucu ilaçlara veda

Hastanın en büyük korkusunun reflünün kansere çevirip çevirmeyeceği olduğunu söyleyen Prof. Hasan Batırel şunları da ekliyor: "Hastalarım geliyor, 50 yaşındayım, bir yıldır reflüm var dediği zaman bunun depresyonla ilişkili olduğunu anlıyoruz. Stresli dönemlerde, insanın sadece mide asidinin üretiminin artmasına bağlı olarak reflü artıyor. Anatomik bir bozukluk olmasa bile, mide, barsak sistemi yavaşsa reflü olmamasına imkân yoktur."

Prof. Batırel, 2002 yılından beri gelişmeye devam eden reflü cerrahisini herkese uygulamadıklarını söylüyor:
"Ben, Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde senede 15-20 reflü hastası ameliyat ediyorum. Aslında çok fazla reflü hastası var. Yılda yüze yakın hasta değerlendiriyorum ama ameliyata uygun olmuyor hepsi. Biz hemen ameliyata almıyoruz. İlk muayenede hasta zaten cerraha gitmez. Uzun yıllar ilaç kullanmalarına rağmen sonuç alınamıyorsa, ameliyat son aşama. Yüzde 20-30'u ancak ameliyat olabiliyor."
Ameliyat doğru hastaya yapıldıysa ve başarılı geçtiyse hasta bir daha ilaç kullanmıyor.

Neşter kullanmadan kanser ameliyatı

Geç teşhis edildiği için zorlu kanser türlerinden biri olarak kabul edilen yemek borusu kanserinin, bugüne kadar cerrahi tedavisinin son derece güçlükle yapılabildiğinden bahseden Batırel, her ay yaklaşık 180 tane laparoskopik (karında küçük delikler açılarak yapılan kapalı ameliyat) müdahale yapıldığını söylüyor sadece Marmara Eğitim Araştırma Hastanesi'nde. Göğüs cerrahisi bölümünde ise yılda bine yakın ameliyat yapılıyor.

Bunun 300'ünü Prof. Batırel ve ekibi gerçekleştiriyor: "Bunlar yapılabilecek en ileri ameliyatlar. Bunu Türkiye'de Marmara Tıp Fakültesi olarak ilk biz yaptık. Ama sayımız artıyor. Yemek borusu kanseri kapalı ameliyatı Türkiye'de çok fazla yapılamıyor. Bu konuda oldukça tecrübeli bir ekibimiz var. Türkiye'de ilk defa, 42 yaşında bir hastaya, hiç neşter kullanmadan mideden yemek borusu yapıldı. Hasta, dünyanın en zorlu ve büyük ameliyatlarından biri olarak kabul edilen "Ivor- Levis" yöntemini vücudunda iz kalmadan, küçük bir operasyonla atlattı. Karın bölgesinde açılan 3 küçük delikten girilerek midesinden 20 santimlik yemek borusu yaptık ve hasta iyileşti."

Bütün bu öğrendiklerimizden sonra, çayı, çorbayı sıcak içenler daha dikkatli olmalı artık. Hatta yeni bir sloganla "Herkese paşa çayı" öneriyoruz.

"Stresli dönemlerde, insanın sadece mide asidinin üretiminin artmasına bağlı olarak reflü artıyor. Anatomik bir bozukluk olmasa bile, mide, barsak sistemi yavaşsa reflü olmamasına imkân yoktur."


  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Erzurum Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0 532 414 82 11 0 538 776 25 25