
Ömer Faruk Kızılkaya
EN ANLAMLI ORGANİZASYONDU
Erzurum’da bilinen bir fıkra vardır:
Vaktiyle müfettişin biri köylerde teftiş yaparken dedenin birine sorar:
- Dede, bugüne kadar kaç vali gördün?
Dede biraz düşünür ve on yedi cevabını verir. Bunun üzerine müfettiş sorar:
- İçlerinde en çok hangisini sevdiniz? Hangisinden memnundunuz?
Dede düşünür ve “Allah rahmet eylesin bir Mustafa Bey vardı, onu çok sevdik, ondan memnunduk.”der. Bunun üzerine biraz da müstehzi bir tavırla sorar:
- Ne yaptı, ne gibi hizmetler verdi ki on yedi vali içinde bir onu söyledin?
Dede cevabı yapıştırır:
-Erzurum’a atanmıştı, gelirken yolda ölmüştü.
Acı ama gerçek, bugüne kadar bu şehir çok vali gördü de meğer hiç vali görmemiş. Ta ki yeni valimiz gelinceye kadar. Bu yazımı yeni valimize olan saygı ve şükranlarımı sunmak için yazıyorum. Çünkü bu yazıya konu olan olay onun gayreti ve çalışmasıyla oldu.
Yazın hatırlarsanız Nene Hatun ile ilgili bir yazı yazmıştım. Ayrıca o dönemde dağ- taş demeden gezmiş ve tabyalarımızı bulmuştum. O kadar stratejik noktada yapılan tabyayı görüp de Erzurum’un doğusundaki en yakın tabyaya kadar bir gecede düşmanın nasıl geldiğini araştırmaya başlamıştım. Bu sebeple 93 Harbi’ni araştırdım ve 8 Kasım’ı 9 Kasım’a bağlayan gece yaşananları okurken Erzurum insanının minarelerden yapılan çağrıya nasıl bir ilgi gösterdiğini gözümün önünde canlandırdım. Allah biliyor ki o tarihlerde oraları ziyaret etmeyi düşündüm ama “Tek başıma gitsem ne anlam ifade eder ki ?” dedim kendi kendime. Oraya topluca çıkmak lazımdı ama maalesef o ruh milletimizde kalmamıştı.
Dershanecilik zor iştir. Boş zamanınız olmaz ve bir zaman sonra robotlaşırsınız. İşe giderken derse yetişmenin telaşı vardır, eve giderken de piliniz bitmiştir. Ne sağa sola bakarsınız ne gündemi takip edebilirsiniz. Ben de bu halde olduğum için reklam panolarında asılı olan afişlere dikkat etmemiştim. Üzerinde tabyaların ve Nene Hatun’un tasvir edildiği bir afiş gördüm ama fazla inceleme şansı bulamadığım için orada geçen organizasyonu belediyelerin yaptığı bir seçim yatırımı zannettim, o yüzden önemsemedim.
Çarşamba günü bir öğrencimin yapamadığı soruları çözüyordum ki bir başka öğrencim bana bir el ilanı getirdi. İnceledim, ilan panosundaki organizasyondan bahsediyordu. Erzurum Valiliğinin yaptığı bir organizasyon olduğunu gördüm ve Erzurum insanının ecdadına yürüyeceğini ifade ediyordu. Orada olmalıydım. Arkadaşlarıma birlikte gitmeyi teklif ettim, birinin tepkisi çok farklı oldu. Bana dedi ki:
- “Hocam biliyorsun ben Kürdüm. Geçmişte bir şehit mitingine gittim adamlar bize küfrettiler. Buna da gelirim yine aynı şeyler olur, üzülürüm.”dedi ve arkadaşıma hak verdim. Maalesef öyle şeyler olabiliyordu.
