
Ömer Faruk Kızılkaya
NİÇİN TARİH OKUMALIYIZ?
Bilmem daha önce Mehmet Arif Bey’i duydunuz mu? Çok değerli bir büyüğümüz, hemşerimiz olan bu şahsiyet tarihte 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı- Rus Savaşı sırasında Müşir Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın (Erzurum valisidir.) özel kalemi olarak görev yapmış ve en yakınında bulunmuş kişidir.
Mehmet Arif Bey, o savaşa en ince ayrıntısına kadar şahit olmuş, her türlü sıkıntıyı bizzat yaşamış ve görmüş, bu gözlemlerini de bize eşsiz eseri “Başımıza Gelenler”de anlatmış.
Bu eserle tanışmam dayım sayesinde olmuştu. Dayım bu kitabı okumuş ve birçok kişiye de armağan etmişti. O armağanlardan biri de bana nasip oldu. Bu eşsiz eseri bize kazandıran merhum Mehmet Arif Bey’i rahmetle anıyor ve dayıma da bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyorum.
Diyeceksiniz ki, bu eserin hikmeti nedir? Eser, 93 Harbi’nin nasıl patlak verdiğinden tutun nasıl sonuçlandığına, savaşın genel seyrindeki hatalara, imkânsızlıklara, çekilen sıkıntılara, gösterilen kahramanlıklara, kendini kahraman gösteren ama aslında hain ve korkak olan paşalara kadar her türlü olayı ele alıyor. Herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir eser yazmış merhum Mehmet Arif Bey. Eserin en önemli kısımlarından biri de tarih öğrenmek üzerine yazılmış olan bölümdür. Zira bu yazımı asıl bu konu üzerine yoğunlaştıracağım.
İstiklal Şairimiz merhum Mehmet Akif bir şiirinde diyor ki:
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarihi tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Akif ne güzel anlatmış tarihin önemini.
Mehmet Arif Bey de tarih öğrenmek üzerine düşüncelerini şöyle dile getiriyor:
(…)
“Akıl bu ya! Fakir, önceleri tarih ilmine hiç ehemmiyet vermezdim. “Bilinmese ne olur, lüzumsuz ve faydasız, yalnız bir bilgiçlikten ibarettir.” Der de âdeta bilinmesiyle bilinmemesini bir tutardım.”
“Böyle düşünmeye hakkım da vardı ya! Çünkü bizde tarihe dayanılarak umumi olsun hususi olsun, hiçbir hakkın korunduğunu veyahut tarih ile yeniden bir hak kazanıldığını veya siyasi ve milli olarak bir intikam fikrinin beslenildiğini, yetiştiğim yıllar içinde görmemiştim.”
“Lakin son olarak geçirdiğim tecrübelerin yardımıyla aklım başıma geldi de anladım ki, meğer iş öyle değilmiş… Tarih o kadar mühim ve o kadar dikkate değer bir ilimmiş ki, bilinmezse devlet gemisinin dümeni istenilen tarafa doğru çevrilmez imiş.”
“Tarih bilmezlik, siyasi olarak devletçe büyük büyük noksan ve hataların vukuuna sebep olurmuş. Tarih, bir milletin bakıp bakıp da, varsa ayıp ve noksanlarını görüp gözetip düzeltmesi için bir ayna imiş. Hakikati gösteren ve gelecek nesillerin nazarları önüne konan bu ayna, ayıp ve kusurları olmayan milletlerin, ümmetler için bir mücadele yeri olan şu dünya pazarına cemal ve kemallerine şükrederek kuvvetli ve yakışıklı bir kıyafet ile çıkmalarına yararmış.”
Mehmet Arif Bey, aynı yazının devamında “Balkan Devletleri Nasıl Ortaya Çıktı?” yan başlıklı yazısında da şunları söylüyor:
“Başkalarını ve eskileri bırakalım da şu yakın zamanları ele alalım. Daha dört gün önce, Devlet- i Osmaniye’nin emr ü fermanına mahkûm olan ehemmiyetsiz bir Mora Eyaleti’ni ‘Yunan’ şekline sokan, tarihtir. Sebebini her tarih yazdığından ve herkes bilebileceğinden burada uzun uzun anlatmaya lüzum yoktur…”
“Romanyalıları, Sırplıları, Karadağlıları, Bulgarları birer müstakil hükümet şeklinde ‘Balkan Hükümetleri’ namıyla dirilten tarihtir.”
…
“Elhasıl bizim kolumuzu kanadımızı kırıp hareketsiz bırakan bozgunluğun sebebi, hepimizin ve belki de iş başındaki devlet adamlarımızın çoğunun tarihten ibret almayışımızdır.”
Dikkatinizi çektiyse Mehmet Arif Bey de Akif gibi tarihten ibret almamamızın verdiği zararı dile getirmiştir.
Mehmet Akif de Süleymaniye Camii kürsüsünden yaptığı konuşmada şunları söyleyecektir(20 Şubat 1913):
“Dünkü çoban Bulgarlar adam oldular da bizi ezdiler. Be herifler otuz sene evvel sayı bilmezlerdi! Otuza kadar, o da parmakla güç sayabilirlerdi. Hesabı yüze kadar hiçbiri çıkaramazdı! Fakat bugün bakın ne hale geldiler! Askerimizi perişan etti, siyasetçileri siyasetçilerimizi bastırdı. Muallimleri bizim muallimlerimizden fazla yararlılık gösterdi.”
