Ömer Faruk Kızılkaya

Ömer Faruk Kızılkaya

NEDEN EĞİTİMDE BAŞARI SAĞLAYAMIYORUZ?

Son günlerde Erzurum’un eğitimdeki başarısızlığı konuşulmaya başlandı. Ben de öğretmen olarak konuyla ilgili fikirlerimi paylaşmak istiyorum.

Bu konuda bir sürü sorunumuz var ama bunların en büyüğü halkın, siyasilerin söylemleriyle amel etmeye çalışmasıdır. Onların söyledikleri yalanlara kanması, sorunlulara hesap sormamasıdır. Eğitimdeki sorunlara uzun uzun değinecek olursam yazı dizisi hazırlamam gerekir ki kendimi zahmete sokmaktan başka bir şeye yaramaz. Zira öğretmen inkâr eder, bürokrat küfreder, siyasi fişler ve iftira eder, veli de hayret eder. Bir de ülkemin emniyeti ve adliyesi boşuna meşgul olur. En iyisi sus ve memnunmuş gibi davran. Bu, bireysel anlamda daha az zarar görmeme sebep olur ama haksızlık karşısında susacak dilsiz şeytan da değilim çok şükür. Amacım kendimi sıkıntıya sokmak değil, sadece olaylara farklı bir açıdan bakmanızı sağlamak. Birkaç sorundan bahsedecek olursak:

Parası olan, çocuğunu özel okula gönderiyor, kursa gönderiyor ve/veya özel ders aldırıyor. Neden? Daha iyi bir okul kazanıp daha iyi bir eğitim görsün ve daha iyi şartlarda yaşasın diye… Aynı amaç için orta direk ailenin mücadelesi farklı, dar gelirli ailenin mücadelesi ise daha farklı oluyor ama hepsinin, çocuklarıyla ilgili hayali aynı.

Gariban, zaten gariban; kime ne desin? Kaderine boyun bükmekten başka şansı yok ama şu erki geçen, yönetici kadrolardan tanıdığı olan ve bununla da hava atan, aslında hiçbir şey olmayıp da kendisini çok değerli sanan kitleye soruyorum: Çocuklarınızın daha iyi şartlarda eğitim görmesi için avuç dolusu para harcıyorsunuz ya, bu amaç için devletin bir sürü harcama yaptığını, aslında herkesin çocuğuna aynı kalitede eğitim vermek üzere çalışma içerisinde olduğunu ve normalde hepimizin çocuğuna ücretsiz olarak aynı eğitimi vermek zorunda olduğunu bilmiyor musunuz? Madem o kadar önemlisiniz, bu çarpıklığa neden ses çıkarmıyorsunuz? Ya haram kazanıyorsunuz (Bedava olan eğitime para harcıyorsunuz.) ya milletin çocuğunun kötü bir eğitimden geçmesi işinize geliyor ya çocuğunuzu özel okula göndermenin havasını atmak işinize geliyor ya da bu durumdan rahatsızsınız ama çıkarlarınız uğruna susuyorsunuz.

Bu da bir ahlak sorunu değil midir? Eğitimde fırsat eşitliğinin neresinde bu durum? Şimdi sizlere yaşadığımız olayları anlatayım da yazının sonunu siz bağlayın.

Bir beden eğitimi öğretmeni arkadaşımız bir kız öğrencisini dışarıda esrarkeşlerle arkadaşlık ederken görüyor. Bu durumu velisiyle paylaşmak üzere veliyi okula davet ediyor. Velimiz olayı dinledikten sonra öğretmenimize soruyor: Siz benim kızımı neden takip ediyorsunuz? Kızımda gözünüz mü var?

Bu olayı duyan hiçbir öğretmen hiçbir veliye benzer bir durumda bilgi vermek istemiyor. Sizce öğretmenler haksız mı?

Diyeceksiniz ki “Bir olaydan hareketle genelleme yapamazsınız.” haklısınız. Devam edelim:

Öğretmen, öğrencisine kaşını çatsa “öğretmen şikâyet hattı”nı arayıp şikayet etti milletimiz. Ekmek davasında olan öğretmen artık neredeyse gözünü kapatarak ders anlatmaya başladı.

