
Ömer Faruk Kızılkaya
MHP SAĞDUYULU OLMAK ZORUNDA
Son yazımda “Erzurum Hakkında Bunları Biliyor muydunuz?” demiştim ve devamının geleceğini söylemiştim. Geçen hafta gelişen olaylara yönelik bir yazı yazmaya başlamıştım ki işlerimin yoğunluğu nedeniyle yazımı bitiremedim. O yüzden huzurlarınızda olamadım.
Erzurum hakkındaki bilgilerimizi paylaşmak güzel benim açımdan her ne kadar birilerini rahatsız ediyor olsak da…
Çeşitli yorumlar yapıldı son yazıma, yorum yapanların hepsinden Allah razı olsun. Sadece birine ufak bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum. Okuyucum demiş ki:
“Peki, siz yakın zamana kadar Erzurum’da yaşadığı halde Tabyalar’ı görmeyen çok sayıda insan olduğunu biliyor muydunuz?”
Tabii ki biliyorum sevgili okurum, bilmez olur muyum? Tıpkı Erzurum’da yaşadığı halde Tortum Şelalesi’ni görmemiş on binlerce vatandaşımızın (çoğu ev hanımı) olduğu gibi…
Tabyaları insanımızın görmemiş olması doğaldı. Zira orası askeriyenin kontrolündeydi ve halen daha kullanılıyordu. Peki Şelale? O da mı askeriyenin kontrolündeydi?
Ayrıca ben sadece Aziziye ve Mecidiye Tabyaları’nı söylemedim yazımda. Diğer tabyalarımızı da söylüyorum. Kiremitlik Tabya’yı kurtarabilmek için köşe yazısı yazdım, haber yaptım, televizyon haberi yaptım, konuyu Erzurum gündemine taşıdım ve şimdi oranın müze otel yapılması için çalışmaların başlatıldığını Vali Bey’den öğrendim.
Bilinen Tabyaların halka açılması için en büyük mücadeleyi ER-VAK (Erzurum Kalkınma Vakfı)’ın yaptığını ve 2000 yılı Sultan Sekisi Toplantısı’yla konuyu gündeme getirdiğini de biliyorum. Oradaki birçok faaliyetin arka planında yine aynı ekibin olduğundan da haberim var ve çok şükür o ekibin bir parçası olarak ben de bir şeyler yapabilmek için çalışıyorum.
Gelelim bu haftaki konumuza:
Özgecan kızımızın acı bir şekilde can vermesi, peşine Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU isimli kardeşimizin, bana göre şaibeli bir şekilde, öldürülmesi bizleri derinden üzdü.
Özgecan için Türkiye ayağa kalktı, desem yanlış olmaz. Her yerde Özgecan olayı konuşuldu ve idam cezası bile istendi. Ve bu istek artık zirvelerden yükselmeye başladı. Bu sözlerin oralardan söylenmeye başlanması yüreğimizi bir parça soğutmaya başlamıştı ki peşine Fırat’ın öldürülmesi olayı yaşandı. Buna sadece bir kesim ağladı.
Bu gencimiz siyasi bir hareketin üyesiydi. Hal böyle olunca birbirini suçlayanlar oldu, kendini aklamaya çalışanlar oldu, yemin edenler oldu ve birkaç gün sonra Özgecan da idam sözleri de Fırat Yılmaz da unutuldu.
Aslında Fırat için sokaklara taşan gösteriler oldu. İnternet ortamına yansıyan yemin videoları paylaşıldı. Ülkücü gençler dava arkadaşları için meydanlarda toplanıp slogan attılar, intikamı için yeminler edildi ama görüldü ki bunların hiçbiri Fırat’ı geri getirmedi, getirmez de…
Görünüşte PKK tarafından yapılmış bir olay da can verdi Fırat.
PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP Eş Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ olayı kabullenmedi ve hükümeti suçladı.
