
SON TÜRKİYE
“Vatan toprağı, kutsaldır, şereftir, namustur kaderine terk edilemez”
M. Kemal ATATÜRK
Değerli okurlarım; Para her şey değildir. Para karşılığında satılamayacak değerler vardır. Kutsal varlığımız olan topraklarımız, kamu kuruluşlarımız, devlet kaynaklarımız durmadan satılıyor.
"Cumhuriyet tarihi boyunca yabancılara toprak satışlarının yüzde doksanı Adalet kalkınma partisi döneminde yapılmıştır"
Adalet Kalkınma Partisi 2003 yılından beri yabancılara toprak satışını artırmak için ne gerekiyorsa yapmıştır. Ancak AKP'liler şunu bilmeliler ki, Osmanlı döneminde Yahudiler ve Ermeniler parayla toprak satın alarak devlet kurmaya çalışmışlardır.
Yabancılara toprak satmak için yasa çıkararak toprak satışını artıran tasarının altına imza atan bakanlar ve onaylayan Milletvekillerinin elleri nasıl titremedi.
Türkiye’nin 1986-2002 dönemindeki özelleştirme miktarı 8 milyar dolar iken 2002-2012 döneminde toplam 35 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirildi. Bu iktidar partisi bakanları son dönemlerde KİT’lerin satışından acaba vicdanları hiç mi rahatsız olmuyor.
Yabancılar tarım alanlarımızı köylüye yüksek paralar teklif ederek satın alarak Tapulu ve tapusuz alanların zilyetliklerini alıyorlar ve muhtar senedi, el senedi gibi yerel araçlar kullanıp Zilyetlik yöntemi taşınmazın sahibi olmadan, kullanım hakkını sağlamış oluyorlar.
Kars (Digor)’da bölgenin sınır köylerine gelen Amerikalı ya da İsrailli oldukları söylenen yabancılar; tarla sahibi köylülere sadece bir imza karşılığında bol para dağıtıp gidiyorlar.
Böyle havadan verilen para miktarı beş yıl önceki verilere göre- üç-yedi milyar TL. Bir yandan da köylülere şu uyarıda bulunarak "Tarlanızı her yıl mutlaka ekip biçeceksiniz. Ekip biçmeyenlere para vermeyeceğiz. Siz bunları yapın, paranızı bizden isteyin." Bu şekilde para alan köylülerin sayısı on yıl kadar önce 3 bin civarında idi, bugün kaça yükselmiştir değerli okurlar, artık siz tahmin edin.
Acaba adı geçen yabancılar hazır bir maddî karşılık istemeden, neden böyle yüklü ödemeler yapıyorlardı köylümüze? İşte cevabı; altına imza atılan sözleşmede yazılı hususlar, ileride toprakların köylünün elinden alınmasına sebep olacak nitelikte olup köylerde bazı evlerin ve tarlaların ne tapuları, ne de ruhsatları var. Yabancıların köylülerimize imzalattığı sözleşmede, topraklarının ellerinden gittiğinin kendi topraklarında işçi olarak çalıştıklarının farkındalar mı acaba?
Yabancılar bir zaman sonra ortaya çıkacaklar ve "Bu topraklar bizim. Bakın, onları biz sizlere işletiriyorduk. İşçi olarak çalışıyordunuz, ücretinizide alarak bize sattığınız topraklarınızı ekip biçtiriyorduk" deyip tarım alanlarının kendilerine ait olduğunu hatırlatacaklardır ama ne yazık ki iş işten geçmiş olacaktır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da büyük toprak sahipleri Yahudi kuruluşlar tarafından Amerika Bireşik Devletlerine davet edilip Toprak hangi genişlikte olursa olsun, yüksek fiyatlar teklif ediyor Toprağın ve ekilip biçilmesini yine sahibine bırakıyorlar.
Yarını için plan yapmayanlar başkalarının planının parçası olurlar.
Adalet Kalkınma Partisi peşkeşte tarihi rekora imza atmak üzereler.
Vatan topraklarının yağmalanması dehşet verici boyutları Adalet Kalkınma Partisi hükümeti son 10 yılda, 80 yıllık satışı 2 ye katlamıştır.
Türkiye'de yabancılar yalnız toprak satın almıyorlar. Şu anda 200'e yakın büyük holding seviyesinde şirket Dünya Bankası'nın da güdümüyle yabancı şirketlerin kontrolüne geçiyor. Bu da çok tehlikeli bir gelişmedir. Bankalar satıldı, şirketler satıldı şimdi topraklarımız da satılıyor artık bunun sonucunu düşünmek bile istemiyorum.
