Bizim vaktiyle Mahalle bakkallarımız ve bakkal amcalarımız vardı, şimdilerde giderek yok oldular hatta bitti bile diyebilirim. Bu gün çocuklarımız bakkal amcaları bilmiyor AVM lerin cazibesi ile büyüyorlar. Bakkala amca keyfini yaşasalardı inanıyorum ki AVM lere gitmek anlamsız gelirdi. Bizler bakkal amcalarla büyüdük,bakkala gitmelerin tadını doyasıya yaşadık. Anne ve büyükannelerimiz hatta komşularımız, evlerinin en büyük çocuklarını gönderirdi. Büyük çocuk biraz serpilince bakkala gitme sırası ondan sonraki küçük kardeşe geçerdi. Bakkala uçarak giderdik. Artan yirmi beş kuruşlarla sakız şekerleme almak ayrı bir sevinçti. Bazen ders çalışmaktan kaçıştı. Bakkala gitmek sokağa çıkmanın bir bahane şekliydi. Soğuk kış günlerinde montumuzu sırtımıza geçirip ellerimizi soğuktan korumak için ovuşturarak sıcak ekmek almaya giderdik. Bir de ekmeğin ucundan ısırmak kaçınılmazdı. Bazen de oyuna dalıp koşarak eve giderken patlayan kese kağıtta ki makarnayı, pirinci, unu sokağa döktüğümüz çok olmuştur. Evde annelerimizi beklettiğimiz de çok olmuştur. En masum ve çocukça günlerimizdi o günler. Annemizin siparişlerini yazmaya üşendiğimiz için aklımıza yazdığımız sonrada karıştırdığımız da çok olmuştur. Gramları tam da ezberlediğimizi sanıp, bakkalın kapısına varınca aniden aklımızdan uçuverdiği de çok olmuştur. Ah neydi, gram mıydı, kilo muydu, yoğurt kaymaklı mı yoksa kaymaksız mıydı? Peynir kaçar gramdı ay şimdi aklımdaydı! Of ya! pof ya! der kara, kara düşünür sonrada bir daha yazacağım der ama çocukluk ya işte, aynı hatayı yine yapardık.
Ne güzel kokardı çocukluğumuzun bakkal dükkanları. Karanfil kokusu, ekşi yoğurt ve turşu suyuyla, pastırma sucuk kokusuna karışırdı. O dönemde bakkal dükkanların da gaz yağı ve açık çamaşır suyu da satılırdı.
Çocukken adımımızı atar atmaz, bakkaldaki o bildik koku hala burnuma gelir bazen. Bakkal Hasan Amca\'yı, Ahmet ve Necati amcaları şeker, hububat v.s gibi yiyecekleri tartarken seyretmek başka güzellikti. Gözümüzün önünde tenekeden peynir kesişleri, yoğurt tepsisinden geniş ağızlı yoğurt kepçesiyle yoğurt alışları öyle ustaca olurdu ki, evde olsa hiç özenmeyeceğimiz yiyeceklere, bakkal amcada görünce özenirdik. Ellerinin altında rengi belli olmayan bir havluları olurdu hep, her yiyecek ölçüp tarttıklarında ellerini o havluya silerler, sonra da kalemi ellerine alıp defterde hesap yapar, veresiye alanları deftere yazardı. Mahalleli genelde veresiye alır aybaşında ödeme yaparlardı. Bir yere taşındığımız da ilk tanıştığımız kişisi, mahalle bakkalı olurdu. Ondan sonra sıra kasaba, manava gelirdi. Mahalleye ilk taşınan ailelerin çocuklarını mahalleye ısındırmak, ikram ettiği şekerlerle sanki bakkal amcanın toplumsal göreviydi. Mahalle sohbetleri de en keyiflisinden bakkal amcalarla yapılırdı. Günün en önemli olayları, havadisleri burada paylaşılır ve burada tartışılırdı. Bütün bakkal dükkanlarının ortak bir yerleşim düzeni vardı. Şeker, şekerleme kavanozları, zambo sakızları mutlaka müşteriyle bakkal amca arasındaki en görünür cazip yerde olurdu. Gözlerimizi kavanozlardan alamazdık, şeker kavanozunun kapağını açıp, küçük şeker kepçesinin ucuyla sütlü erdem şekerlerinden bir tane ikram eden amca en sevdiğimiz bakkal amcamızdı.
Şimdi soruyorum; Ne yaptınız bakkal amcalarımıza ?
|
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.