93 Harbi dediğimiz 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı döneminde iki ordu arasında, başta personel sayıları olmak üzere; silah, mühimmat, teçhizat ve malzeme miktar ve nitelikleri yönünden farklılıklar vardı muhakkak. Bu farklar çeşitli araştırmalarla ortaya konulmuş, fakat her iki ordunun eğitim durumu pek incelenmemiş ne yazık ki. Bu konunun kapsamlı araştırmasını işin uzmanlarına bırakarak yüzeysel bir bakışla göze çarpanları paylaşmak istiyorum.
Rus ordusunda sevk ve idareyi yürüten subaylar, yetişme bakımından dört farklı kaynaktan geliyordu. Bunlar;
Harp okullarından yetişen subaylar,
Askeri liselerden veya benzeri okullardan mezun olan ve girdikleri sınavda başarılı olanlardan subay yapılanlar,
Liselerden mezun olmadan ve girdikleri sınavda başarılı olanlardan subay yapılanlar,
Teskere bırakıp astsubay ve sonra subay olanlar.
Eğitim, tecrübe ve bilgi düzeyleri ise özetle şu şekildeydi:
Harp okullarından yetişmiş olanlar teorik ve pratik askerî bilgilere sahiptiler.
Askeri liselerden veya benzeri okullardan mezun olan ve girdikleri sınavda başarı gösterenlerden subay yapılanların teorik bilgileri az ise de zaman ve tecrübeyle mükemmel subay niteliği kazanıyorlardı.
Liseleri bitirmeden gönüllü olarak orduya giren erlerden sınavla subay olanların askerî bilgileri eksikti.
Teskere bırakıp astsubay ve sonra subay olanların teorik bilgileri hemen hiç yoktu, tecrübeleri de sınırlıydı.
Ordu kadrosunda bulunan 25.000 subaydan sadece 10.000’i harp okulunu bitirmiş, geri kalanı yukarıda belirtilen şekilde sınavlara girerek başarılı olanlardan subay yapılmıştı.
Sınırları aşmış, birçok şehrimizi, kasabamızı ele geçirmiş, Kars’ı kuşatmış ve Anadolu’nun kilidi konumundaki Erzurum’a dayanmış bir Rus ordusunda subayların sadece %40’ı harp okullarından mezun. Ne kadar kötü değil mi durum?
.
Eğitim düzeyi açısından acınacak halde olduklarını düşünebiliriz; fakat Rus ordusu durumun farkında. Ruslar, bu eksikliği gidermek ve subayların bilgi düzeyini yükseltmek amacıyla uygulamalı kurslar açmış, alay seviyesinde tüm birliklerinde kitaplıklar kurmuş.
Birlik komutanlıklarının çoğunda, askeri akademilerden yetişmiş yetenekli kurmay subaylar görev yaptırıyordu. Bu nedenle birliklerin taktik alandaki sevk ve idareleri maharetle yürütülmekteydi.[1]
Gelelim aynı dönemde Osmanlı ordusuna;
Taburlarını maharetle sevk ve idare edebilecek yetenek ve nitelikte küçük rütbeli subay sayısı çok azdı. 20.000 subay kadrosuna karşlık, Harp Okulundan mezun piyade ve süvari subay mevcudu 1.600 idi. Bu mevcut diğer sınıflarla birlikte %10’u geçmiyordu. Ordudaki subayların %90’ını alaylı subaylar teşkil ediyordu ki, bunların büyükçe bir kısmı da okuma yazma bilmiyordu. Bütün Türk ordusundaki kurmay subay mevcudu sadece 132 idi.
Yüksek rütbeli subay ve generallerin durumu da iç açıcı değildi. Alaydan yetişmiş, okuma yazması olmayan bir hayli tugay ve tümen komtanından başka, ordu komutanlığına kadar yükselmiş müşir (mareşal) rütbesinde kişiler de mevcuttu. Hatta okuma yazma bilmediği halde harbiye nazırlığı yapan bile vardı.
Burada okuma yazma bilmeyen üst rütbeli komutanların isimlerini vermeyeceğim. Nedenini açıklayayım:
Erzurum Millî Eğitim Müdürlüğü’nün, 2012 yılında uygulama için hazırlık yaptığı, fakat nedense uygulanamayan bir projesi vardı. Proje ile bütün öğrencilere bir plan dahilinde, yetişmiş öğretmenler nezaretinde tabyalar gezdirilecekti. Bu kapsamda gönüllü 25 öğretmene 2 gün süreli eğitim verilmiş, bir gün de Aziziye ve Mecidiye Tabyalarına gidilerek, tabyalar ve Aziziye Savunması yerinde anlatılmıştı. O zaman ben bu konudan bahsederken, okuma yazma bilmeyen komutanlardan bir kaçının ismini vermiştim. Bir öğretmenimiz, ismini söylediklerimden birinin kendilerinin akrabası olduğunu ve okuma yazma bilmemesini bırakın, Harp Okulu mezunu olduğunu bildiklerini, bir yanlışlık olduğunu söyledi. Ben de Genelkurmay’ın ilgili yayınından, isimlerin yazılı olduğu bölümü gösterdim. Şimdi de kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemediğimden okuma yazma bilmeyen üst düzey komutanların isimlerini vermedim. İlgilenenler zaten kolayca bulabilir.