Kürtlerle İsrail'in ilişkilerini dikkate aldığımızda İsrail'in toprak alımları BOP'ta da Amerika Bireşik Devletleri'nin sadece enerji kaynaklarına değil, bölgedeki bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarına yani sulara da göz dikmiş durumdalar. Bütün bunları kamufle ederek İsrail'i ortaya koyuyor. İsrail de Türk şirketlerini kullanıyor. Ayrıca Hatay bölgesinde de toprak alımları oldukça fazlalaşmıştır. Kısaca bütün bunlar Amerika Bireşik Devletleri'nin BOP planıdır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış süreci, 1856'da Islahat Fermanı ile yabancılara gayrimenkul edinme hakkı vermekle hızlandı. Daha sonra yapılan bir dizi yasal düzenlemeyle Osmanlı arazilerinin küçümsenemeyecek bir kısmı yabancıların eline geçti. 2 Ekim 1914'te çıkarılan bir kanunla bütün eski antlaşmalara dayanan ve yabancılara tanınan mali, idari ve adli imtiyazlar kaldırılmıştı. 18 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren "Köy Kanunu" ile de yabancıların köy sınırları içinde taşınmaz mal edinmesi yasaklandı.
Yabancıların mülk edinmesine izin verilmesi ile başlangıçta daha çok GAP bölgesinde görülen bu satışların giderek ülkenin tamamına yayıldığı görüldü. Toplam 500 bin dönüm civarındaki arazilerin asıl sahiplerinin İsrailli olduğu biliyormusunuz.
Karadeniz’de Yunan: Yunanistan epeydir Karadeniz’le ilgileniyor. Fener Rum Patriği Kastamonu’da. Hedefleri Rumların, Ermenilerin geçmişte oturdukları topraklara sahip çıkma davasını gündeme oturtmak.
Akdeniz’de İngiliz ve Alman: Fethiye İngilizlerin işgali altında. Bir kültür erozyonuna uğratılmış olan insanlarımızın açgözlülüğü, para hırsı inanılmaz boyutlarda. Son iki yıldır inanılmaz bir yapılaşma var. İngilizlere satılan ev ve arsa sayısı 3 bini buluyor. Şehirde yaşayan yabancı, özellikle İngiliz sayısı her geçen gün artıyor. Öyle ki Türkler nerdeyse azınlıkta kalıyor.
Düşündürücü bir nokta ise şu: “Fethiye’ye gelen ailelerin çoğu 50-60 yaşları arasında yaşlı denebilecek kimseler. Bunlar burada bir evi en az 100.000 - 150.000 dolara alıyorlar. Ancak bu kimselerin hayatları boyunca bu parayı kazanabilecekleri çok zor hatta imkansız. Öyleyse bu insanların arkasında kimler var ? Bu ödemeleri kim finanse ediyor ?
Yabancılar en çok İstanbul ve Antalya’da mülk satın alıyorlar. Onları sırasıyla Bursa, İzmir, Muğla, Aydın, Mersin, Gaziantep, Balıkesir,Hatay gibi iller izliyor.
Türk topraklarının nasıl satıldığını gösteren belgelere Tapu Kadastro eski genel müdür yardımcısı Orhan Azkaya’nın elde ettiği bilgiler Türk topraklarının karış karış satılmakta olduğunu ortaya koyuyor.
Satışlarda adeta patlama yaşandığı anlaşılıyor. İşte yasa çıktıktan sonraki bir yıl içinde yabancıların arazi ve emlak olarak satın aldığı toprak miktarları yaklaşık olarak 150 bin yabancı, 1 milyon dekara yakın toprak satın almıştır. Türkiye’de en çok toprak satın alanlar Fransızlar, Suriyeliler, İsrailliler ve Amerikalılardır. Neden bunlar? Her birinin ayrı bir anlamı var Her biri ayrı ayrı araştırılması gerekmez mi?
Kamuoyunu uyandırmamak, tepki çekmemek isteyen yabancı şahıs ve şirketler bu yollara başvuruyor.
