
Ömer Faruk Kızılkaya
ERZURUM’DA MEDYA TERÖRÜ
Son günlerde Erzurum’da bir haber gündeme geldi: 4 asker sanayi esnafına silah çekmiş.
Bir yalan haber nasıl yapılır, insanlara nasıl iftira edilir, devletin kurumları nasıl itibarsızlaştırılır, bir haber nasıl olmamalıdır, gibi konuların en iyi örneklerinden biri olmuş bir haber bu aslında. Habercilik anlayışı bakımından da oldukça art niyetli bir haber yapılmış. Her şeyden önce bir tarafın bakış açısıyla yazılmış iğrenç bir iş çıkarılmış. Oysa bir haber yapılırken iki tarafın da görüşüne başvurulmalı, onunla da yetinilmemeli; olayın öncesi, sonrası, ilişkiler ağı vb. incelenmeli, çevrede de tarafsız kişiler arasında araştırma yapılmalıdır. Bu, olması gerekendir.
Bir de olan var:
Birileri size telefon eder, siz gidersiniz, dinlersiniz, kayıt yaparsınız, çekilen videoları ve fotoğrafları toplarsınız, bazen kayıtları kapatıp konuşacak kişilere bazı telkinlerde bulunarak bazı sözleri söyletip onları çekersiniz, birileriyle belki haberin yapılması konusunda pazarlık edersiniz. Anlaşma sağlanınca da nasıl talimat aldıysanız, çıkarlarınız ve bağlantılarınız neyi gerektiriyorsa ona göre haber yaparsınız.
İşte böyle bir haberle karşı karşıyayız. Video yayınlanmıştı, izledim ve söylenenlerin aslında kendi yayınladıkları videolarla çeliştiğini gözlemledim. Şöyle ki:
Mağdur sıfatıyla açıklama yapan baba tartıştıkları şahsın arabalarının camına yumrukla vurduğunu, arabadan inip kendisiyle tartışırken olayların gerçekleştiğini söylüyordu. Oysa kamera kayıtlarına göre geri geri çıkarken arkası kendilerine dönük olan kişiye çarpıyorlar, kişi öne doğru bir iki adım sendeleyerek gidiyor. Baba oğul şahsın üzerine hışımla gidip şahsı iteliyorlar. O esnada yumruk sallıyorlar, arkadaşlarına saldırıldığını gören diğer kişiler de araçlarından inerek gelip baba oğula müdahale ediyorlar. Bu bölüm sonradan yapılan haberlere yansımadı. Çünkü istenilen etki bu şekilde elde edilemezdi. İyisi mi, kes burayı!
Asker, tartışma başlarken şahıslara kendini tanıtıyor, buna rağmen yumruk sallanınca arbede yaşanıyor. Hani, askerin bir düğmesi altı aydan başlıyordu!
Kazayla çarptığınız bir kişinin üzerine hışımla yürüyüp tartışmaya girmek de çözemediğim başka bir diyalog çeşidi. Ben olsam iner, özür diler, bir sorunun olup olmadığını sorardım. Medeni insan yaklaşımı bu değil midir?
Arbede anında askerin silahı yere düşüyor, yerden silahını aldığı için elinde silah var. Peki, kafasına silah dayadıklarını iddia ettikleri masum (!) çocuk ne yapıyor, biliyor musunuz? Hemen arabaya koşarak arabadan yarım metreden biraz daha uzun olduğunu gözlemlediğim demir boruyu veya levyeyi alıp şahısların üzerlerine koşuyor. O esnada kavga edenler ve çevredeki esnaf atölyeye giriyor. Demiri alıp oraya koşan çocuk içeride askerlerden birine onunla vuruyor, peşine de ofise kaçıyor. Ofise çocuğun girişi de yayınlanmadı. Çünkü sorumlu (!) habercilik anlayışı buranın da kesilmesini gerektiriyor.
Bu kısım kesilmese çocuğun elindeki demiri herkes görecek. O, görünürse haber istenildiği gibi gitmeyecektir. Askerlerin ellerinde silah var ama o silahın namlusu kişilere hiç dönmüyor. Kendisine saldırılan kişi köşeye sıkışıp yere kapanan masum çocuğa tekme atıyor, etraflarındaki kişiler hiç zorlanmadan onları ayırabiliyor. Videoda bunları da görebiliyorsunuz. Eğer tehdit etmek ve saldırmak için girilmiş olsaydı o namlu muhatabına dönerdi, kimse de o kadar kolay ayıramazdı. Hatta belki silah patlar, istenmeyen sonuçlar ortaya çıkardı.
Araya girenlerden biri Bayburt’tan milletvekili aday adayı olduğunu söyleyip kişileri araçlarına bindiriyor ve böyle hataların olabileceğini söyleyerek özür diliyor. Kişiler arabaya binince de aynı kişi cep telefonundan çekim yapmaya başlıyor.
Haberi yapan kişi kaçakçılık şubede görev yapan bu üç görevlinin (Haberde iddia edildiği gibi dört kişi değil, bu da bir yalan çıktı.) yüzlerini ve araçlarının plakalarını karartmadan veriyor. Oysa bu kişiler, şehrin birçok yerinde operasyonlara katılan sivil görevlilerdi ve son günlerde de son derece kritik görevlere imza atmışlardı. Biz, gece rahat rahat yatarken sabaha kadar devriye atan ve yasadışı işlerle bizim rahatımız için mücadele eden kişiler onlardı. Bu kişilerin yüzlerini ifşa etmek kime ne kazandırdı, merak etmiyor değilim.
Bu haberi yapan, yayınlayan kişilerin bok bulmuş sinek edasıyla habere üşüşmelerini de anlamakta zorlanıyorum. Kişileri ve kurumları şahsi çıkarlarınız için yıpratıyorsunuz ama ya hakikat ortaya çıkar da adaletin kılıcı üzerinize dönerse (ki dönecektir) o zaman sizi bu durumdan kim kurtaracak?
Bu adamların başına, Allah göstermesin, bir iş gelse onu da ajite ederek anlatacak olan siz değil misiniz? Askerler dayak yeseydi, bu sefer de “Kendini koruyamayanlar ülkeyi nasıl koruyacak?” diye haber yapmayacak mıydınız? Bu hareketin adı da omurgasızlık ve şahsiyetsizlik, ikiyüzlülük değil midir? Savcıya ifade vermiş ve on bir kalem darp raporu almış bu kişilerin de haklı oldukları yerler vardır elbet.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.