Bu organizasyonda öyle bir şeyin olup olmayacağını merak ederek gittim. Ulu Cami’de sabah namazımızı eda ettikten sonra Karskapı Şehitliği’nde toplandık ve mahşeri kalabalığı görünce gözlerim doldu. Mutluluktan ağlayacak duruma gelmiştim ve ağlamamak için konuşmamayı seçiyordum. Yanımda kıymetli dostum Hakan SEFİL vardı. Hakan’a belli etmek istemiyordum ağlamaklı oluşumu, sanırım o da aynı duyguları paylaşıyordu. Katıldık kalabalığa ve tuttuk Aziziye Tabyası’nın yolunu.
Etrafımızdaki hemen herkes aynı cümleyi kuruyordu: “Bu işi kim ki yaptıysa Allah ondan razı olsun. Bugüne kadar da bu işi yapmayanlardan da Allah, hesap sorsun.” “Amin” diyordum bu duaya can-ı gönülden.
Tabyalara ilk defa geldiğini söyleyenler vardı etrafımızda , şaşırıyorduk.
70- 80 yaşlarındaki dedelerimizi görüyorduk kol kola girmiş, birbirlerine destek olarak o yokuşu tırmanırken. Babaları görüyorduk çocuklarının ellerinden tutmuş onlara bu ruhun ne olduğunu anlatmaya çalışırken. Analarımız ve bacılarımız vardı Nene Hatun’umuz gibi tabyalara koşan. Nene Hatun’umuzun emzirip Allah’a emanet ettiği Nazımlar büyümüş, kundaktan çıkmış, Tabyaların yolunu tutmuştu. Yaşlısı ve genciyle, kadını ve erkeğiyle, sağlıklısı ve hastasıyla… Erzurum tabyaların yolunu tutmuştu ve bu kadar zıt anlamlı sözcük bir cümlede ancak bu kadar güzel durabilirdi.
Bir insan seli akıyordu tabyalara doğru ve biz de onlarla akıyorduk aynı istikamete. Tabyalara yaklaşınca hafızların sesleri gelmeye başladı. O eşsiz Kur’an-ı Kerim lezzetini sunuyorlardı ruhlarımıza.
Kalabalık, 1 numaralı tabyada buluşunca hafızlar sureyi bitirdi, çok anlamlı bir dua edildi. Tekbir sesleri yükseldi Top Dağı’ndan tıpkı 136 sene önceki gibi. Peşine İstiklal Marşı’mız söylendi hep bir ağızdan. Kısa bir konuşma yapıldı ve o muhteşem mücadele anlatıldı gelenlere.
Erzurum’da otuz bir yıllık ömrümde gördüğüm en anlamlı organizasyon yapılıyordu ve gönlüm oradan gitmeyi istemiyordu. Ne var ki Nene Hatun’un torunlarını geleceğe hazırlamam gerekiyordu. Dershaneme gidip öğrencilerime ders anlatmam gerekiyordu. Ders zamanı geliyordu, dolayısıyla oradan ayrıldım kalbimi orada bırakarak.
Uzun süre düşündüm ve hayıflandım. Elin Anzak’ı her sene Avustralya’dan kalkıp geliyor, dedelerinin karaya çıkışını canlandırıyordu da biz ecdadımızın yaptığı bu yiğitliği 136 sene sonra ilk defa yad ediyorduk. Nene Hatun mezarından çıksa da yüzümüze tükürse azdır.
Bu arada aklıma gelmişken arkadaşımın endişe ettiği durumu da belirteyim: Çok şükür öyle bir olay yaşanmadı. Erzurum insanı Türkü ve Kürdüyle omuz omuza çıktı o yokuşu tıpkı ecdadımız gibi. O ruh aynen yaşatıldı çok şükür.
Başta, sayın valimiz olmak üzere bu anlamlı organizasyonu hazırlayanlardan Allah razı olsun. Allah, bu güzellikleri yaşatmayı nasip etsin. Erzurum insanına beni “O ruh milletimizde kalmamıştı.” düşüncesinde haksız çıkardığı için teşekkür ediyor, halkımdan önyargılı davrandığım için özür diliyorum ve dadaşlarla gurur duyuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.