“Ya çok param olsaydı ya da hamiyetsiz biri olsaydım” diye sızlanıyordu Seyfi Baba şiirinin son dizesinde ahlak abidesi Akif. Bu dizeler ancak mesuliyet sahibi, şahsiyeti ile örnek büyük bir ruhun yüreğinden kalemine dökülebilirdi. Şahsiyetli olmak; başkalarına yönelip onların dertleriyle dertlenmek ve şuurunun eriştiği her alanda sorunlara mesuliyet duygusu ile yaklaşmakla mümkündür. Öteki için ıstırap duymak, olgunlaşmış ruhların işidir. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızın şairi olmakla birlikte şahsiyetiyle örnek kişi olarak kabul görmektedir. Bu genel kabul onun yazdıkları ile yaşamını birebir denkleştirmesinin sonucudur.
İstiklal Mücadelemiz sürerken Ankara Hükümeti bir İstiklal Marşına ihtiyaç duymuş, Genel Kurmay Başkanlığının isteği üzerine Milli Eğitim Bakanlığı 7 Kasım 1920 tarihli gazetelerde, istiklal marşı için 500 Lira ödüllü şiir yarışması düzenlediğini ilan etmiştir. 724 eser katılmış ancak hiçbiri İstiklal Marşı niteliğinde bulunamamıştı. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Akif Ersoy’un para ödüllü olmasından dolayı yarışmaya katılmadığını öğrenince bir mektup yazar.
“Pek aziz ve muhterem efendim,
İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamanızdaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zatı Üstadanelerinin matlub şiiri vücuda getirmeleri maksadın husulü için son çare kalmıştır. Endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve teheyyüç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim efendim.”[1]
5 Şubat 1921 tarihinde mektup Akif’e ulaşır. 17 Şubat 1921 tarihinde şiir Sebilürreşat’ta yayınlanır. 1 Mart 1921 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından mecliste okunan şiir 12 Mart 1921 tarihinde milletvekillerinin oyları ile TBMM tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edildi.
Mehmet Akif Ersoy gibi bir şahsiyet elbette İstiklal Marşı olacak şiiri bir bedel ile yazmayacaktı. Bu şiir öyle bir kalemden çıkmalıydı ki, o kalem sahibi; eserleri ile hayatını birleştirmiş[2], inzivasını halk içinde ve çilesini halkı ile dolduran[3] büyük bir ruh olmalıydı. Akif’in şahsiyetini hakkıyla bilenler, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in İstiklal Marşı olacak şiiri doğru adreste aradığını kabul edecekti.
Mehmet Akif Ersoy, Nurettin Topçu’nun kavramsallaştırdığı üzere bir millet mistiğidir. Millet mistikleri; milletin ruhunun, fertlerini her zaman kana kana doyurmaya[4] kudretli kaynaklarıdır. Bunlar millet mukaddesatının sahipleri ve yaratıcılarıdır. Akif yaşamı, safahatı ve milletine hediye ettiği İstiklal Marşı ile millet ruhunu kana kana doyurmaya bugünde devam etmektedir. Millet mistikleri, hizmetlerinin karşılığında bir nimet istemez, alkış dilenmezler[5]. Mehmet Akif Ersoy hiçbir zaman öne çıkmak istememişti. Onu bulmak isteyenler tıpkı cenazesinde olduğu gibi bulup sahiplenmişlerdi. Millet, ruhunun besleyicisini yalnız bırakmamıştı.
Mehmet Akif Ersoy kendisini göstermek veya moda tabirle kendini pazarlamak gibi bayağılıklarla hiç uğraşmamış, onun bu duruşu, görüş ve düşüncelerini zaman zaman tartışma konusu etmişti.
Mehmet Akif Ersoy vefatından yaklaşık üç ay sonra Yeni Adam[6] gazetesinde bir anket düzenlenir. Bu ankete dönemin birçok münevveri katılarak sorulan sorulara cevap verirler. Burada seçtiğimiz üç münevverin üç soruya verdiği üç cevap özetle şöyledir:
Soru-1: Akif milliyetçi bir şair midir? İslamcı bir şair midir?
Peyami Safa’ya göre Akif milli ve İslami bir şairdir.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre Akif İslamcı bir şairdir.
Nihal Atsız, Akif’i İslamcılıktan ziyade Osmanlı milliyetçisi olarak görür.
Soru-2: Akif bir sınıf şairi midir? Yoksa halk şairi midir?
Peyami Safa ve Tanpınar halk şairi olarak görürken, Nihal Atsız, Akif için sınıf şairi sınıflandırmasına şiddetle karşı çıkar.
Soru-3: Akif’in Türk İnkılabına hizmeti var mıdır?
Peyami Safa İstiklal Marşını bu inkılabın tarihi içerisinde yer alacak eser olarak kabul eder.
Ahmet Hamdi Tanpınar İnkılaptan ziyade milli mücadelede unutulmaması gerekli bir yere sahip olduğunu vurgular.
Nihal Atsız’a göre Akif’in Türk İnkılabına elbette hizmeti vardır. Anadolu’ya geçmesi ve kendi gibi düşünenleri savaşta aktif rol almaya teşvik etmiştir. Yine şiirlerini savaşın manevi gıdası olarak niteler.
Atsız, Akif’in şiirleri için milli mücadelemizde savaşın manevi gıdası olmuştur sözleri hem bir vefa örneği göstermiş, hem de hakkını teslim etmişti.
Ne yazık ki “zamanında hakkıyla anlaşılmayan yalnız biri var ki bugün kalplerin sultanıdır. Bütün varlığını şiirle dile getiren Akif, Hattab oğlu Ömer’in XX. asırda yaşayan müridi, onun gibi haşin mizaçlı, sert yürüyüşlü, zulme tahammülsüz, riya karşısında şiddet taşıran bir iman ve isyan heykelidir. Onun yedi ciltlik Safahat’ı bir volkanı andıran iç hayatının macerasıdır; bir kelime ile büyük ruhun romanıdır”.[7]
Milletimize istiklal marşını sunan büyük ruh sahibi, ondan daha büyük eser olarak ruhlarımızı istiklal ile selamete kavuşturacak hakikatin müjdecisidir. O büyük emaneti ebedilikten aldı, merhamet idealinin aşığı olan gönüllerde ebedi kalacaktır.[8]
Mehmet Akif Ersoy milletine hediye ettiği İstiklal Marşının yanı sıra örnek şahsiyeti ile unutulmayacaktır. Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın ve bu milletin içinden Mehmet Akif Ersoy gibi şahsiyetleri, büyük ruhları eksik etmesin.
[1] Fazıl Gökçek, Bir Medeniyetin Şairi Mehmet Akif, TDK Yay, Ankara 2013, s15
[2] Nurettin Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yay. 6. Baskı 2011,s 19.
[3] Nurettin Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yay. 6. Baskı 2011,s 20.
[4] Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergâh Yay. 8. Baskı 2011,s 130.
[5] Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergâh Yay. 8. Baskı 2011,s 134.
[6] İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Şair Mehmet Akif İçin, Kopernik Yay, 1. Baskı 2018 s 18,30,64
[7] Nurettin Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yay. 6. Baskı 2011,s 18
[8] Nurettin Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yay. 6. Baskı 2011,s 99