Ömer Faruk Kızılkaya

Ömer Faruk Kızılkaya

ORTAYA KARIŞIK

Lokantalarda öğrendik “ortaya karışık” ifadesini. Seçenekler çok olunca ve karasız kalınca garson koşar imdadımıza: Abi ortaya karışık yapalım mı? Ben de birkaç konudan bahsetmek istediğim için bu başlığı seçtim.

Uzun zaman oldu yazmayalı. Gezi parkı olaylarına değinmemek olmaz, dedik yazı yazamadık. O kadar olay peş peşe geldi ki kimseye güvenemedik. Tarafsız yazmamız gerekiyor, ne tarafa baktıysak bir sürpriz çıktı. Zaten tarih bilimi de sıcağı sıcağına yazılan olaylara göre işlemez. Zira sebep- sonuç ilişkileri net bir şekilde görülebilmelidir ki tarihin objektifliğinden bahsedilebilsin. Gerçi bizimki tarih yazmak değil fıkra yazmak ama yaptığımız işin de güvenilirliği önemli.

Gelelim bu haftaki yazımıza:

Önceliğimiz yukarıda belirttiğim gibi Gezi Parkı Olayları. Ben Gezi Parkı’na bakınca bir fuar gördüm. Diyeceksiniz ki “Hocam, orada kan vardı, gözyaşı vardı, direniş vardı, polisin ölçüsüz müdahalesi vardı, başbakanın diktatörlüğü vardı… Ya da karşıdan bakınca; orada vatan hainleri vardı, satılmış insanlar vardı,  hükümeti devirmek için bir araya gelmiş çakallar vardı, faiz lobisi vardı…”

Hayır, orada ülkenin birlik ve beraberliğine kastetmiş insanlar gördüm. Çıkarları için oraya dökülmüş insanlar gördüm. Bir de oradaki büyüyen olayları kendi ideolojileri için kullanmaya çalışan bu sebeple de gösterilerin yaşandığı anda bir köşede kendine stand açıp birkaç fotoğraf ve birkaç videoyu sosyal paylaşım sitelerinden yayınlamak suretiyle kendi reklamlarını yapmaya çalışan çakallar gördüm.

Videonun birinde Ermeniler şah damarları gerilmiş bir vaziyette ateşli ateşli bağırıyorlardı: Gezi Parkı’nın altı Ermeni mezarlığıdır. Mezarlarımızı kaldırarak bizim izlerimizi silmek istiyorlar.

Bir başkasında Topçu Kışlası’na tarihi ve ideolojik bir görev yüklüyorlardı.

Bir başkasında çevreciler ağaçlar için gösteri yapıyordu. Öyle çevreciler ki yılda bir tane ağaç dikmekten acizler.

PKK kendine başka bir yerde stand açmıştı. Otobüslere, duraklara, “PKK” yazarak isim duyurmaya çalışıyordu.

Ellili yaşlardaki örgüt üyesi kadını elinde sapanla görünce acıdım. Muhtemelen çocukları ve torunları da oradadır. Armut dibine düşer muhabbeti…

Kimi hata yaptığını anlayınca ve olayların çığırından çıktığını fark edince kıvırıp olayı başbakanın diktatörlüğüne getirdiler.

Her kafadan bir ses çıkıyordu anlayacağınız.

Bir de yabancı kahramanlar türemişti. TOMA karşısında duran Amerikalı,  mayolu Alman, duran Sırp…

Gezi olaylarındaki dış sponsorlar da dikkat çekiyordu. Zira yiyilen, içilen yurtdışından ödeniyordu.

Derken birileri acele etti, pastadan büyük payı kapayım derken oyunun ortaya çıkmasına vesile oldular. Bilmeden hayır işlemiş oldular.

Son sözü başbakan söyledi ve yeni seçimler için aradığı mağduriyeti bulmuş oldu. Yeni seçim ve yeni mağduriyet. Memleketimize hayırlı uğurlu olsun.

Burada bir noktayı belirtmek istiyorum: Başbakanın “yaptım oldu” tutumuna ne kadar karşıysam, Geziciler karşısındaki tutumunu da o kadar destekliyorum. Bunu iddia edildiği gibi diktatörlüğünden değil devlet yönetmenin verdiği sorumluluktan yaptı. Eğer ARINÇ gibi yumuşasaydı aldığı her karardan sonra birileri sokaklara dökülecekti.

Devlet Bahçeli, sessizliğiyle ve tutumuyla tam da oylarını arttırmaya başlamışken konuşmaya başlaması  kazandıklarını kaybetmesine sebep oldu. Onun tavırlarına önümüzdeki günlerde değineceğim.