Öğrenci ahlaksızlık bile yapsa öğretmen elini kaldıramaz oldu. Bırakın el kaldırmayı, öğrencisinin başını okşasa şikâyet edildi. Okullar ciddiyetini kaybetti. Öğrenci, veli ve daha birçok kişi öğretmene not verdi. Bu durumda öğretmen, öğrencisine tepki gösterebilir miydi? Elbette hayır, gösteremedi de... Disiplin kurulları kaldırıldı ya da pasivize edildi. Sonuç? Öğretmen dayak yedi, haksız oldu. Öğrenci tarafından taciz edildi, haksız oldu. Öğrenci, okula köpek getirip öğretmene (özellikle bayan öğretmenlere) saldırttı, görmezden gelindi...

Başarılı öğretmenler dipten dibe sokuldu, (siyasi sebeplerden dolayı) görevde yükselmeler liyakate göre değil, siyasete göre yapıldı; kimse gıkını çıkarmadı. Sendikalar ödüllendirmelerde kriter kabul edildi. Çalışan öğretmen bir nevi cezalandırıldı.

Müfredatın içi sürekli boşaltıldı, 16 yılda 7-8 defa sistem değişti. Milli eğitim içerisinde yer almama rağmen değişiklikleri artık ben bile takip edemez oldum. Öyle bir zaman geldi ki dönem ortasında sistem değişti. Öğretmen tabiri caizse hangi kıbleye namaz kılacağını şaşırdı. Öğrenci bu kadar laçka ve bu kadar boş bir sistemden geçip aldığı eğitime göre çok daha zorlayıcı bir sınava sokuldu/ sokuluyor. Sonra da başarısızlığı tartışıyoruz. Peki, hiç bu sınava çalışma şartlarını araştırdınız mı?

Önceden kitapları devlet vermezdi. O zamanlardaki kitaplar nasıldı? Hatırlıyor muyuz? Bilmeyen veya hatırlamayanlar için anlatayım:

Yayınevleri hazırladıkları kitaplardan okullara bırakırdı. Eylül ayındaki seminer döneminde (iki haftalık dönem) zümreler toplanır, ellerine ulaşan veya özellikle bulup getirttikleri kitapları inceler ve bu şekilde okulda okutulacak kitapları belirlerdi. Sonra da öğretmenler, kendi seçtikleri kitaba göre derslerini işlerdi. Böyle olunca başarıdan da başarısızlıklardan da sorumluluk duyarlardı. Şimdiki kitaplar öğretmenlere dayatılıyor ve maalesef öğrencilerimizin girecekleri sınava hazırlamanın çok gerisindeler. Bu eksiği başka kaynaklardan telafi etmek isteyen öğretmenler şikâyet ediliyor ve öğretmenler de soruşturma geçiriyor. Öğrencilere fotokopi çekerek ek kaynak yardımında bulunmak istiyorlar, kâğıt ve toner para. Para toplayınca şikâyet ediliyorlar, okulların da ödenekleri bunları karşılamaya yetmiyor. Bu şartlar altında öğretmen başarılı olmak için ne yapsın?  

Liseye kadar öğrenci okula bir (1) gün gitse öğretmen o öğrenciyi velisinin izni olmadan sınıfta bırakamıyor. Şaka gibi değil mi? Ama maalesef şaka değil ve bu durum uzun zamandır böyle.

Darbe girişiminden sonra memur ve öğretmen alımı çok sınırlı sayıda yapılıyor. Devlet okullarda dershanecilik yapmaya başladı. Bu işten artık nasıl bir çıkarı varsa…

Okulda hafta sonu açılan kursların da nasıl ranta dönüştüğünü biraz araştırın. Kendi branşım için bir durumu sorgulamak istiyorum: Ben, haftada 2 veya 3 saat dersle branşımın bütün konularını bitirip bir de derslerimde soru çözebiliyorum. Öğrencilerimizin başarıları da çok şükür ortada. Okulda aynı branşta 5 saat haftalık ders olmasına rağmen verim alınamıyor, hafta sonu aynı öğretmen 2 saat daha ders işliyor. O öğretmene kimse “Öğretmenim, bu kadar ders saatinde ne yapıyorsunuz da başarılı olamıyorsunuz?” demiyor.