İnsanlar bu konuda ona yüklendiler ama DEMİRTAŞ’ın haklı olma ihtimali de yok değil.
Duvarlara PKK yazılmış olması, olayı PKK’nın yaptığı anlamına gelmez. Benzer olayları üniversite yıllarında biz de gördük. Bir taraf duvarlara yazılar yazıyor sonra da karşı grup hakkında basın açıklamaları yapıyordu. Yani çalan da oynayan da aynı taraftı. İşin aslını kendi içlerindekiler bile bilmiyordu.
Bu olayı görünce aklıma Abdi İPEKÇİ, Doğan ÖZ, Bahriye ÜÇOK, Gün SAZAK gibi kritik suikastler geldi. Yıllar sonra anlaşılmıştı ki bu olayları grupların içlerine sızdırılmış özel adamlar yapmış, ihale de içine sızılan gruplara kalmıştı. Bu vesile ile de sokak olayları tırmandırılmıştı. Ta ki olaylar askeri darbeye kadar gitmişti.
Bu olayda da bana göre gizli adamlar devreye girdi. Çünkü kritik bir dönemden geçiliyordu.
Mecliste “İç Güvenlik Yasası” tartışılırken böyle bir olayın yaşanması manidardı.
Burada aklıma geçen seneki dinleme olayı geldi. Hakan Fidan diyordu ki: “Karşı tarafa (Suriye) adam sokar, 3-4 füze gönderirim bu tarafa. Sonrası malum…”
HDP seçime kendi ayakları üzerinde durarak girecek, yani barajı zorlayacak.
AKP, gerek yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından gerekse Recep Tayip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanı olması sebebiyle partiden ayrılışının vermiş olduğu güç kaybıyla seçime girecek.
MHP, sağ kesimde iktidarın en güçlü görünen rakibi durumunda.
Cumhurbaşkanı’nın başkanlık sistemi düşüncesi meydanlarda seslendiriliyor.
Bunun için Cumhurbaşkanı’mız meydanlardan 400 milletvekili istiyor. Ne olduğunu tam anlamıyla bilemediğimiz “Yeni Türkiye”nin şekillendirilmesi için destek istiyor. Bu noktada ona destek verecek bir güce ihtiyaç duyabileceği gerçeği var ortada. Muhalefet bu noktada destek olmayacağını bildirdi.
“Yeni Türkiye” eğer bir tarafın iddia ettiği gibi federasyon olacaksa o zaman HDP’nin mecliste olması ve güçlü bir şekilde bulunması iktidarın işine gelecektir.
Bu durumda ülkücü- PKK çatışmasının yaşanması 70’lerin sokak olaylarını bilenler için MHP açısından oy kaybını beraberinde getirirken PKK açısından HDP’ye destek verip vermeme noktasında tereddütleri olan Kürt vatandaşlarımızın ülkede estirilecek bir milliyetçi rüzgar sayesinde HDP’ye yüklenmesi demektir. Barajın etrafında dolanan HDP’nin, bu dopingle barajı geçerek 70 civarında vekil çıkarması anlamına gelir ki bu da iktidara aradığı desteğin verilmesi anlamına gelir.
Bu yüzden MHP’nin sokaklara çıkmaması ama sesini demokratik yöntemlerle duyurmaya çalışması gerekmektedir. Aksi halde sokaklarda yaşanacak olaylar MHP’nin oy kaybetmesi anlamına gelir.
Bu konuda şunu da belirtmem gerekir: Mahallebaşı tarafında yaşayan öğrencilerim isyan ediyorlar. “İzmir’de öldürülen genci Mahallebaşı’nda yaşayanlar mı öldürdü, oradakilerin suçu ne ki insanlar Mahallebaşı’na yürüyor?” bu çağrıya kulak verilmesi gerekiyor. Ilımlı ve yapıcı siyaset ülkenin geleceği açısından çok daha mantıklı olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.