
Mehmet Uzun
SÜT TOZU EKMEK SAZ
Malumunuz üzere memleket meseleleri, bir hayli çok sık sık değişen gündemler yüzünden
kendi gündemimizi bile unutur olduk.
Yine eskilerden bir şeyler karalamak istiyorum bu yazımda. Şimdi dersiniz ki iyi de
kardeşim köşemi yazıyorsun, anılarımı?
Ben yüreğimi karşıma alırım ona danışırım. O ne derse bende onu yazarım. Bu yıllarca
hep böyle olmuştur.
Bundan hiçte bir zarar görmedim, şikayette almadım. İşin içinde yürek oldu mu her şey
bir güzeldir ki sormayın gitsin.
Efendim yıl 1969 lar filan… Erzurum’ un bir köyünde bir ilk okul epeyce de öğrencisi
olan bir okulda öğrenciyim.
O dönemler 1951 yılında kabul edilen Amerikan kaynaklı Marshall Planı çerçevesinde
aralarında Türkiye’de olan 16 ülkeye bir ekonomik paket uygulanıyordu.
Okulda süt tozu ve un vardı. Her akşam sırasıyla iki öğrenci ye un verilirdi. Bu un öğrencinin evine götürülür, öğrencinin annesi de bu undan ekmek yapardı tandırda.
Bu ekmekler sabah okula bırakılırdı. Ekmekler bölünerek öğrencilere dağıtılırdı.
Yine okulda bir kapta su kaynatılır, suyun içine süt tozu katılarak bir bardak
süt tozu ve bir parça ekmek bizlere verilirdi.
Yani bu gün dağıtılan sütler gibiydi. Bayılırdık süte değil de ekmeğe. Bembeyazdı.
Çünkü kendi evimizdeki ekmekler buğday ve ya çavdar ekmeği olduğundan
siyah renkteydi.
İnsan ilişkileri her ne kadar sıcak olsa da yaşam şartları buz gibiydi. Soğuktu,
üşütüyordu. Ama kimse şikayetçi de değildi.
Belki de bir alternatifimiz yoktu, ondandır kim bilir. İlçeye gittiğimizde de lokanta
filan çok lükstü. Öyle herkesin girip yemek yiyebileceği pek mümkün değildi.
Hemen fırına giderdik, yarım ekmek birazda tahin helvası müthiş bir menüydü
o günler için.
Bütün bunlara rağmen çok mutluyduk. Nedense televizyon yok, radyo yok, elektrik
yok, ama çocuk bile olsak cebimizde mutlaka arkasında horoz resmi olan bir aynamız
ve bir tarağımız vardı.
Bazen küçük bir naylonu tarağımıza dolayıp dudaklarımızı büzüştürüp, ne melodiler,
ne oyun havaları çalardık. Fazıl Say halt etmiş bizim yanımızda!
Bir gün komşu köyün öğrencileri bizim köye okula gezi düzenlemişler.
O köyün öğretmeni de bizleri bir sınıfa topladı. Aldı sazını eline çalmaya başladı.
Aman Allah’ım o da ne müthiş bir şey… Bu sazın sesini duydukça deli oluyordum,
bayılıyordum. Çünkü ilk defa bir müzik aletinin sesini duymuştum.
Tam o esnada sazın telinin biri koptu. Öğretmen yere attı o teli. Hemen kaptım aldım yerden, cebime koydum. Sevincimden uçuyordum nerdeyse…
Okul paydos oldu eve geldim. Bu teli bir şeyin üzerine çakıp gerdirip saz çalacaktım. Ama
öyle düzgün bir şey çok aramama rağmen bulamadım.
Bir gün önce annemin köy marangozuna yaptırdığı kazma sapı gözüme ilişti. Sapı kökünden kestim.
İki çivi çaktım, karşılıklı teli gerdim. Bir yonga parçasıyla tek bir telle çatıda otların arasında, sanki konser veriyordum. Yoksulluğumuza ve kaderimize bu epey devam etti.
Derken annem bir gün kazmayı al gel dedi. Şafak attı bende. Bulamadım filan dedim. Annem aradı kazmayı buldu. Sapı kesilmiş olarak görünce;
‘Ne oldu’ dedi. Tam o arada da otların arasında benim sazı gördü. Canım evladım demek sen saz çalmak için bu kazmanın sapını kestin. Keşke bana söyleseydin ben sana düzgün bir tahta parçası bulurdum. Canın sağ olsun böyle demedi tabi ki…
Ne kadar normal değil mi? Keşke böyle olsaydı. O ilk sazımla beni bir güzel dövdü, bana
vururken tel azda olsa ses çıkarıyordu. Bu bile hoşuma gidiyordu.
O günler anneme çok kızıyordum. Sonradan anladım ki haklıymış. Köy yerinde bir marangoz var. Sap yapabilecek ona sap yaptırana kadar git bir kalp ameliyatı yaptır daha kolaydır.
Burunlarından kıl aldırmıyorlardı. Köydeki iki marangoz sanki beyin cerrahları gibi
havalarını basıyorlardı.
Ve bu saz merakı askere gidene kadar tavan yaptı. Vaat etmiştim, askerliği bitireyim
ilk kazandığım parayla saz alacaktım. Ve öyle yaptım. Terhis olduktan sonra ilk maaşımı
verip bir saz almıştım.
O gün, bu gündür evimde hep bir saz bulunur. Amatörde olsa her teline vurdukça o kazma
sapı sazımı hiç unutamam. Hele onun sesini tek tel perdesiz ve hala o sazın sesi
kulaklarımda… Hem de annemin o sazla bana vuruken cızzzz etmesini unutamadım, unutamam da…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.