90 KUŞAĞI

Gezi parkı eylemi hareketinin rengini gençler verdi. Bu gençler ‘90 kuşağı’ olarak veya

Milenyum kuşağı veya 2013 kuşağı tanımlanmaktadır.

 

Bu gençler yeni toplumsal hareketi başlattılar. Kolektif ya da bireysel çıkarlarını düşünmeyen gençlik,  hükümetin açıklamaları hep ekonomik verilere ve sorunlara dayanması durumu karşısında, gençliğin artık var olduğunu, neler yapabileceklerini göstermek istediler. Eylemde İnsani bedel öne çıkarılmadan, eylemcilerin mağduriyet hissi üzerinde durulmayıp, ‘Bu tür eylemleri yapmamak lazım yoksa bunun ekonomik sonuçları olur’ demeler yeniden ekonomik çıkarlara dayanması onları rahatsız etmiştir. Türkiye’de gençlerimiz sandığımız kadar maddiyatçı değiller. 

 

Siyasi partiler gençlik politikalarını oluştururken, ‘Gençlik ne istiyor’ sorusundan çok, ‘Nasıl bir gençlik isteniyor’ sorusuna yoğunlaşmışlardır. Bu yavaş yavaş değişmektedir. Bu da gençlik tartışmalarının devam ettiğini göstermektedir.

 

Gezi Parkı direnişi, toplumsal harekettir. Kısaca anlatmak gerekirse gençliği ve gençliğin oluşturduğu değerleri ciddiye almak, anlamaya çalışmaktır. Tehdit algısı ise gençliği denetim altına almaya çalışanların algısıdır. Gençler tehdit değil, kaynaktılar.

Gençlik toplumsal bir kurgudur. Sosyal olgu olarak gençliği ele almamız lazım. Modernleşme süreciyle gençliğin bir toplumsal kategori olarak oluştuğunu görüyoruz. Normal eğitim, kurumsal eğitim ve bu eğitim sürecinin uzaması ve yaygınlaşmasıyla beraber ekonomik hayattan kopuk olan, yetişkin sayılmayan ama çocuk da olmayan bir kitledir gençlik. 

İlk gençlik hareketleri 60’lı yıllar da başladı. Türkiye’de 60’lı yılların ortalarına kadar, bir anlamda resmi ideolojiye yakın duran ve tek parti döneminde de yönlendirilebilen bir gençlik vardı. 60’larda ilk hareket gerçekleşti. Cumhuriyetin bekçisi olarak ve resmi ideolojiyle bağlantılı bir kuşak olmaktan çıkıp özerkleşen bir kuşak oldular. Ama gençlik miti devam etti. 80’de bu gençlik miti bitti.  Sosyolojik olarak baktığımızda, cumhuriyetin ilk yıllarında o anlamda gençlik küçük bir nüfusu oluşturuyordu. Bu sonra 60’larda büyüdü. 68’de de bildiğimiz olaylarda gençliği gördük. 80’lerde de darbe sonucunda, gençlik duraklama dönemine girdi.

Gençleri olabildiğince siyasetten uzak tutma politikası oluştu. Gençlik hareketleri 80’lerin sonundan itibaren yeniden oluşmaya başladı. 

 Siyaset alanı daralınca, gençlerin siyasetten arındırılması için politik mahallelere stat yapma, sahaları çimlendirme, futbola yönlendirme futbol taraftarlığını da siyasallaştırdı. Çünkü toplumdaki enerji buralara kanalize oldu. Siyaset alanını daralttığınız zaman, siyaset başka alanlarda daha yoğun bir şekilde yapılmaya başlanır. Bugünlerde ortaya çıkan çarşı grubu, 80’li yıllarda kurulmuş bir taraftar grubu olup siyasetten arındırma sürecinde, açık bir siyasal kimliğe sahip olmasa da kendini toplumsal sorunlara duyarlı ve aktif olan gruptur.

 Özellikle 90’lı yıllardan başlayarak Türkiye’de protesto kültürü de değişti. Bu da aslında literatüre girdi.

 Yalnız yöneticilerimiz bunun çok farkında değil. Kurumsal siyasetten uzak duran kuşaklar oluştu 80’lerden sonra. Bunun dışında önemli bir gençlik kesiminde, kirlenmiş ya da gençlerin katılımına açık olmayan yapılar olarak nitelendirilen kurumsal siyaset, siyasi partiler başta olmak üzere önemli ölçüde reddedildi. Hiçbir kitlesel partide gençlik kolları yeterince başarılı olamıyor. İkincisi, aktif siyaset yapanlar değişti bu süreç içinde. Yani kurumsal siyaset yapan gençler de değişti. Yani 70’lerin gençlerinden daha farklı bir şekilde siyaset yapmaya başladılar. 

Protesto kültürünün olgunlaşmasını size bir örnek vererek anımsatmak istiyorum. Susurluk olaylarında  ‘sürekli aydınlık için 5 dakika karanlık’ eylemi gerçekleştirildi. Şiddeti olabildiğince dışlayan, farklı kanallarla tepkiyi oluşturmaya çalışan ve değerler üzerinden hareket eden toplumsal hareketler oluştu ve burada da gençler yer aldı. Türkiye’de yeni toplumsal hareketler 90’lı yıllarda oluşmaya başladı. Kimlik talepli hareketler, değer talepli hareketler. 80 öncesinin toplumsal hareketleri siyasal nitelik taşıyordu yani sınıfsal özellikleri çok belirgindi.

Bu yeni kuşak, küreselleşen dünyanın küresel sorunlarının mağduru, imkanlarından faydalanan etkin bir aktör olan kuşaktır. Sosyal medyaya ulaşım hızla yükseldi ve farklı sınıfsal kökenden gelen gençler arasındaki iletişim kolaylaştı. Sermayenin küreselleştiği bir dünyada sermayenin etkilerine karşı mücadelenin de küreselleşmesi ve dayanışma ağlarının kurulmasını dış komployla açıklamak eğer söz konusu olan bir bilgi çarpıtma, bilgiyi tahrif etme, yanlış bilgilendirme çabası içinde olup ve bize şunu göstermektedirler. Küreselleşmenin mağdurları, küreselleşme sürecini, egemen aktörlerden daha iyi kavramaktalar.

 

 Aslında bu gençler 60’lı yıllardan günümüze kimsenin hayal bile edemeyeceği bir işi başardılar. Protesto kültürünü geliştirerek, şiddetin nasıl dışlandığını Türk toplumunun koyun gibi güdülemeyeceğini gayet iyi anlattılar.

 

ESENLİKLER DİLERİM.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

SON PİŞMANLIK

22 Ekim 2013 Salı 23:07

KIYAMETİN VARLIĞINI UNUTMAYIN

30 Eylül 2013 Pazartesi 11:00

EN GÜZEL SEVGİLİ

16 Eylül 2013 Pazartesi 10:30

Dua...

26 Ağustos 2013 Pazartesi 12:03

GAFLET PERDESİNİN KALKMASI İÇİN...

13 Ağustos 2013 Salı 11:27

TÜRK’ÜN TARİH YAZAN ŞANLI ORDUSU

08 Ağustos 2013 Perşembe 07:09

MÜSLÜMANLARIN GÜCÜ BİRLİKTEN GELECEKTİR

01 Ağustos 2013 Perşembe 12:22