Ülkemizin değişik yerlerinde rastlanıyor bu uygulamaya: örneğin, Güneydoğu Anadolu’da paravan kişi ve şirketler üzerinden yabancılar gayrimenkul sahibi olabiliyor. Bu açıdan İsrail’in faaliyetleri zikredilmeye değer: İsrail tarım teknolojisinde büyük atılımlar yapan bir ülke. Bu üstünlüğü onu GAP’a çekiyor. Gözleri hep oraya dikili… Sürekli olarak, çok önemli miktarlarda toprak kapatıyorlar Güneydoğumuzda. Ancak İsrail başka bölgelerde de ciddi miktarlarda toprak satın alıyor. Nasıl? Doğrudan doğruya değil, birtakım aracıları kullanarak! Dediğim gibi sızma GAP’la sınırlı değil, Batı Anadolu’da da durum aynı. Hepsi de tarıma elverişli topraklar.
2003 yılından bu yana, dokuz yıldır, topraklarımız görülmedik bir hızla yabancılara satılıyor,Tarım arazilerimizin tapuları hangi yollardan yabancıların eline geçiyor.
Önce çiftçi yoksullaştırılıyor. Yoksullaşan çiftçi, son aşamada toprağını satışa çıkarıyor.
Yabancıya toprak satışı tarım sektörümüzdeki küçülmeyle koşut olarak gerçekleşiyor. Ekonomimiz AKP hükümeti IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile,
Türkiye! Tarım senin sırtında yüktür, tarımı desteklemeyi bırak. Ben sana para vereceğim. Köylüne dağıtırsın. Ama dekar başına, ürüne göre değil.
Köylü ürettiği mahsule değil sattığı toprak başına gelir elde ediyor, ancak üretim yapmadan! Havadan elde edilen bir gelir.
Çiftçiye, bir geçiş aşaması bile tanınmadan serbest piyasanın vahşetine terk edildi. Taban fiyatları sürekli düşük tutuldu. Sübvansiyonlar azaltıldı, bazı hallerde tamamen kaldırıldı. Tohum ve gübre desteği yok, destekleme fiyatları çok düşük. Buna karşılık tarımsal girdi fiyatları yükseltildi. Sonuç; üretim maliyetleri yüksek. Ürün bedelleri zamanında ödenmedi. Köylü mahkemelere, icra kapılarına düşürüldü. Hayvanlarını traktörünü satmak zorunda bırakıldı. Yeni yatırım yapması engellendi, iflasa zorlandı.
Trakyada bir köye misafir olmuştum ve köylüyle aramızda şöyle bir konuşma geçti bu konuşmayı size aktarmak istiyorum.Devletbaba bana kredi ile montofon ineği verecekti ve şu şartları kabul edecekesin dedi.Şartları nedir dedim. İnekler ölürse sen bana krediyi ödemeye devam edeceksin.Peki İnek öldüğünde ben parayı nereden bulacağım dedi.Almaktan vazgeçtiğini vurguladı.
Çiftçiyi her şeyden soğutmaya başlattılar, toprakla olan bağı zayıfladı, hatta hiç kalmadı. Küçük üreticiler tasfiye edildi. Türkiye boş tarlalar ülkesine döndü. Çiftçi toprağını satmaya başladı.
Kimlere satılıyor tarlalar? Tabii parası olana, özellikle çok para verenlere, bavul bavul Dolarla, çuval çuval euro ve Sterlinle gelen yabancılara!
Sonra ne olacak? Yabancılar toprak sahibi oldukça şirketler kuracak, arazi toplulaştırmasına yönelecekler. Büyük tarım işletmeleri kurmaya başlayacaklar. Bir zamanlar kendi toprağının sahibi olan Türk köylüsü ise, yabancı şirketlerde ücretli işçi konumuna düşecek. Türk çiftçisi kendi öz vatanında yabancıların işçisi olacak. Hatta oldu bile Fethiye de topraklarını, evlerini satan halk şu anda İngilizlerin işçisi olarak çalışmaktadır.Bin pişman olduklarını da bizzat kendilerinden dinledim.
Bir taraftan da Avrupa Birliği’nde işsizlik gittikçe artıyor, peki çözüm? Anadolu toprakları ne güne duruyor? Yabancıların iştahını kabartan Türkiye, kapılarını yabancı sermayeye açacak. Türkiye tam bir açık pazar haline gelecek.
Pazara çıktığımda pazarcının bağırması aklıma geldi.
GEL GEL BATAN GEMİNİN MALLARI BUNLAR ! SENDE AL
İçimizi acıtan bu durum gerçekleri yazmama engel değil. Gerçeklerin her zaman acı olduğunu hepimiz biliriz.Bu vatan toprakları şehit kanları ile alındı. Türk milleti bunun hesabını 2014 de sormasını bilir.
Değerli okuyucularımız işte SON TÜRKİYE olmamak dileği ile esenlikler dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.