Eğitim düzeyinin etkisi vardır muhakak; Osmanlı ordusunda o zamanlar durum ve maksada uygun yazılı emir verme alışkanlığı yoktu. Karargâhlarda, askerî harekâtın sevek ve idaresi açısından çok önemli olan harp ceridesi, durum haritası tutulması ve muharebe raporu yazılması gibi faaliyetler yapılmıyordu.[2]
Yukarıda verdiğim bilgiler komuta kademesindeki personelin eğitim durumu. Erlerin eğitim durumu hakkında mukayese edebilecek kadar bilgi yok, ama şu gerçek biliniyor ki; Ruslar eğitim düzeyi yüksek olan erlere, askerî eğitimleri öğrenmeleri daha çabuk olduğu için diğer erlere göre daha kısa süreli askelik yaptırıyor. Bu uygulamanın, gençlerin eğitim seviyelerinin yüksek olması için önemli ölçüde motivasyon sağlamış ve genel eğitim seviyesini de yükseltmiş olacağı muhakkak.
Bizde ise kura ile seçilenler askere alınıyor. Süre standart.
Osmanlı ordusu; Nizamiye, Redif ve Müstahfız olmak üzere üç kısma ayrılmıştı. Redif kuvvetleri de kendi içinde birinci ve ikinci tertip olmak üzere ikiye ayrılmıştı. 20 yıllık askerlik süresinin ilk altı yılı nizamiyede, ikinci altı yılı redifte ve son sekiz yıllık bölümü de müstahfızlıkta geçiyordu.[3]
Erlerimizin eğitim durumu iyi olsaydı, alaylı dediğimiz subaylar eğitimliler arasından seçilir, okuma yazma bilmeyenlere sıra gelmezdi zaten.
93 Harbini anlatan kaynaklara bakınca;
Malzeme ve teçhizatımızın eksikliğini, silah ve mühimmatımızın yetersizliğini,
Yollarımızın ve ulaşım araçlarımızın yetersizliği nedeniyle takviye birliklerimizin zamanında cepheye yetiştirilemediğini,
Sıhhiye personelimizin ve yaralı tahliye imkânlarımızın yetersizliğinden zayiatlarımızın fazla olduğunu görüyoruz.
Bunları daha da uzatabiliriz.
Ama en önemlisi, birlikleri sevk ve idare eden komuta kademeleri arasındaki eğitim farkından pek bahsedilmez.
Eğitim seviyemiz karşımızdaki ordudan daha yüksek olsaydı, başımıza gelebilecekleri, başımıza gelmeden öngörebilir ve yukarıda saydığımız eksiklikleri zamanında giderecek önlemleri alabilirdik.
Bu gün ordumuzda görev yapan subayımızın, astsubayımızın eğitim durumu, diğer devletlerinkinden geri kalmayacak düzeyde, hatta çoğundan daha da ileri düzeydedir. Ama günümüzde bu yeterli mi?.
O dönemdeki savaşlarda iki ordu karşılıklı olarak savaşıyor, savaşın geçtiği bölgeler bu savaştan etkileniyordu.
Artık savaşlar eskisi gibi değil. Devletler savaşırken, hem ülkenin tümü savaş alanı olabiliyor, hem de ülkenin sadece ordusu değil, bilimi, teknolojisi, ekonomisi, ticareti; akla gelebilecek her türlü gücü savaşta kullanılıyor.
Bu nedenle sadece komutanlar değil, sadece askerler değil, tüm yurttaşların eğitim seviyesi önemli; günümüz savaşlarında ayakta kalabilmek için.
Tarihi bilmek kadar, o tarihten ders alabilmek de önemli değil mi?
[1] Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi Kafkas Cephesi Türk Harekâtı, II’nci Cilt, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1985, s.48-49.
[2] age., s.43.
[3] ÇADIRCI, Musa; Tanzimat Sürecinde Türkiye - Askerlik, Derleyen:Tülay ERCOŞKUN, İmge Yay., Ankara, 2008, s.136.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.