***

Ben “ramazan sıktı, oruç sıktı” savunmalarını anlayamıyorum. Tutma o zaman kardeşim. Sen eğer o ibadetin gayesini çözemediysen tutup da millete zulmetme. Orucunda ismine halel getirme. Oruç ağızla, kulakla, gözle, gönülle,  dille, elle, belle tutulmayınca makbul mü olur? Dedikodu etme, küfretme, harama bakma,  harama uzanma, kalp kırma, kötü konuşma… orucun fazileti bunlarda saklıdır. Allah’ın aç kalmamıza ihtiyacı mı var sanıyorsun? Kur’an oku, ibadet et, ramazanı değerlendir ki ramazanın geldiği belli olsun. Namaz kılma, haramdan gözünü, kulağını sakınma, sadece aç- susuz kal sonra da “oruç tuttum” de. Olduysa mübarek olsun.

Bu anlayışın da sebebi çocuk yetiştirmedeki yanlışlarımızdır. Eğer doğru ve yanlışları mantığıyla anlatmayıp baskılarla oturtmaya çalışırsak patlaması böyle olur.

***

Başka bir olay ramazan ayı münasebetiyle şehrimizdeki etkinlikler oldu. Rus revü kızlarıyla ramazan kutlamaya çalışan Yakutiye Belediye Başkanı Ali KORKUT’un ramazandan ne anladığını da öğrenmiş olduk. Kendisine Melik GÖKÇEK’ten ders almasını tavsiye ediyorum. Zira üç sene önce ramazanda Ankara’ya gitmiştim ve Gençlik Parkı’nda harika bir etkinlik düzenlediğini görmüştüm. Parlı ayırmıştılar ve bir tarafta seçkin sanatçılar tarafından (buradaki gibi çocuklara söyletmiyorlardı) ilahi konseri verilirken, diğer bir tarafta Kur’an- ı Kerim ziyafeti çekiliyordu vatandaşa…

***

Geçen gün ikindi saatlerinde komşumuzun böbreklerinden taş düşürdüğünü söylediler (tabii bu bir tahmindi, hastanede netleşti)ve benden yardım istediler. Hemen komşumu Yakutiye Araştırma Hastanesine götürdüm. Komşum yürüyemiyordu, içeriden bir sedye veya tekerlekli sandalye getireyim, dedim heyhat! Hiçbir şey bulamadım. Güvenlikçilere sordum bana “ Abi, senin o bahsettiğin acil filmlerde oluyor. Burada öyle bir şey yok. Hatta içerde de yer yok.” dediler, dışarı çıktım. Hastamızın yanına gittim ve oradan geçmekte olan bir hastadan rica ettik de  onun sandalyesini ödünç alıp hastamızı içeriye soktuk. İçeride de üç tane boş sedye vardı. Güvenlikçileri ve hastane sorumlularını Allah’a havale ediyorum. Zira yöneticilere havale edecek olsam bir şey çıkmayacak. Birbirlerinin ayaklarına basmazlar.

***

 Geçen cuma günü eşimi memleketine gönderdim. Uzun zamandır havaalanına girmemiştim (Malum kemer çıkar, yüzük çıkar gibi prosedürler yüzünden dışarıda beklemeyi tercih ediyorum.).  İçeride bir maket uçak dikkatimi çekti. Nafiz Bey’imizin uçağıydı. Tavanda boruların, direklerin arasına asmışlardı. Kendi kendime “Ulan Erzurum, bir şeyi de doğru düzgün yap!”dedim. Ben teklifimi sunayım isteyen sahip çıksın. “Erzurum Havaalanı”nın ismini “Erzurum Nafiz Kotan Havaalanı” diye değiştirmeleri için müracaatta bulunalım. O uçağı da havaalanının girişine (binanın değil, örneğin nizamiye kapısının önüne ) koyduralım, daha anlamlı olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer Faruk Kızılkaya Arşivi

HOCAMIN ŞİİR KOKAN ELLERİNİ ÖPÜYORUM

01 Aralık 2022 Perşembe 22:37

SİHİRLİ SÖZCÜKLERİ UNUTTUK MU?

04 Kasım 2022 Cuma 13:09

TABYALAR HER ZAMANKİ GİBİ SAHİPSİZ!

14 Mart 2022 Pazartesi 09:33

ERZURUM’DAN GÜZEL HABERLER VAR

11 Ocak 2022 Salı 08:19

EKONOMİ KIRMIZI ALARM VERİYOR

20 Aralık 2021 Pazartesi 19:48

İĞRENÇ BİR HAFTANIN ARDINDAN…

26 Kasım 2021 Cuma 18:19

KASIM DADAŞIN HÜZÜN AYIDIR

15 Kasım 2021 Pazartesi 13:34