
Mehmet Uzun
GARDAŞ NE BEHLİRDİN… GİDEYDİN.
İSPİR şimdi cıvıl cıvıldır. Herhalde Çoruh yine başını taşlara vura vura Batum’a doğru nazlı nazlı çağlamaktadır.
Bilhassa pazartesi ve Cuma günleri çarşıda sağa sola aceleyle koşuşturan hemşerilerimi görür gibi oluyorum. Bu yaşıma geldim bir türlü anlayamadım köylerden ilçeye gelen arabalar en geç saat üçte ilçeyi terk ediyorlar. Yani akşamı bekleyen pek az insan var. Bu acele, bu telaş niye anlayabilmiş değilim.
Yetmişli yılların başlarında benim ve benim yaşımda olanların en büyük sevinci kasabaya, yani İspir’e gitmekti. Kendi köyüm olan Yeşilyurt tan (Ahprik) Yedigöze’ ye(Karap) kadar o küçük adımlarımızla ve büyük hayallerimizle yorulmadan yürürdük. Karapta ki tek araç Karaplı Şevket abinin kamyonu idi. Onun belli bir uğraştan sonra çalışan motorunun vermiş olduğu sesi ve bol miktarda dumanı bizi sevince boğardı. Kimi zaman babamızla, kimi zaman dedemizle İspir’de çayın kenarında yediğimiz bir dilim karpuzun tadına benzeyen bir karpuz hayatımda yemedim. O zamanın karpuzları sanki daha bir başka gibi geliyor bana.
Hele hele köye dönerken fırından aldığımız bir iki ekmeyi, köye götürüp sofraya koyduğumuzda, fırın ekmeğinin bir duruşu, bir havası vardı anlatamam. Hatta bir arkadaşım kasabadan gelen fırın ekmeğini köydeki tandır ekmeğine katık yapmıştı. Biz bu kadar görebildik. Bizim büyüklerimiz bizden daha da zor şartlar altında, o bölgede yaşam savaşı vermişlerdi.
Bizim köyde meyve boldur. Köydeki meyveleri sepetlere doldurarak günlerce yol yürüyüp ta Çörmeli Dereleri’ne yani, Bayburt’a yakın köylere kadar yürüyüp, buğdayla takas edip, evine aş taşımışlardır.
Yani bugün ne kadar şükretsek azdır. Artık her köyde ekmek, her köyde meyve boldur. Genç kardeşlerim bilmeyebilir. Hatta bir fantezi zannedeler, ama bu bir gerçektir.
Peki İspir’den Erzurum’a anımız yok mu? Tabi ki var. Bilirsiniz yine büyüklerimiz her zaman şunu söylerlerdi. Yeğenim ‘sen sen ol yollardaki lokantalarda yemek yeme’ Çünkü yemekleri bayat, midelerini bozuyormuş.
Bizde inanırdık. Daha sonraları anladık ki bu mide bozulmalarının sebebi tamamen ekonomik sebeplerden dolayı imiş.
Bir gün otobüsle Erzurum’a gidiyoruz. Otobüs bu günkü otobüsler gibi iki saatte Erzurum’a gidemiyordu. Araçların kalitesinden ziyade yollar bozuktu yani. Her şey normal seyrederse, en az dört saatti. Buda yolda bir yemek molası vermek icap ediyordu. Mola verilen Yerşaban Köprübaşıydı. Genelde şoförler ve cebi dolu olanlar, yemek yer, malum sorunları olanlar otobüsün sağında ve solunda volta atarken, lokantada yemek yiyenleri de göz ucuyla süzerlerdi. Bazıları beraberinde getirdiği ekmeyi, peyniri otobüste koltukta yerdi. Bende onlardan biriydim. Tabi çocuktum, otobüsün ön koltuğunda, iki sakallı amca otururken birbirlerine ‘Ola gardaş gaç sahattur amburadayuh. Ne zaman gideceyük’ gibi konuşurken, yolcular otobüse binmeye başladılar. Tabi otobüsün şoförü de bir eda ile koltuğuna oturdu. Gözünü sevdiğim sanki boeing 727 kullanacak… Kasıla kasıla yerleşirken öndeki yolcu kendi kendine mırıldanırken, şoföründe duymasını istiyordu.
Ve şöyle dedi;
‘Haci ( o dönemler otobüsler hacca gittikleri için dolayısıyla şoförlerin birçoğu hacıydı)nerede galdın. Bi sahattur seni beylirük’ deyince kaptan geri bile dönmeden sigarasını tüttürürken şöyle dedi: ‘GARDAŞ NE BEYLİRDİN DAHAN YOL GİDEYDİN’
Ben çocuk kafamla kaptanın yolcuları kazımadığını anlardım. Çünkü tek otobüs, tek şoför…Kol omuzdan kırıktı…
Hepinize mutlu huzurlu bir yaz geçirmenizi dilerken daha da ekonomik ve sosyal anlamda gelişmiş bir ülke ve aynı oranda gelişmiş bir İspir diliyorum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.