Akademik kültür, doktora tezleri ve teşekkür!
Abbas Güçlü
Lafı hiç uzatmadan aşağıdaki satırları okumanızı ve bir tahminde bulunmanızı isteyeceğim.
Önce okuyalım:
“Tuttun elimden, kıvranırken çıkmazlarda. Yuva oldun, ellerimi sımsıkı tuttun, sükûnetle büyüttün beni. O bitmeyen korkularım uçup gitti senin kollarında. Ne muhteşem bir sevgiliydin sen... Hayatımın ‘iyi ki’ yanısın sen, hem arkadaş, hem en yakın dost, hem sevgili, hem aşk, hem kalbimin kahramanı oldun sen. Şu kısa ömrümü yıldızlandırdığın, anlam kazandırdığın, bana o yılları armağan ettiğin ..... tarihinden beri hep yanımda oldun, hayatımın her aşamasında kolaylık, rahatlık ve huzur sağlayan ve... çalışmam süresince beni yalnız bırakmayan ve bana rehberlik yapan eşim... Sana ne kadar teşekkür etsem azdır ey sevgili...”
Müthiş bir tutku. Ancak saygı duyulur. Allah bozmasın denir.
Peki bu satırlar nereden alındı? Çok özel bir aşk mektubundan mı, uzaktaki bir eşe gönderilen hasret nameden mi, bir romandan mı ya da bir bir doktora tezinin başındaki teşekkür sunumundan mı?
Son şıkkı yani doktora tezi sunumunu elbette çeldirici olsun diye koymadık. Ciddi ciddi soruyoruz. Sizce yukarıdaki satırlar nereden alınmış olabilir?
Eminim ki, ne kadar zorlarsanız zorlayın, doktora tezinden diyen çok çıkmayacaktır. Ama doktora tezinden.
Genç akademisyenimiz, sevgili eşine olduğu gibi tez danışmanı hocasına da yine duygu dolu satırlarla teşekkür etmiş:
“Sayın Hocam, eğer ben üniversite hayatım boyunca başarılı olabildiysem, sizin bana ve diğer öğrencilerinize vermiş olduğunuz, kendine güvenme, tuttuğunu koparma ve yeterince hırs sayesinde bunları başarabildim. Liderliğiniz, bizlere aynı zamanda yaşamda bir örnek teşkil etti. Nasıl yaşamamız, çalışmamız ve elde etmek istediklerimizi nasıl kazanabileceğimiz konusunda kimsenin bize veremeyeceği dersleri verdiniz. Kısacası sizinle birlikte geçirdiğimiz 14 yıl, bizim hayatımızı, geleceğimizi, kişiliğimizi ve sorumluluklarımızı tam anlamıyla kavramamızı ve doğru kararları tartışmamızı sağladı. Bu 14 yıllık olağanüstü deneyime tanık olmak hepimiz için eşi bulunmaz bir fırsattı. Bizler bu fırsatı yakalayan kişiler olduğumuz için gerçekten çok şanslıyız. Üniversite eğitimime ilk başladığım andan itibaren bütün eğitimim boyunca özveriyle bilgisini, sabrını ve insani ilgisini esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr...’a yeni çıkacağım bu yolda sonsuz desteği için teşekkürler...”
Bu arada eş ve tez danışmanı dışındaki diğer isimler de elbette unutulmamış. Onlar için de şu satırlar var:
“Tez çalışması sırasında bana destek ve yardımlarını esirgemeyen hocalarım, meslektaşlarım ve çeşitli uzman kişilere teşekkürü bir borç bilirim.”
Genç akademisyenin eşine ve hocasına duyduğu minneti ayakta alkışlıyoruz. Ama bu satırlar, bir doktora tezinin sunumunda olmalı mıydı?
Bundan aşırı derecede rahatsız olan hocalar var. Hemen herkes duygulara saygılı ama bunları ilan etmenin yerinin akademik bir çalışma olmadığı kanısındalar.
Benzer örnekler var mı? Bilmiyorum. Belki çok daha enteresan olanları da vardır. Dünyadaki usul nasıl? Bildiğimiz kadarı ile dil daha sade ve daha resmi...
Şimdi can alıcı soru şu:
Böylesi ifadeler akademik kültürün bir parçası haline gelmeli mi, gelmemeli mi?
Yazılanlar, samimiyetin bir göstergesi mi, yoksa “yalakalığın“ mı?
Daha da önemlisi, bilimsel araştırmalara sınır konulmaması istenirken, teşekküre bir sınır getirilmeli mi, getirilmemeli mi?
Eminim ki içinizden bazıları, “ne olmuş yani, içinden geçenleri yazmış“, bazılarınız da “bu kadarı da olmaz” noktasına çoktan gelmişsinizdir.
Söz konusu doktora tezi, kabul görüp, gerekli işlem yapıldığına göre, onun için artık ne söylense boş.
Asıl önemli olan bundan sonrası.
Bitirme tezleri için kılı kırk yaran, yazım, sunum, dip notlar, kaynakça ve diğer ayrıntılar için sayfalarca kılavuz yayınlayan YÖK ve üniversite rektörlükleri, bakalım şimdi bu duruma ne diyecekler?
Ha bu arada merak edenler için söyleyelim, söz konusu doktora tezi, edebiyat ya da sosyal bilimlere yönelik değil!..
Özetin özeti: Neyin, ne zaman, nerede söyleneceğine kim karar verecek? Biz mi, sistem mi, gelenekler mi, yoksa kurallar mı?.
