Çöl sıcağa saklanır, adres tereddüde, yağmur buluta, dağ heybete… Pahalı gözler renkli camlara saklanır… Sanırsın geri dönüşsüz bir vedadır, saklananlar avuçlara benzer, avuçlar ceplere, cepler meşe kovuklarına benzer…
Kendini sakladıkça gülebilen, sakladıkça arınan, sakladıkça teke düşen insan… Daha garibi sakladıkça biri diğerine benzeyen bunca insan. Benzemek için sakladıkları kadar çok, ağıtından çok ölüsü olan insan…
Bakıştaki öz, dildeki söz, yürekteki töz, bilekteki köz…
Bu yaylalar dumansız…
Dünya beri insan!.. Ucuz ucuz oyun havalarında pahalı pahalı kıvırmakta.
Ten boyalı, yalan oyalı, meydan dayalı…
Yaratıldığımız dünya bu değil sanırım. Tarife ne hacet!.. Saklanmasına hacet olmayan ne varsa, hepsi vaat düğününü tarif eden tefin zilleri cinsinden… Bu bir asır çocukluğu… Kendi kendiyle saklambaç oynamak... Hanım içerde saçları dışarıda? Bilmece!.. Bilmece tok, cevap aç… Tepip tepiştirilmiş tipleri herkes tanır. Yanlış yerler, tebessümlü panikler, başını verip kalın yerlerini kurtaran akıl… Bazen fötrdeki tüy, bazen bir gamze firarisi, yanaktaki ithal çukur. Bazen kelimeleri kıra kıra sapana konulacak söz…
Biri bu uzun uzun konvoyları eğirse kaç santimlik iplik çıkar acep?..
İşte biz böyle bir dünyada yaşıyoruz … İşte biz kendimizi tanımadan başkalarını tanıyoruz. Ne sakladıkları aynı, ne saklandıkları dualar… Ve ne de saklayacak kadar gizlisi olanlar… Ayrı ama aynı, ayrık ama sık…
Bu biz işte…
Bu vitrinler fukaralara göre değil. Bu vitrinler, ipek kravatların ayartacak kadar parası olanlara göre… Biz ne giyinerek efendi olacak, ne dilenerek yoksul olacaklardan… Düz ve kalın yakılan dallar, soğuğu dışarı atmış güneşten, tarihini yazmamış derviş silsilesine…
Onlar maziden taşıyacak kadar çizikte olsa bir mavzer yarası saklamayanlar…
Atı yerine kişneyen çok…
Dağlara benzeyemedik bir türlü!..
Masal dinleyerek ancak farzımuhal olunur… Tufanımız kendi öfkemiz aslında. Avuçlarımız Nuh’un gemilerine benzer. Yelkeni seccadeden, küreği Yusuf’a uzanan koldan… Her tufanda bu avuçlara sığacak kadar azınlık kalıyorsak, bu kader sanırım …
Bu gün başım ağrıyor…
Sanırım sakladıklarımız çürümeye başladı yeniden. İçi sıcak olanların halidir bu… Baharları kiralık olmayanlar. Işığı avizeye değil muma bağışlayanlar… Hakikatini verip taviz almayanlar..
Özü bitenlerin özveriden bahsetmediği hikayeleri çok dinledik...
Sanırım kimse yaşamayı denememekte. Sanırım başkalarını kopyalayarak yaşamaya alıştık. Her kopyadan bir renk bulaştı ellerimize. Allı yeşilli. Sonra ellerimiz çiçeklere özendi, ayakkabılarımız saksılara… Sonra kendimizden çoook uzaklardan yürüyen birileri olup çıktık işte…
Bu gün başım ağrıyor…
Sokaktan bozuk para sesleri gelmekte…
Sanırım sokakta kafayı yedi. Efendi verdi dilenci aldı.
Vesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.