On binlerce öğretmen terör örgütü üyesi olmak suçundan ihraç edildi ama onların yerine öğretmen alımı yapılmadı. Yapılan alımlar da malum olaydan önce yapılan rutin alımın bile altında. Oysa alımları belirleyen faktörler ölüm, emeklilik, yapılan yeni okullar… şeklinde sıralanır. Yani rutin olan öğretmen ataması bir zorunluluktur. Şimdi eksikler ücretli öğretmen alımıyla kapatılmaya çalışılıyor. Bu da her sene değişen öğretmen demek, öğretmenin işini sahiplenememesi demek, hayatını şekillendirme sıkıntısı çeken öğretmenin veriminin düşmesi demek. Zira bu öğretmenler 1500- 2000 TL gibi komik rakamlara çalışıyorlar. Öğretmenler odasında öğretmenler arasında daha önce başlattıkları sözleşmeli- kadrolu gruplaşmasının yeni sürümü demek. Öğretmen maaşından kâr sağlamayı düşünen  “büyük devlet” olamaz, kimse kendini kandırmasın.

Alımların mülakata bağlanması da başka sorunları beraberinde getirdi. Bunlara da değinecek olursam bu yazı bitmez ama kısaca değinmeden de geçmeyeceğim: Üniversite mezunlarının atamasının yapılmaması, mezunları polis ve asker olmaya itiyor. Okuyan ya da okumayı düşünen öğrenci de bu durumları görünce vazgeçiyor. Üniversitelerde bölümlerdeki öğrenci sayıları anormal derecede düştü. Bundan haberiniz var mı?

Zorunlu eğitim dedikleri bir sistem kurdular. Başından sonuna kadar sakat bir sistem olduğunu bile bile birilerinin kârı için susuyorlar. Atalarımız “Zorla güzellik olmaz.” demişler. Yine o atalarımız “Zorla it ava gitmez.” demişler (Yukarıda bir sürü açıkladığım duruma rağmen bu kelimeye takılan olursa onlar için de “Teşbihte hata olmaz.” demişler.). Eğitimin temel ilkelerinden biri ise “gönüllülüktür”. Kimseyi zorla eğitemezsiniz. Zorunlu eğitim, eğitimin fıtratına terstir.(Cemil Meriç, “Bu Ülke” isimli eşsiz eserinde öğrenci ile talebe arasındaki farkı çok güzel açıklıyor.) Günümüzde çırak kalmadı, yakında usta bulamayacağız.

Yukarıda saydığım yanlışların bazılarından dönüldü ama unutmayalım ki bunları kaldıranlar,  eğitimimize sokanlardır. Kusura bakmayın, sizin çocuklarınız bu eğitimde en fazla memur olacaklar. Daha fazlası olamayacaklar. Ülkesi için yaşaması gereken çocuklarımızın önüne geçinmek için ölmek konuyor (Asker ve polis olmaya yönlendirilen çocuklarımıza geçinmek için aslında ölümü şart koşuyoruz.). Önünü göremeyen genç neden okusun?   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer Faruk Kızılkaya Arşivi

HOCAMIN ŞİİR KOKAN ELLERİNİ ÖPÜYORUM

01 Aralık 2022 Perşembe 22:37

SİHİRLİ SÖZCÜKLERİ UNUTTUK MU?

04 Kasım 2022 Cuma 13:09

TABYALAR HER ZAMANKİ GİBİ SAHİPSİZ!

14 Mart 2022 Pazartesi 09:33

ERZURUM’DAN GÜZEL HABERLER VAR

11 Ocak 2022 Salı 08:19

EKONOMİ KIRMIZI ALARM VERİYOR

20 Aralık 2021 Pazartesi 19:48

İĞRENÇ BİR HAFTANIN ARDINDAN…

26 Kasım 2021 Cuma 18:19

KASIM DADAŞIN HÜZÜN AYIDIR

15 Kasım 2021 Pazartesi 13:34