“Mağlup olan yalnız ordumuz değil. Evet, sen bu memlekette hangi mevkide isen kendi memleketinde senin mevkiini işgal eden Bulgar sana galip. Bakın, bunlar otuz sene içinde bu hale geldiler. Dün bir vilayet iken bugün kral oldular, yarın imparator olacaklar! Metbu’larını çiğnediler, geçtiler. Çünkü çalıştılar. O sayede insaniyete katıldılar. Biz ise etrafı görmedik, uyumak istedik, onun için çiğnendik.”
Akif ne kadar ağır ve bir o kadar da net konuşmuş, değil mi? Tarih, bilimlerin en önemlisidir. Bir milletin geleceğini sağlam bir şekilde inşa edebilmesi için tarihini bilmesi şarttır! Japonların seksenli yılların sonuna doğru Özal Hükümetine verdikleri “milli bilinç” dersi çok önemlidir. İbret alınması gereken bir olaydır.
Almanlar, İkinci Dünya Savaşı’nı neden kaybettiklerini araştırmışlar ve faturayı ortaokul öğretmenlerine kesmişler. “Çünkü onlar gerekli milli şuuru veremediler. Verebilselerdi biz bu savaşı kaybetmezdik.” sonucunu çıkarmışlardır.
Batı Edebiyatından okuduğum Montaigne, Machiavelli gibi fikir adamları eserlerini oluştururken tarihlerini ve kültürlerini en güzel şekilde işlemiş ve anlattıkları her olayla ilgili bir çözümleme yapmışlardır. Bu sayede kendilerinden sonrakilere ders vermeyi, yol göstermeyi amaçlamışlardır.
Bizde ise olay maalesef içler acısı bir hal almıştır. Tarih dersleri ruhsuz, rakamlar arasında sıkıştırılmış, ezber bilgiler arasında öğrenciyi bocalatan bir işleyişle verilmektedir. Öğrenci, dersten keyif almak, feyz almak, şuurlanmak şöyle dursun derse girmek istemiyor. Sebebi basit: Konuların ezbere dayalı anlatılması ve rakamlar arasına sıkıştırılması.
Öğrenci tarihin felsefesini bilmiyor. Tarih nedir, nasıl yazılır, tarih yazımında nelere dikkat edilir? Neden- sonuç ilişkileri nasıl verilir? Neyi nasıl yorumlaması gerekir? Nereden ne gibi dersler çıkarılması gerekir? Bunlar üzerine düşündürülmüyor. Tarih bilinci verilmiyor. Peki, verilen ne?
Almanlar ortaokul hocalarını suçlarken boş konuşmadılar. Zira çocukluktan gençliğe geçiş dönemi olan ortaokul- lise süreci bireyin milli- manevi konulara en hassas oldukları dönemdir. Bu dönemde doğru işlenen bir birey ölünceye kadar şuurlu ve kontrollü olacaktır. Sadece tarih konusunda değil sosyal konularda da en güzel örnekleri verecektir. Devletini, milletini, değerlerini sevecek ve her zaman yaşatmak için mücadele edecektir.
Bunun için ciddi bir çalışma gereklidir. Öğretmen, aile dışındaki ilk örneklerdendir. Bu anlamda öğrencisine güzel örnek olmalı, onlara doğruyu göstermelidir. Tarihi mekanlar imkanlar dahilinde gezdirilip öğrenciye tarihi olaylar yerinde gösterilmelidir. Konu anlatıldıktan sonra öğrenciye sorular sorularak öğrencilerin farklı ihtimalleri tartışmaları sağlanmalıdır(“Bu savaşta siz olsaydınız nasıl bir strateji uygulardınız? Bu olaydan nasıl bir sonuç çıkardınız?” tarzında tartışmaya dayalı bir ders işlenerek çocukların uyumaları veya sıkılmaları engellenebilir.).
En önemlisiyse çocuklarımıza yapmadığımız şeyleri anlatmama, amellerimiz üzerinden nasihat verip örnek olma olayıdır. Bu yazıdan ötürü bazı öğretmenlerimiz “Biz bunları yapıyoruz, sen işine bak.” diyebilirler. Gerçekten yapabilenleri saygıyla selamlar teşekkür ederim. Ancak bu öğretmenlerimizin sayılarının maalesef çok az olduklarını biliyorum. Bu sözü dershaneye gelen öğrencilerimin durumlarından gözlemleyebiliyorum.
Bir de siyasetçilerimizin, aydınlarımızın dikkatli olmaları gerekmektedir. Televizyonlarda, gazetelerde demeç verirken tarihi olayları çıkarları için kullanmamalıdırlar. Bunu yapanların da vatana ihanetten yargılanmaları gerekmektedir.
Not: Orhan PAMUK Nobel Ödülü’nü bu vesile ile aldı. Başbakan da Ermenilere taziye verirken ülkemizin menfaatlerini düşünmedi. Oysa Ermeniler 4T Planı’nı neredeyse yeni doğan çocuklarına bile öğretiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.