Aidiyet mi önemli, yoksa bilimsel özgürlük mü?
Doktora tezinin sunumunda yer alan duygusal teşekkürü, önceki gün sizlerle paylaşmıştık. İçeriğine yönelik bir tepik yok ama yayınlandığı yer konusunda yüzlerce eleştiri geldi. Aslında amacımız, o aidiyet ve sevgi dolu satırları sorgulama yerine doktora tezlerinin ve akademik hiyerarşinin nasıl şekillendiğini ele almaktı. İşte bu çerçevede gelen çok çarpıcı maillerden bazıları:
Enteresan bir örnek Dünkü yazınızda bir hayli önemli bir konuya değinmişsiniz. Doktora tezlerinin ön sayfalarında yer alan “Teşekkür” kısmı veya bizim gibi İngilizce tez yazan üniversitelerde ve yurtdışındaki üniversitelerdeki tezlerde yer alan “Acknowledgements” kısmı. Doktora tezlerimizin kalite sorununu tartışırken buradan başlamak oldukça isabetli. Aslında Türkiye’de doktora tezi veya kitap yazan genç akademisyenler, bu konuda iki farklı kutup arasında yer alıyor. Doktora tezlerini incelerseniz, hatta bilim adamlarımızın çoğu çalışmalarına bakarsanız bunu görürsünüz. Ya, çalışmalarına katkıda bulunan kimselere, moral ve maddi destek olan kişi ve kurumlara, sabır gösteren ailelerine ve dostlarına bir teşekkür sayfası bile yoktur ya da dünkü yazınızdaki örnekte görüldüğü üzere, işin dozu ve ciddiyeti oldukça aşılmıştır. İlk durum, akademisyenlerimizin, toplumumuza da sinmiş olan, o aşırı bireysellik ve bencillik hislerinden meydana gelir büyük ölçüde. Her koyun kendi bacağından asılır vecizesinin yansımasıdır. Kolektif çalışma ve yardımlaşma konusunda bir hayli yoksul olan akademik dünyamızda bireysel ve kişiselleşmiş hırs ve kıskançlıkların beslediği kısır rekabetin bunda büyük payı vardır. İkinci durumda ise, bazı meslektaşlarımız ipin ucunu biraz kaçırmaktadır. Aslında yazınızda verdiğiniz müstesna ve gerçekten enteresan bir örnek olmuş. Bu teşekkür ifadeleri veya gösterileri, sizin bahsettiğiniz yalakalık kadar ve belki de bilimsellik için ondan daha vahim bir durumu gösteriyor: Bağımlı bir kişilik...
Akademik hanedanlıklar Burada, akademik çalışmaya yapılan bilimsel, maddi veya moral katkılardan ziyade, kişisel, duygusal ve zihinsel açıdan önderliğe vurgu yapılıyor... Neredeyse, kişi kendi bireysel emek ve yaratıcılığını gölgeliyor ve bunu üstlerine atfediyor... Zira, şu anki akademik sistemimiz bu tür bağımlılıkları teşvik ediyor... Akademik kalite ve ihtiyaçlar yerine, ahbap çavuş ilişkilerine, kayırmacılığa, nepotizme ve ideolojik yakınlığa dayanan akademik yükseltme kriterlerimiz; akademisyenlerin bölüm içinde alınan kararlara ve icraatlara demokratik bir biçimde katılımı yerine, üstlerine tam bir itaati öngören ve bölümlerde bölüm başkanlarının hanedanlığına dayanan yönetim mekanizması, bu tür bir bağımlı kişiliği teşvik ediyor. Ve nihayet bir üniversitedeki bilim adamlarını temsil eden ve yöneten rektörlerin, siyasilerin önünde el pençe divan duruşuna kadar uzanan bilimin bilim dışındaki siyasi veya ekonomik erke bağımlılığına kadar uzuyor işin boyutu. Tüm bu problemlerin çözümü ise, kayıtsız şartsız hem bilimsel kaliteyi, yaratıcılığı ve üretkenliği, hem de bölüm, fakülte ve üniversite içi demokrasiyi merkeze alan bir yönetim ve zihniyet değişiminden geçiyor.
Yeri orası değildi Bir akademisyen olarak açık söylemem gerekirse duyguların bu kadar yoğun yaşanacağı yer, doktora tezindeki teşekkür kısmı olmamalı. Ne kadar anlamaya çalışsam da ben anlamsız ve gereksiz buluyorum. Ben bu şekilde tez danışmanı olarak bu tezi jüri üyelerine göndermezdim. Öğrenci sözlü olarak duygularını danışmanına da eşine de açıklayabilir ama yeri doğru değil. Derler ya her şeyin bir zaman ve yeri vardır; bu hem yerini hem zamanını şaşırmış. Akademi dışında okuyanları gülümsetebilir, ama olmamış. (Bu arada duygusuz biri de değilim ama her şey yerli yerinde olmalı.) Eminim yalakalık bağlamında yazılmamıştır ama burada bence Danışman rahatsız olmalıydı! Ben öğrencilerimden bana olan teşekkür kısımlarını (elbet teşekkür etmek isterse), 1-2 satırdan fazla olmamasını özellikle istiyorum. Ama değişik bir teşekkür olmuş. Bende öğrenme imkânı buldum, hiç rastlamamıştım, hele ki mühendislik alanında... Özetin özeti: Ne olur, buna gelinceye kadar daha ne önemli konular var demeyin. En azından üniversitelerde, aklın ve bilimin yerini, başka argümanlar almasın! Yoksa gerisi boşuna...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.